CHP İzmir Milletvekili Musa Çam, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi üzerinden iktidarın politikalarını eleştirdi. Çam “AKP iktidarıyla birlikte, kültür ve sanatın tümüyle yok edilmek istendiği bir süreç başlatılmış; kültür, sanatın köklerine kibrit suyu dökülmüştür” dedi.
Ankara ve İstanbul’da yıkılan cumhuriyet dönemi eserlerini tek tek sayan Çam “Atatürk Orman Çiftliği'nde kaçak saray yapılırken ifade ettiğimiz şey, Cumhuriyetle hesaplaşmanın mekânsal karşılığıydı. Bütün yıkımlar bu açıdan ideolojiktir” dedi.
İktidarı kastederek “Yıkmasına yıkıyor ancak yerine bir şey koymayı da maalesef beceremiyor” diyen Çam, “Baleye “bel altı” deniliyor, heykeller yıkılıyor, galeriler içkili olduğu için eli sopalı vandallarca basılıyor, tiyatro ve sinemaya sansür uygulanıyor, muhalif sanatçılar görevden alınıyor, okullardaki ve üniversitelerdeki konser ve şenlikler yasaklanıyor çünkü biliyor ki sanata ve sanatçıya düşmanlığının temel sebebi, üretmenin temelinde yatan özgür düşüncenin ta kendisi” diye konuştu.
CHP’li Çam, TÜİK verilerine göre, opera ve bale seyircisi her geçen gün düştüğüne dikkat çekti. Çam, Opera ve bale ilgili desteklerin kısıtlanmasının, sanatı, sanatçıyı, operayı ve baleyi devlet eliyle yok etmek demek olduğunu söyledi.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesi dünkü görüşmelerde kabul edildi, muhalefetten kültür ve sanat konusunda eleştiri geldi. CHP İzmir Milletvekili Musa Çam, Cumhuriyetin yıkılan binalarını da gündeme taşıdığı konuşması şöyle:
MUSA ÇAM (İzmir) - Kültür, sanat ve turizm alanına dair bir bütçe konuşması yapmak aslında gerçekten çok zor. AKP Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın nefretle heykelleri yıktıran, estetikleri tartışılmaz heykelleri meydanlardan kaldırtan bir iktidar. Yıkmasına yıkıyor ancak yerine bir şey koymayı da maalesef beceremiyor. Sanatçı değil, ünlü demenin daha doğru olduğu birtakım kişilerle bir iki poz vermeyi yeterli sanıyor, sanattan ve sanatçıdan da haz etmiyor.
Baleye “bel altı” deniliyor, heykeller yıkılıyor, galeriler içkili olduğu için eli sopalı Vandallarca basılıyor, tiyatro ve sinemaya sansür uygulanıyor, muhalif sanatçılar görevden alınıyor, okullardaki ve üniversitelerdeki konser ve şenlikler yasaklanıyor çünkü biliyor ki sanata ve sanatçıya düşmanlığının temel sebebi, üretmenin temelinde yatan özgür düşüncenin ta kendisi. Türkiye'de her şeye rağmen yandaşlık kerv anına katılmayan ve iyi işler yapan başarılı yazarlar, sinemacılar, tiyatrocular var, olmaya da devam edecek fakat onlar da çaresiz.
Devlet Tiyatroları özelleştirme tehlikesinde. Kitaplardan alınan vergi oranı yüzde 8. Sinema tamamen tekellerin eline teslim edilmiş durumda. Eğitim çöpe dönüşmüştür. Dünyada en çok televizyon izleyen ikinci ülkeyiz. Bedava eğlence ve haberleşme aracı olan televizyonlar, AKP yandaşlarının elinde. Ortalık Osmanlıca hamaset dolu programlardan geçilmiyor. Yetmiyor, kendini Osmanlı torunu zanneden Vandallar, bir fırsatçının hedef göstermesiyle Abdülmecid Efendi Köşkü'nde sergilenen koleksiyona “Laiklik bu mu?” diyerek saldırma cesareti gösterebiliyor.
Atatürk Orman Çiftliği'nde kaçak saray yapılırken ifade ettiğimiz şey, Cumhuriyetle hesaplaşmanın mekânsal karşılığıydı. Şimdi, bütün yıkılan yapılar ve yok edilen kamusal alanlar, Cumhuriyet değerleriyle hesaplaşan neoliberal, yağmacı, talancı bir bakış açısının yaşam mekânlarımız olan ve yaşam tarzımızı belirleyen kentler ve mekânlar üzerinde yıkıcı bir kurucu süreç tasavvur etmesinden kaynaklanıyor. Bütün yıkımlar bu açıdan ideolojiktir.
TÜİK verilerine göre, opera ve bale seyircisi her geçen gün düşmektedir. Peki, Türkiye'nin kültür sanat istihdamında ise Avrupa sonuncusu olduğu biliniyor mu? Opera ve bale ilgili desteklerin kısıtlanması, sanatı, sanatçıyı, operayı ve baleyi devlet eliyle yok etmek demektir.
Recep Tayyip Erdoğan 29 Nisan 2012 tarihinde “Devlet eliyle tiyatro olmaz." demişti. Yani AKP Genel Başkanı Erdoğan’a göre, laik bir ülkede devlet eliyle dindar, kindar nesil yetiştirilir ama sanat yapılamaz. Devlet eliyle din dersi dayatması yapılırken devlet eliyle opera ve bale yapılamaz. Devlet eliyle haksızlıkla işten çıkarma, aç bırakma, zulüm, baskı, linç, sömürü, işkence hukuksuzluk yapılır ama sanatçıya destek sağlanamaz. Devlet eliyle devlet kanalında yandaş diziler, haberler, sığ yarışmalar, yoz evlilik programları ve yayınlar yapılır ama kültür sanat programlarına yer verilmez. Devlet eliyle kültür binaları satılarak yandaşlara peşkeş çekilir ama devlet eliyle sanat ve kültür istihdamı için ödenek ayrılmaz.
Devlet eliyle vatandaşların verdiği vergiler sarayın örtülü ödeneklerinde keyifle harcanabilir ama devlet eliyle sanata harcama yapılmaz. Devlet eliyle yandaş iş adamlarına milyarlık ihaleler dağıtılır ama halk için sanat, kültür ve eğitim merkezleri kurulmaz. Devlet eliyle keyfî saraylar yapılabilir ama sanat yapılamaz. Devlet eliyle mehteran, 65 milyon liralık fetih şenlikleri, iktidar partisinin propagandası yapılır ama tarihsel, kültürel ve evrensel eserler sahneye koyulmaz. Devlet halkın parasıyla halka baskı yapabilir ama halk için sanat yapmaz.
Son sözüm, AKP iktidarıyla birlikte, kültür ve sanatın tümüyle yok edilmek istendiği bir süreç başlatılmış; kültür, sanatın köklerine kibrit suyu dökülmüştür. Türk tiyatrosunun yaşayan en önemli isimlerinden Genco Erkal’ın değimiyle “Bu Hükûmetin kültürle genel anlamda kan uyuşmazlığı var.”