T24 - Devlet-PKK görüşmelerinin tanığı “Balıkçı”, PKK ateşkesinin biteceği 20 Eylül öncesi Ankara ve İmralı’ya sesleniyor: Türkiye’nin ve Kürtler’in yeniden Ortadoğu batağına saplanmaması için haydi biraz daha cesaret
1996- 1999 yılları arasında PKKdevlet arasındaki görüşmeler üzerine 5 temmuzda yazdığım yazıdan sonra telefonum çaldı. Arayan kişi o görüşmeler hakkında yazımdaki hatalardan bahsediyordu. Nereden biliyorsunuz ben farklı kaynaklardan araştırarak yazdım diye itiraz ettiğimde “Çünkü o görüşmeleri ben yaptım” dedi. O kadar çok ayrıntı biliyordu ki. Yaklaşık 1 saat boyunca pek de istekli olmamasına rağmen onunla konuştuktan sonra anlattıklarıyla da zenginleştirerek ikinci yazıyı yazdım. Birkaç gün sonra beni tekrar aradı. Bu kez daha çok ayrıntı anlatma vaadiyle bir köprüaltı balıkçısına çağırıyordu. Gittim. O yazılardan sonra devletin yolu yıllar sonra yeniden balıkçıya düşmüştü. O görüşme sonucunda Taraf, ilan edilmesinden 1 ay önce Ramazan Ateşkesi’ni duyurdu.
Hiç balık sevmeyen nam-ı diğer balıkçı, çok şey bilen, çok şey görmüş, çok insan tanımış, çok önemli yerlere girmiş, çıkmış, bu yüzden çok acı çekmiş, çok yalnız bırakılmış, hapis yatmış, işini kaybetmiş bir adam. Yaptığı bu işten hiçbir çıkarı yok. Tam aksine her iki taraf içinde güvenilir bir isim olmanın bedelini ağır biçimde ödemiş, ödüyor. Genç yaşından itibaren acısını çektiği Kürt meselesinin halli için yapıyor her şeyi. Ben bir haber kaynağıyla ilişkinin daha da ötesinde balıkçıya inanıyor ve güveniyorum. PKK’nın ateşkesinin son günü olan 20 eylülden önce yayımlanmasını istediği bu mektubunu da yine ilgili yerlerin posta kutusuna bırakıyorum. Mektuba cevap vermek isteyenler için de onun isteği doğrultusunda e-posta adresini veriyorum:[email protected]
' Köprü altındaki bir balıkçıda oturan “kıymeti kendinden menkul” bir adamın çığlığıdır bu.
Referandum sonucuyla haklı olarak sevinen Türkiye’ye vicdani bir hatırlatma için bu mektubu yazmaya karar verdim.
12 Eylül günü modern dünyaya doğru bir adım daha atan Türkiye bir hafta sonra 20 eylül günü, PKK’nın ateşkesi ile yeniden Ortadoğululaşma ile sınanacak.
Kötü şeyler olmasından korkuyorum. Duyduklarım ve tahmin ettiklerim yüzünden kontrolsüz bir şiddetten endişe ediyorum. Hayal kırıklıklarının yaratacağı bir öfkeden çekiniyorum. Barışı buraya kadar taşıdıktan sonra kaybetmekten korkuyorum.
O yüzden bu sorumluğun her iki tarafında olanlara da bütün gücümle ve bütün saygımla seslenmeyi üzerimde kalmaması gereken bir görev biliyorum.
20 eylülden sonra insanları yakacak fitilin ucu da, bu ülkenin şu anda sokaklarda oyun oynayan Ahmetlerini, Fıratlarını genç yaşlarında dağlarda ölmekten kurtaracak sihirli yaşam iksiri de sizin elinizde.
Önce Kürt meselesinde bugüne kadar gelmiş geçmiş en cesur hükümete, bu soruna en vicdanlı yerden bakan Başbakan Erdoğan’a seslenmek isterim.
Bugüne kadar hemen her hükümet döneminde PKK ve Öcalan’la devlet temas kuruldu. Buna 1999’da Başbakan Yardımcısı olan Devlet Bahçeli’nin iktidarda olduğu dönem de dahil.
Yolu balıkçıdan geçmeyen ne bir siyasi görüş, ne Ergenekoncu, ne de devlet kurumu kaldı. Bunların çoğu iyi niyetli girişimlerdi. Ama hiçbiri bugüne kadar Başbakan Erdoğan gibi risklerini üstlenip”Devlet Öcalan’la görüşür” cümlesini kurmaya cesaret edemedi.
Eğer barış A’dan Z’ye bir alfabenin sırasına göre gidecekse bu her şeyi başlatan A harfidir. Çok tarihi ve ancak kendi halkını her şeyden öne koyan bir liderin atabileceği bir adımdı bu.
Kürtleri Ortadoğu bataklığından ve dağlardan kurtaracak bu sürecin B harfi ise seçim barajının düşürülmesidir.
