T24- Yazar Ezgi Başaran, 6 Mayıs’ta gerçekleşen Balyoz Davası'nın 38. celsesinde mahkemenin "delillerin tam olarak toplanmadığı" gerekçesiyle "sanıkların tutukluluklarının devam etmesi" ara kararını eleştirdi. Sanıkların sunduğu pasaport bilgilerini doğrulamak için savcının bir yıl sonra Emniyet'e yazı yazması hakkında "Biraz geç değil mi? Yoksa çok uzun diye siz de iddianameleri okumayanlardan mısınız?" dedi.
Ezgi Başaran'ın Radikal gazetesindeki köşesinde yayımlanan (12 Mayıs 2011) yazısı şöyle:
İddianamedeki belgeyi 38. celsede soran mahkeme
Tutuklu bu kişilerin 1 yıl önce sunduğu pasaport bilgilerini soruşturmak için biraz geç değil mi?
* İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Parçalanmış Adalet’ kitabını derleyen avukat Haluk İnanıcı’ya sormuştum: “Ergenekon ve Balyoz davalarındaki iddianamelerin tuhaflığından bahsedince, ‘Bizim hukuk sistemimiz hep böyleydi. Yeni mi uyandınız?’ yanıtını alıyorum. Haklılar mı?”
* Şöyle cevap vermişti: “Sıkıyönetim dönemindeki iddianameler bile bugünkülerden daha düzgündü. Bir kere bu kadar uzun iddianame olmaz. Olursa, o iddianameden adil bir karar çıkmaz.”
* 6 Mayıs’ta Balyoz davasına bakan mahkemenin ara kararı, İnanıcı’nın ne kadar haklı olduğunu gösteren ilk taksitlerden biri. Ödeme bitince neyle karşılaşacağımızın da göstergesi…
* Kararın sonunda sanıkların tutukluluk hallerinin devam etmesi gerektiği çünkü delillerin tam olarak toplanmadığı, sanıkların nüfuzlu kişiler olması dolayısıyla delillere etki etme ihtimallerin yüksek olduğu belirtiliyor. Peki tamam ama sayın mahkeme…
* Siz topladığınız kimi delilleri bir daha, bir daha toplama gailesine düşmektesiniz. Böyle olunca da insan tam olarak ne zaman delilleri tamamen toplamış olurlar diye merak ediyor.
* Niye böyle diyorum, hemen örnekle anlatayım:
* Ara kararın 18’inci maddesinde bir kısım sanıkların isimleri sayılıyor. Ve onların, darbe hazırlığı yapıldığı iddia edilen 2002-2003 yılları arasında yurda giriş çıkış tarihlerinin belirlenmesi için İstanbul Emniyet Müdürlüğü Pasaport Şube’sine yazılan müzekkere cevabının beklenilmesine… diyor.
* O maddede adı geçen sanıklardan İlkay Nerat, 5 Mayıs 2002-23 Mart 2003 arasında Irak’taki BM askeri heyetinde görevliydi. Bunun belgelerini ve tabii pasaportunun kopyasını Balyoz davası için ifade vermeye gittiği savcıya 4 Mayıs 2010’da teslim etmişti.
* Yine orada adı geçen Hasan Hakan Dereli, 28 Ağustos 2002-5 Temmuz 2003 arasında Pakistan’daki Ulusal Savunma Koleji’ne gönderilmişti. Bunu kanıtlayan belgeleri 23 Mayıs 2010’da savcılığa vermişti.
* Yine Balyoz darbe planının hazırlandığı iddia edilen tarihleri kapsayan dönemde, (26 Kasım 2002- 27 Mayıs 2003) NATO’da görev yapan Orkun Gökalp pasaport fotokopisini 10 Mayıs 2010’da savcılığa iletmişti.
* Daha örnekleri çoğaltabilirim ama uzatmaya gerek yok. Durumu anladınız. ‘Peki sen bunları nereden biliyorsun?’ diye sorarsanız… Söyleyeyim: İddianamede var. Binlerce sayfalık iddianamenin ek delil dosyalarında yer alıyor. Sanıkların lehine olan ve savcıların yer vermeyi uygun bulduğu delillerden biri. Çölde serap gibi bir şey yani…
* Ey mahkeme heyeti! Balyoz davasının 38’inci celsesi görüldü. Yazıyla otuz sekiz! Ve benim birkaç sorum olacak:
* Tutuklu bu kişilerin bir yıl önce sunduğu pasaport bilgilerinin doğru olup olmadığını anlamak için niye bu kadar beklediniz? Emniyet Müdürlüğü’ne yazı yazmak için -ki bu savcının görevi zaten- biraz geç değil mi? Yoksa çok uzun diye siz de iddianameleri okumayanlardan mısınız?
* Balyoz davasının sanıklarından nefret etseniz bile, bu davanın görülme biçiminden endişe etmiyorsanız gözlerinize partizan bir perde inmiş demektir. Size bu tiyatroda iyi seyirler. Ben hiç eğlenmiyorum.
* NOT: Ahmet Şık ve Nedim Şener hâlâ niye tutuklandıklarını bilmiyorlar. Ergenekon Terör Örgütü üyesi olduklarını gösteren deliller nerede? Bu iki gazeteci hakkındaki iddianameyi bekliyoruz. Evet, hepimiz bayağıdır bekliyoruz.