09 Temmuz 2019 14:54
Bir grup Barış Akademisyeni, Prof. Dr. Füsun Üstel hakkında mahkumiyet kararının kesinleşmesinden sonraki hukuki sürece ilişkin olarak 5 Temmuz'da bir bilgilendirme metni hazırladı. Akademisyenler, hukuki süreçte gelinen nokta neticesinde Anayasa Mahkemesi ve Adalet Bakanlığı’nın acilen adım atması gerektiğini belirtti. Hazırlanan metinde bu konuda somut taleplerin yer aldığı ifade edildi.
İfade Özgürlüğü, basın özgürlüğü ve akademik özgürlük ihlalleriyle sonuçlanan adli ve idari süreçlerin son bulmasını, bu hak ve özgürlüklerin uluslararası insan hakları hukuku standartları çerçevesinde korunmasını sağlayacak adımların atılmasını, basında da yer bulmuş olan yargı reformu paketinin ivedilikle TBMM’ye ve kamuoyuna sunulmasını talep eden Barış Akademisyenleri'nin diğer talepleri ve bilgilendirme metni şu şekilde:
Barış Akademisyenleri yargılamalarında Anayasa Mahkemesi belirsizliği
"Anayasa Mahkemesi 1. Bölüm, Prof. Dr. Füsun Üstel’in bireysel başvurusunu 7 Mayıs 2019’da çeşitli tarihlerde yapılmış başka Barış İçin Akademisyenler başvuruları ile birleştirdi. Dosyayı gündemine aldığı 29 Mayıs 2019 tarihli oturumda, Füsun Üstel’in başvurusu öncelikli inceleme ve tedbir kararı verilerek infazın durdurulması talepli olmasına rağmen, Adalet Bakanlığı’nın görüşünün henüz gelmemiş olduğu gerekçesiyle birleştirilmiş başvuruları görüşmeyi erteledi. 3 Temmuz 2019 tarihli oturumda konuyu tekrar gündeme alan AYM 1. Bölüm dosyanın AYM Genel Kurulu’na sevk edilmesine karar verdi. Prof. Dr. Füsun Üstel’in başvurusunun tedbir talepli olduğunun ve infazına başlanmış bir hapis cezasının gerektirdiği ivedilikle incelenmesinin öneminin tekrar altını çiziyoruz. Başvurular birleştirilmiş olduğundan, ivedilikle inceleme gereği tüm dosya için geçerlidir. Başvurucular açısından Bakanlık görüşüne karşı beyan sunma süresinin tamamlanmasının ardından dosyanın ivedilikle incelenmesini talep ediyoruz.
Açık ceza infaz kurumlarına ayrılma ve denetimli serbestlik konusunda süregiden, mevzuata ve Yargıtay içtihadına aykırı olan uygulamaya bir son verilmesini, bu çerçevede Prof. Dr. Füsun Üstel’in vekilleri tarafından yapılan kanun yararına bozma talebi konusunda Adalet Bakanlığı’nın yetkisini kullanmasını ve konunun Yargıtay’ın önüne gitmesinin sağlanmasını talep ediyoruz.
TMK m. 7/2 hükümlüleri açısından süren bu hukuka aykırı uygulamanın sona ermesi için ceza infaz kurumlarının yönetimlerinin Adalet Bakanlığı tarafından bilgilendirilmesini talep ediyoruz.
Bu taleplerimize ek olarak, Prof. Dr. Füsun Üstel ve tüm Barış Bildirisi imzacıları yönünden, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 26. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesiyle güvence altına alınmış olan düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlali niteliğindeki bütün hukuki süreçlerin sonlandırılmasını talep ediyor, Adalet Bakanlığı’na bu anlamdaki sorumluluğunu anımsatıyoruz.
Prof. Dr. Füsun Üstel, ifade özgürlüğünü kullanarak Barış Bildirisi’ne imza attığı için, 4 Nisan 2018’de terör örgütü propagandası yapmak suçunu düzenleyen Terörle Mücadele Kanunu Madde 7/2 dayanak gösterilerek İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bir yıl üç ay hapis cezasına mahkum edilmiştir. Prof. Dr. Füsun Üstel CMK m. 271’de düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını
kabul etmemiştir. İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi ise TCK m. 51 kapsamında hapis cezasının ertelenmesi mümkün olmasına rağmen bu yola gitmemiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi’nin Füsun Üstel hakkındaki istinaf başvurusunu 25 Şubat 2019 tarihinde esastan reddetmesiyle birlikte, İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nin mahkumiyet kararı kesinleşmiştir.