Başbakan kişisel olarak bu konuya sıcak bakmadığını söyledi. Halbuki seçim barajının düşürülmesi sadece Kürtlerin ve diğer siyasi yapıların çıkarına değil AKP’nin de çıkarınadır. Son referandumun da ortaya koyduğu gibi barajlara ihtiyaç duymayan bir halk desteğini arkasına olan AKP barajı düşürerek kendisine yöneltilen sivil dikta suçlamalarını da boşa çıkarabilir. Sahillerde yaşayan ve AKP’den yana haklı haksız korkuları ve endişeleri olan kitleyi ikna etmek için de barajın düşürülmesinden daha iyi mesaj olamaz.
13 eylül sabahı çıkan ve Türkiye’yi ileriye doğru taşıyan ‘Evet’ te 15 ağustos’ta PKK’nın ilan ettiği ateşkesin katkısı herhalde inkâr edilemez. Eğer o ateşkes ilan edilmeseydi Türkiye anayasa maddelerini değil, asker cenazelerini konuşuyor olacaktı. Bu ateşkes kararı karşısında Türkiye hükümetinin de yaşamdan yana tavır aldığını da herkesin görmesi ve bilmesi gerekir.
Referandumdan birkaç gün önce saklanan dokuz PKK’lıya düzenlenen, bölgedeki karakolların bile haberi olmayan operasyonu yöneten Kara Kuvvetleri Komutanı Erdal Ceylanoğlu ise herhalde bu yaptığının vicdani hesabını bir gün verir.
13 eylül sabahı siyasetten ekonomiye yeniden yüzlerin güldüğü Türkiye’nin 20 eylülden itibaren ve seçimlere doğru yeniden silahların gölgesine girmesini engellemelidir Başbakan. Gerçek bir vatansevere yakışan da budur.
Ve bu sözlerim de Öcalan’a...
Şiddet mazlumu zalimleştirir, zalimi de kahramanlaştırır. Bundandır ki 12 Eylül hukuku bugüne kadar yaşayabildi. Çünkü 12 Eylül’den önce mazlumlar zalimleşmeye başlamıştı. 12 Eylül yapan zalimleri halk gözünde mazlumlaştıran bu oldu.
Tarihi artık askerî kahramanlıklar yazmıyor. Tarihi sivil barışçıl kişi ve inisiyatifler yazıyor. Ama bizdeki gibi sadece basın açıklamalarıyla geçiştirilmiyor barış. Barışçıl mücadelenin yüzlerce yaratıcı yöntemi bulunuyor.
Siyaset sadece akıl oyunlarından ibaret değil. Siyaset bir sanattır, estetiktir, duygudur, vicdandır, empatidir. Bu anlamda Kürt siyasal hareketi taleplerini, PKK’nın askeri gücünün yarattığı ve yaratacağı sonuçlara endekslememelidir. Talepler ve öneriler reel duruma uygun olmalıdır. Çünkü siyaset askeri güçlerin yapabileceklerine teslim edilemeyecek kadar değerlidir.
Referandum ve Ramazan boyunca ateşkes kararı Öcalan’ın siyasete verdiği değerin bir göstergesiydi. Öcalan bu çağda demokratik ve siyasi taleplerin silahla elde edilmeyeceğinin farkında olacak kadar dünyayı takip eden bir liderdir. Maalesef Kürt siyasal hareketi, Öcalan dışında olanları ve olacakları okuyamayacak durumdadır. Örneğin demokratik özerklik projesi Diyarbakır’da değil de dünyanın en büyük Kürt şehri olan İstanbul’da açıklansaydı ayrılık korkusundan kaynaklanan kaygı ve endişeler bu kadar yaygın olmazdı. Kürt siyaseti Türkiye kamuoyunun ayrılık korkusunu üzerinden atmasına yardımcı olmalıdır. Mesela bölgedeki mitinglerde demokratik özerklik için üretilen bayrak ile Türkiye bayrağı birlikte sallansa bundan kim kaybeder?
PKK’nın siyasi gücü artık askerî gücünün 10 katıdır. Son boykot kararı sonucunda ortaya çıkan siyasi güç hangi şiddet eylemiyle gelebilirdi? Öcalan tüm bunların farkında olarak savaşın geleceğiyle ilgili karar vermelidir.
Bugüne kadar hem hükümete hem de Öcalan’a barışa verdikleri şanstan dolayı bu coğrafyada bir daha genç çocukların öldüğünü görmek istemeyen sade bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak teşekkür etmek isterim.
Her insanın bu dünyadaki amacı öldükten sonra değil yaşarken de iyi bilirdik diye anılmak olmalıdır. Bu tarihi sorumluluğu her türlü iftira, baskı, savaş lobisine karşı üstlenecekleri tarih iyi bilirdik diye anacak. Her türlü karşılıklı tahrike rağmen 20 eylülden sonra da çocukların gençlerin ölmemesi için elini taşın altına sokacak herkese barışın kıymetini şu anda değil ileride anlayacak bu ülkede doğmuş her insan adına şimdiden teşekkür ediyorum
Haydi biraz daha cesaret! '
(Yıldıray Oğur - Taraf - 15 Eylül 2010)