Politika

Barış süreci ve AKP Anayasası’nın ötesine geçmek

'Ülkenin en önemli sorunu Kürt sorunudur evet, barış zaruri evet, Kürtlerin kimlik haklarının iadesi elzem evet'

11 Mart 2013 01:28

Mehmet Tarhan

LGBT Aktivisti – Vicdani Redci

[email protected]

@tarhanmehmet

 

Yeni anayasadan en büyük beklenti Kürt Sorunu’na çözüm bulması. Her ne kadar Uzlaşma Komisyonu’ndaki çalışmalar Erdoğan’ın verdiği tarihler, başkanlık tartışmaları ve AKP taslağının referanduma götürülmesi niyeti ile baskı altına alınsa da takvim işliyor. Buna bir de İmralı görüşmeleri ile birlikte Yeni Anayasanın referanduma götürülmesi konusunda olası AKP-BDP müzakereleri eklenmiş durumda.

Ülkenin en belirleyici iki siyasi gücünün, ülkenin en önemli sorunu olan Kürt sorununa barışçıl çözüm konusunda irade göstermesi elbette çok önemli ve desteklenmesi gereken bir tavır. Bütün bu sürecin olumlu sonuçlanacağını varsaysak bile AKP-Kürt Siyaseti arasındaki müzakerelerde – isterseniz buna pazarlık da diyebilirsiniz - anayasanın içeriğine dair tartışmaların canlı tutulması gerekiyor.

Eylül 2011’den bu yana geçen 18 ayda barolardan sendikalara, ekolojistlerden LGBT örgütlerine kadar birçok kurum yanı sıra binlerce yurttaş görüşlerini komisyona bildirdi. Maalesef komisyonun bu görüşleri dikkate aldığına dair beyanlar dışında elimizde bir veri yok. Mayıs 2012’den itibaren yazım sürecinde partiler arasında siyasi pazarlık, AKP’nin evet-hayır, veririm-vermem tavrıyla sürüyor. Sivil toplum örgütleri ve toplumun önemli bir kesimi ise görüşlerinin dikkate alınmamasının kırgınlığı, düşünce ve ifade özgürlüğü alanındaki gerilemelerden duyulan rahatsızlık ve AKP’nin yeni bir oldu-bittisi ile karşılaşma riski dolayısıyla sürece ilgisini büyük ölçüde kaybetmiş durumda. Elbette bunda sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin neredeyse tamamının temel hak ve özgürlükler alanı ile sınırlı olması ve bu faslın da geçilmiş olmasının da etkisi var.

Sivil toplum örgütlerinin anayasanın tamamına dair, yani devletin yapısına ve işleyişine dair önerilerinin az olmasında AB reformlarıyla birlikte kimlik politikaları yapan grupların güçlenmesi ve etkilerinin yayılmasının rolü büyük. Fakat iktidarın da aynı söylemi güçlendirecek Kürt Açılımı, Alevi Açılımı, Roman açılımı gibi gündemlerle sivil toplum örgütleri ve muhaliflerin siyaset alanını kimlik mücadeleleri olarak belirlemesi ve sınırlaması gözden kaçırılmamalı. Komisyondaki tartışmalara baktığımızda CHP, MHP ve büyük ölçüde BDP’nin de bu alana sıkıştığını görmek mümkün. Bunun için halihazırda en önemli tartışmanın vatandaşlık tanımı olduğunu hatırlamak yeterli.

Toplumun önemli bir kesimi nezdinde yeni anayasa sürecindeki tüm güvenilirliğini yitirmiş olan AKP, son yılların en büyük siyasi hamlesi sayılabilecek açlık grevleri sonucunda Kürt siyaseti hareketi ile masaya oturmak durumunda kaldı. Bu zorunluluk aynı zamanda neoliberal ve muhafazakar bir AKP anayasasına yeniden destek bulunması için de fırsatlar sunuyor. AKP’nin bu yeni manevra alanında çok dikkatli olmamız gerekiyor.

Darbe anayasasının ruhu sosyal ve ekonomik haklar ve ödevler, siyasi haklar ve ödevler bölümleri ile Cumhuriyetin Temel Organları konusundaki düzenlemelerde aranmalıyken, kamuoyunun dikkati temel hak ve özgürlükler katalogundaki kişi hak ve ödevleri bölümlerine odaklanmış durumda. Sürecin diğer güçlü tarafı olan BDP’nin, Kürt kimliğinin tanınması ve Kürtlerin haklarının iadesi yanında yeni anayasada ekonomik-sosyal haklar ve devletin şekli ve çalışma esasları konusunda toplumun taleplerinin taşıyıcısı olmanın ötesine geçip ihtiyaçlarının karşılanması ve örneğin 2012deki sendikalar düzenlemesiyle gasp edilen hakların iadesi için de inisiyatif geliştirmesi elzem.

Geçtiğimiz yıl Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Kürt Sorunu’nun çözülmesiyle Güneydoğu’nun Türkiye’nin Çin’i olacağını söylemişti. Aynı dönemde “bölgesel asgari ücret” düzenlemesi de tartışmaya sokulmuştu. Her ne kadar BDP buna karşı çıkmış olsa da yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve bölgesel kalkınma talebi kabul edildiğinde BDP’nin nasıl bir tutum sergileyeceğini bilmiyoruz. Başkanlık konusunda da denge ve denetleme mekanizmalarının en önemlisi olarak yerel yönetimlerin güçlendirilmesini gündeme taşıyan BDP’nin, bölgesel asgari ücret ve Çinleşme konusunda iyi niyetine güvenmek dışında elimizde hiçbir şey yok.

Ülkenin en önemli sorunu Kürt sorunudur evet, barış zaruri evet, Kürtlerin kimlik haklarının iadesi elzem evet. Fakat BDP’nin Kürtler de dahil Türkiye’de yaşayan herkes için pazarlık yapmasını talep ediyorum. İmralı süreci sonucunda Kürtler ve yoksul Türklerin çatışmalarda ölmelerinin önüne geçilirken yoksul Kürtler ve yoksul Türklerin Çinleşmiş bir Kürdistan ve Türkiye’de atölyelerde ölmesinin de önü alınmalıdır. Bunun yolu da BDP’nin müzakerelerde ve anayasa sürecinde sosyalist perspektifini kaybetmemesi ve tüm ezilenlerin sorumluluğunu taşımasıdır. Örgütlü sivil toplum da bu süreçte BDP’ye destek verirken kimlik politikalarının ötesinde görüşler oluşturmak ve tartışmayı yaygınlaştırmakla mükellef görünüyor.

Müzakerelerde AKP’nin dayattığı siyaset alanının dışına da çıkabilmek müzakerelerin olumlu sonuçlanma şansını arttırmakla kalmayıp toplumun daha geniş kesimlerinin Kürt sorununun barışçıl çözümüne desteğinin sağlanmasına, dolayısıyla Kürt siyasi hareketinin manevra alanının genişlemesine katkı sağlayacaktır. Hatta halihazırdaki anketlerde görünen müzakerelere olumlu yaklaşma tavrının barış için daha aktif bir desteğe dönüşmesi ihtimalini arttıracaktır. Aksi takdirde AKP’nin kendi ihtiyaçları ve gündemi doğrultusunda belirlediği alana ve onun belirlediği kurallara sıkışarak, ezilenlerin taleplerini karşılayabilmek için neoliberal bir partinin vicdan ve insafını harekete geçirecek ikna çabalarının ötesine geçememe riskiyle yaşamaya devam edeceğiz.