Füsun Üstel hakkında verilen hapis cezasının infazı 8 Mayıs 2019 tarihinde Eskişehir Kadın Cezaevi’nde başladı. Bugün (5 Temmuz 2019) 58. gün.
Hapis cezasının infazına başlanmasıyla birlikte düzenlenen müddetnameye göre Füsun Üstel’in koşullu salıverilme tarihi 13 Nisan 2020’dir. Bu tarih açık ceza infaz kurumuna ayrılma ve denetimli serbestlik hükümlerinden yararlanma bakımından aşağıda verilecek olan bilgilerin anlaşılması açısından önemli olacaktır.
İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği mahkumiyet kararının kesinleşmesiyle birlikte, Füsun Üstel’in avukatları tarafından olağan ve olağanüstü her türlü hukuk yoluna başvurulmuştur.
Mahkumiyet kararının kesinleşmesinden sonra, ilk olarak, 25 Mart 2019 tarihinde öncelikli inceleme ve tedbir kararı verilerek infazın durdurulması talepli olmak üzere Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yapılmıştır.
Füsun Üstel hakkında yapılan başvuru, 7 Mayıs 2019’da, çeşitli tarihlerde Barış Akademisyenleri için yapılmış olan bir dizi başvuru ile birleştirilmiş ve 29 Mayıs 2019 tarihinde görüşülmek üzere Anayasa Mahkemesi’nin gündemine alınmıştır. Anayasa Mahkemesi 1. Bölüm, 29 Mayıs 2019 tarihli oturumunda, Füsun Üstel hakkında yapılan başvuru öncelikli inceleme ve tedbir kararı verilerek infazın
durdurulması talepli olmasına rağmen, Adalet Bakanlığı’nın görüşünün henüz gelmemiş olması gerekçesiyle birleştirilmiş başvuruları görüşmeyi ertelemiştir.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin 2. fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 71. maddesi uyarınca, bir bireysel başvurunun kabul edilebilirliğine karar verilmesi halinde, başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığı’na gönderilir. Adalet Bakanlığı gerekli gördüğü hallerde görüşünü otuz gün içinde yazılı olarak Mahkeme’ye bildirir. Bu süre talep halinde en fazla otuz gün daha uzatılabilir. Bu süreler içinde Bakanlık tarafından cevap verilmemesi halinde, Mahkeme, Bakanlık görüşü olmaksızın karar verir. İçtihadın oluştuğu alanlarda veya ivedilikle karar verilmesi gereken durumlarda ise Bakanlık cevabı beklenmeksizin Mahkeme esas hakkında karar verebilir.
Başka bir ifade ile; ivedilikle görüşülmesi gereken konularda Anayasa Mahkemesi’nin Bakanlık görüşünü beklemesine gerek yoktur. Prof. Dr. Füsun Üstel’in cezasının infazına başlanmış olması tek başına ivedilik iddiasının kabulü için hukuki bir dayanaktır.
Füsun Üstel’in öncelikli inceleme ve tedbir kararı verilerek infazın durdurulması talepli başvurusunun birleştiği dosyanın Bakanlık cevabı beklenmeksizin görüşülmesi gerektiği açıktır. Ne yazık ki Anayasa Mahkemesi, cezanın infazına başlanmasından önce başvuruyu öncelikli olarak görüşme yönünde irade göstermediği gibi, dosyayı gündeme aldığında da Bakanlığın cevabının beklenmesine karar vermiştir.
Adalet Bakanlığı’nın görüşü, 29 Mayıs 2019 tarihli AYM 1. Bölüm toplantısından neredeyse bir ay sonra başvurucuların vekillerine tebliğ edilmeye başlanmıştır. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 71. maddesi gereği başvurucuların ilgili görüşe 15 gün içinde cevap verme hakkı olmasına rağmen, AYM 1. Bölüm tarafından bu süre beklenmeksizin 3 Temmuz 2019 tarihinde birleştirilmiş dosya yeniden gündeme alınmıştır. Bu toplantıda dosyanın Genel Kurul’a sevkine karar verilmiştir. İvedilikle görüşülmesi gereken başvurunun Genel Kurul tarafından ne zaman gündeme alınacağı ise bilinmemektedir.
