Sözcü gazetesinden Murat Muratoğlu, başlığında ‘Bankacılar neden çok genç?’ sorusu yazan köşe yazısında cevap verdi. Muratoğlu, bankacılıkta yıl başında hazırlanan hedeflerin ardından genel müdürden en alttaki çalışana gelene kadar baskının arttığını belirtip “Hiyerarşide yetkiyi elinde bulunduran başlıyor psikolojik teröre” diye yazdı. Muratoğlu, bu hiyerarşik olarak artan psikolojik şiddetin ardından çalışanların durumuna ilişkin olarak, “Banka-Sigorta İşçileri Sendikası, Türkiye'de banka çalışanlarının yüzde 70'inin antidepresan ilaç kullandığını söylüyor” bilgisini verdi.
Murat Muratoğlu’nun bugünkü (30 Mayıs 2016) yazısı şöyle:
Bilanço makyajlarını bir kenara bırakalım, bankaların kârları düşüyor. Banka kârlarında rakamlar çok büyük olunca insanın kafası karışıyor ama inanın bankaların büyük para kazandığı falan yok!
Türk bankacılık sektörünün toplamda 250 milyar lirayı bulan sermayesi var. Bu kadar para yatırılmış. Kârı ne kadar derseniz, 26 milyar lira… Bankalar yılda neredeyse kendi verdikleri faiz kadar para kazanamıyorlar!
Sorunlu krediler çok hızlı bir biçimde artıyor. Batık kredileri her ne kadar bilanço kalemlerinde saklamak isteseler de bu oran çoktan yüzde 6'ya ulaştı ki bu büyük bir tehlike…
Psikolojik terör
Haliyle kârları artırmak için denemedikleri yol kalmıyor. Yılın bir başında, bir de ortasında projeksiyon hazırlanıyor. Yeni hedefler belirleniyor. Genel müdür onaylıyor. Yardımcıları görevi müdürlere dağıtıp rapor istiyor.
Kraldan çok kralcı müdürler bir alttaki müdüre baskı uyguluyor. Nihayet sıra hedeflerden sorumlu şube müdürleri ve çalışanlarına geliyor. Hiyerarşide yetkiyi elinde bulunduran başlıyor psikolojik teröre…
Her şubenin onlarca hedefi var. Mevduat hedefi, kart hedefi, sigorta hedefi, vadesiz hedefi, fatura hedefi, ziyaret hedefi, say say bitmez. Bankada çalışan da insan, o bitiyor bir yerde…
Sokak bankacılığı
En basitinden, herhangi bir banka şubesine girin ve etrafınıza bakın… Çalışanların hepsi çok genç! Düşünün bakalım acaba niye?
Sokak bankacılığı diye bir kavram geliştirdiler. Şubede oturmak yok! Koşturacaksın… Sözüm ona müşteriye dokunacaksın. Hadi bankanın müşterisine müsaitse ziyarete gidersin, onu anlarım. Bankacının dükkân dükkân dolaşıp; “Bir ihtiyacınız var mı?” diye sorması da neyin nesi? Satıcı mı bu?
Banka çalışanlarının tamamı aşırı hedef baskısından şikâyetçi… Normal şartlarda ulaşılması çok zor hedefler. Bu hedeflerle performans sistemi kurgulanıyor.
Sırada binlercesi var
Olası performans düşüklüğü bankaların elinin altında kovma vesilesi bir koz olarak her daim mevcut… Bankacıysanız işsiz kalmanız an meselesi… Nasıl olsa sırada her yıl üniversitelerden mezun olup iş arayan binlerce genç var! Bu aynı zamanda maliyetleri düşürmek demek!
Banka-Sigorta İşçileri Sendikası, Türkiye'de banka çalışanlarının yüzde 70'inin anti-depresan ilaç kullandığını söylüyor. Gerçekse, inanılmaz bir oran…
Abartılı mı geldi, yüzde 50'ye yani her iki banka çalışanından birine düşürelim… O da felaket! Çalışanların nasıl bir ruh hali içerisinde olduklarını oradan anlayın.