Prof. Dr. Füsun Üstel bu nedenle 58 gündür özgürlüğünden yoksun.
İkinci olarak, mahkumiyet kararını veren mahkeme olan İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’ne, Füsun Üstel hakkında Anayasa Mahkemesi’ne öncelikli inceleme ve tedbir kararı verilerek infazın durdurulması talepli olmak üzere bireysel başvuru yapılmış olması, kamuoyunda temyiz hakkı konusunda infaz hukuku bakımından lehe kanun çıkarılacağı yönünde haklı bir beklentinin bulunması ve Barış Akademisyenlerinin davalarında farklı kanun maddeleri uyarınca yargılama yapılmasının eşitlik ilkesine aykırı olması nedenlerine dayanılarak, 29 Nisan 2019 tarihinde infazın durdurulması talebinde bulunulmuştur.
İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi bu talebi 30 Nisan 2019 tarihinde reddetmiştir.
13 Mayıs 2019’da İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nin infazın durdurulması talebinin reddi kararının kaldırılması talebiyle İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulunulmuştur.
Arada geçen sürede Anayasa Mahkemesi’nin Ayşe Çelik başvurusu (Başvuru No: 2017/36722) hakkında verdiği 10 Mayıs 2019 tarihli karar Resmi Gazete’de yayınlanmıştır.
Yapılan itirazda, Barış İçin Akademisyenler davaları açısından emsal niteliğindeki bu ihlal kararının itirazı inceleyen makam tarafından dikkate alınması gerektiğinin altı çizilmiştir. Ancak ne yazık ki, itirazı inceleyen makam olan İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi, hiçbir hukuki tartışma yapmadan, İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararının usul ve yasaya uygun olduğu iddiasıyla itirazı 20 Mayıs 2019 tarihinde oy çokluğuyla reddetmiştir.
Oysa kararda, yargılamaya konu olan Barış Bildirisi’nde yer alan ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini, dolayısıyla atılı suçun oluşmadığını tartışan ve Füsun Üstel hakkında yapılan bireysel başvurunun sonucunda Ayşe Çelik kararına benzer bir karar çıkma ihtimalinin bulunduğunu, dolayısıyla muhtemel bir hak ihlali yaşanmaması adına infazın durdurulması talebinin kabul edilmesi gerektiğini ortaya koyan bir muhalefet şerhi bulunmaktadır. Çoğunluk görüşü içeriğinde ise ilgili argümanlar, Anayasa Mahkemesi’nin Ayşe Çelik kararına rağmen, tartışılmamıştır.
Prof. Dr. Füsun Üstel bu nedenle 58 gündür özgürlüğünden yoksun.
Öte yandan Ayşe Çelik, Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararı vermesinin ardından yeniden yargılandığı davada, 26 Haziran 2019 tarihinde görülen ilk duruşmada beraat etmiştir.
Üçüncü olarak, hapis cezasının infazının Eskişehir Kadın Cezaevi’nde başlamasıyla birlikte, Füsun Üstel’in denetimli serbestlik hükümlerinden yararlanması amacıyla açık cezaevine ayrılması konusunda 13 Mayıs 2019 tarihinde Eskişehir Cezaevi İdaresi’ne dilekçe verilmiştir.
Öncelikle şunu belirtmek gerekmektedir ki, özellikle infaz hakimlikleri nezdinde olumlu istisnaları bulunmakla birlikte, açık cezaevine geçme ve denetimli serbestlik hükümlerinden yararlanma bakımından Terörle Mücadele Kanunu Madde 7/2 hükümlüleri açısından eşitlik ilkesine aykırı biçimde son derece olumsuz sonuçlar doğuran, ilgili mevzuatın hukuka uygun yorumu ve konuya ilişkin yakın tarihli emsal bir Yargıtay kararına (29.04.2019, Esas No: 2017/3312) da aykırı olan fiili bir infaz
uygulaması bulunmaktadır.
Özetle, Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin 6. maddesine göre, bir hükümlünün hapis cezasının kapalı cezaevinde infazının zorunlu hale gelmesi için kişinin maddede sayılı olan suçlardan mahkum olması gerekmektedir. Terörle Mücadele Kanunu Madde 7/2’de düzenlenen suç bunlardan biri değildir. Dolayısıyla TMK Madde 7/2 hükümlüleri, ilgili infaz hukuku mevzuatı uyarınca
koşullu salıverilme tarihine bir yıldan az süre kaldığı tarihten itibaren açık cezaevine ayrılabilirler ve denetimli serbestlik hükümlerinden yararlanabilirler.
Nitekim Yargıtay 1. Ceza Dairesi’nin, bir kanun yararına bozma talebi sonucunda verdiği 29 Nisan 2019 tarihli kararı da bu yöndedir. Basına da yansımış olan ilgili karar, terör örgütü propagandası yapmak suçundan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 1 yıl 3 ay hapis cezası verilmiş olan ve Silivri Cezaevi’nde bulunan Sezgin Kartal’ın hapis cezasının infazına ilişkindir. Kanun yararına bozma yoluyla önüne gelen dosyada Yargıtay, terör örgütü propagandası yapmak suçunu işleyen bir kişinin suçun niteliği gereği örgüt mensubu olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını açıkça dile getirmiş, açık ceza infaz kurumuna ayrılması ve hakkında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması yönündeki talebi değerlendirildiği sırada ceza infaz kurumu idaresi ve infaz hakimliği tarafından örgüt mensubu kabul edilerek hakkında işlem yapılması ve karar tesis edilmesinin yerinde olmadığına karar vermiştir.
Ancak uygulamada, yukarıda belirtildiği gibi olumlu istisnaları (Örneğin Bakırköy İnfaz Hakimliği’nin gazeteci Ayşe Düzkan hakkındaki kararı) olmakla birlikte, mevzuata ve Yargıtay’ın emsal kararına aykırı biçimde, TMK Madde 7/2 hükümlüleri terör suçu işleyenler grubuna dahil edilmekte, koşullu salıverilme tarihine bir yıldan az kalmış olsa da, toplam hapis cezasının üçte biri iyi halli olarak kapalı cezaevinde infaz edilmeden açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaları ve denetimli serbestlik hükümlerinden faydalanmaları mümkün olamamaktadır ya da ancak hukuki itiraz süreçleri işletilerek bu mümkün olmakta ve ilgili kişiler bu süreçler sonuçlanıncaya kadar kapalı cezaevinde kalmaya devam etmektedir. Oysa hukuka ve insan haklarına aykırı biçimde özgürlükten mahrum kalınmış bir günün bile telafisi yoktur.
Füsun Üstel’in açık ceza infaz kurumuna ayrılması ve denetimli serbestlik hükümlerinden yararlanması için cezaevi idaresine yapılan başvuruyla başlayan süreç de ne yazık ki, hukuka aykırı değerlendirmelerle doludur. Eskişehir H Tipi Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Gözlem Kurulu Başkanlığı, 13 Mayıs 2019 tarihinde, Füsun Üstel’in açık ceza infaz kurumuna ayrılmasına ilişkin talebi reddetmiştir.
15 Mayıs 2019 tarihinde gözlem raporunun iptali ve açık ceza infaz kurumuna ayrılma talebinin kabulü talebiyle Eskişehir İnfaz Hakimliği’ne başvurulmuştur. Eskişehir 1. İnfaz Hakimliği, 21 Mayıs 2019 tarihinde Gözlem Kurulu Başkanlığının 13 Mayıs 2019 tarihli, Füsun Üstel’in açık cezaevine ayrılma şartları taşımadığı yönündeki kararının iptaline karar vermiştir. Füsun Üstel’in cezasının denetimli serbestlik hükümleri uygulanarak infazına ve tahliyesine ilişkin talep ise, Füsun Üstel’in henüz açık cezaevine ayrılmamış olması ve hakkında düzenlenmiş bir iyi hal raporu bulunmaması nedeniyle reddedilmiştir.
Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı gün, Eskişehir 1. İnfaz Hakimliği’nin kararına, TMK Madde 7/2’nin terör suçu olduğu iddiasını fiili uygulamaya dayandırarak, itiraz etmiştir. İtirazı inceleyecek merci olan Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi, yine aynı gün, Eskişehir 1. İnfaz Hakimliği kararına Füsun Üstel’in avukatları açısından itiraz süresi dolmadan Savcılığın itirazını kabul etmiş ve
Eskişehir 1. İnfaz Hakimliği’nin Füsun Üstel’in açık cezaevine ayrılması yönündeki
kararının kaldırılmasına karar vermiştir.
Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi de, “süregelen infaz uygulamasının”, TMK Madde 7/2’nin terör suçu olarak kabul edilmesi yönünde olduğunu dayanak göstermiş, yukarıda da aktarıldığı üzere konuya ilişkin çok açık bir değerlendirme içeren Yargıtay kararının, TMK Madde 7/2’nin terör suçu olmadığı yönünde açık ve net bir değerlendirme yapmadığını ileri sürmüştür. Dolayısıyla hem ilgili mevzuatın
hukuka uygun yorumuna hem de Yargıtay’ın emsal kararına aykırı bir karar vermiştir.
Eskişehir 1. İnfaz Hakimliği 22 Mayıs 2019 tarihinde bu kararı kesinleştirmiştir. Bunun üzerine 27 Mayıs 2019 tarihinde Füsun Üstel’in avukatları tarafından olağanüstü bir kanun yolu olan “Kanun Yararına Bozma” talebinde bulunulmuştur.
Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre kanun yararına bozma, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşen karar ve hükümlerde hukuka aykırılık bulunması halinde başvurulabilecek bir yoldur. Böyle bir karar ya da hükümde aykırılık bulunduğuna kanaat getirilirse Adalet Bakanlığı tarafından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına bozma talebiyle başvurulur. Yani kanun yararına bozma başvurusu yapma yetkisi Adalet Bakanlığı’na aittir. Bu başvuruda bulunması Adalet Bakanlığı’ndan talep edilebilir ancak Bakanlık bu taleple bağlı değildir.
Adalet Bakanlığı, Füsun Üstel’in avukatlarının talebi konusunda hala harekete geçmemiştir.
Prof. Dr. Füsun Üstel bu nedenle 58 gündür özgürlüğünden yoksun.
Adalet Bakanlığı’nın harekete geçip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına kanun yararına bozma talebiyle başvurması halinde, yukarıda atıf yapılan Yargıtay’ın ilgili emsal kararı düşünüldüğünde, Yargıtay’ın Füsun Üstel’in dosyasında da benzer bir karar vereceği öngörülebilir. Ne yazık ki bu noktaya, zaten, Yargıtay’ın ilgili emsal kararı tüm başvurularda ilgili makamlara sunulmuş olmasına rağmen gelinmiştir. Ancak Yargıtay’ın kanun yararına bozma kararı verebilmesi için önce Adalet
Bakanlığı’nın harekete geçmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere hukuki sürecin geldiği nokta itibariyle, Füsun Üstel’in açık cezaevine ayrılma ve denetimli serbestlik hükümlerinden yararlanarak tahliye edilmesi Adalet Bakanlığı nezdinde yürütme organının iradesine bağlanmıştır. Bireysel başvurunun sonuçlanması ise Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nunbelirleyeceği ve bu aşamada öngörme ihtimalimiz olmayan bir tarihe ertelenmiştir.
Sevgili Hocamız Prof. Dr. Füsun Üstel’in, ancak ve ancak ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek bir bildirinin imzacısı olması nedeniyle, bir günü bile cezaevinde geçirmesinin kabul edilemez bulunması gerekirken, Hocamız 58 gündür ailesinden ve dostlarından ayrı, özgürlüğünden yoksun.
Hem Anayasa Mahkemesi’nden hem de Adalet Bakanlığı’ndan bu hak ihlalleri zincirinin bir son bulması için gerekli adımları atmasını talep ediyoruz.
Hem Anayasa Mahkemesi’nin kararı, hem de Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma talebinde bulunup bulunmamaya ilişkin vereceği karar, sadece Sevgili Hocamız Füsun Üstel açısından önem taşımamaktadır. Zira bugün hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediği ve hakkında ilgili mahkeme tarafından erteleme kararı da verilmediği için yahut hükmedilen ceza 24 ayın üzerinde
olduğundan gerek hükmün açıklanmasının geri bırakılması, gerekse erteleme müessesesinden yararlanamayan 35 akademisyen daha bulunmaktadır. Aynı bildiri metnine imza atmaktan ibaret fiilleri nedeniyle imzacılar hakkında hükmedilen cezalar ne yazık ki hiçbir hukuksal ve rasyonel açıklamaya dayanmaksızın 15 ile 36 ay arasında değişmektedir. Her gün yeni davaların açılıyor ve yüzlerce davanın bugün hala sürüyor oluşu, bu konuda vakit geçirmeksizin Anayasa ve uluslararası
sözleşmelere uygun adımlar atılmaması halinde, hak ihlallerinin daha da ağır biçimler alarak artacağına işaret etmektedir"
© Tüm hakları saklıdır.