Dünya

Bahreyn mezhep savaşı yolunda

Bahreynli Neval yüze yakın katılımcının önünde siyah örtüsünü hiddetli bir şekilde çıkarmıştı.

18 Nisan 2011 03:00

Emre Çalışkan/ Londra-T24

[email protected]

Bundan beş yıl önce Arap ve Avrupalı gençleri buluşturan resmi bir toplantıda Suudi katılımcının başörtüsünü “düzgün” takması yönünde gösterdiği tepki üzerine Bahreynli Neval yüze yakın katılımcının önünde siyah örtüsünü hiddetli bir şekilde çıkarmıştı.

Neval, Bahreynlilere özgü başını yarım örten siyah örtüsü ve kusursuz makyajı ile dikkatleri üzerine bu kadar çekmese belki bu olay hiç yaşanmazdı. Neval, sürmeli gözleri, etkileyici güzelliği ve o anki hiddeti ile tüm salondakileri şaşkına çevirmişti.

O, Avrupalılar için başkaldırının simgesiydi. Ona karşı çıkan Suudi için ise kendi değerlerini kaybetmişti. Nerde bakarsanız bakın Neval, giyim tarzı ile Bahreyn’deki sessiz değişimin temsili idi.

Bu olaydan bir yıl sonra Macaristan’da benzer bir toplantıda Neval ile baş başa uzun bir konuşma yapma şansı bulmuştum. Yüzde yetmiş Şii nüfusa sahip olmasına karşın sunni Halifa hanedanlığı tarafından yönetilen Bahreyn’deki mezhep sorunlarıyla ilgili sorular sormaya çalışıyordum. Neval’in yanıtı benim için tam bir ders şeklinde idi.

 “Siz Avrupalılar her şeyi siyah ve beyaz olarak görmeye çalışıyorsunuz. Size göre bir Bahreynlinin yönetime karşı tutumu sadece onun etnik kimliğiyle alakalı değil mi? Ben Sunni’yim. Ama Şii bir adamla beraberim.”

Arap ve Avrupalı sivil toplum örgütlerinin buluşmasına geçen sene Neval katılmadı. Birlikte olduğu Şii sevgilisi ile evlenip sivil toplum faaliyetlerine son vermişti. Ama onun yerine kardeşi Nur geldi.

O zamanlar bu kardeşler arasındaki görev değişimini sivil toplumun yeterince gelişmemiş olduğu şeklinde yorumlamıştım. Bir ülkedeki sivil toplum faaliyetlerini temsilen iki kardeşten başka kimse yok muydu? Ama bu,  Nur’a karşı yapılmış büyük bir haksızlıktı.

Ortadoğu’da isyan dalgası Bahreyn’e sıçrayınca haber akışına katkıda bulunduğum bir televizyon kanalının canlı yayınında yorum yapacak Bahreynli siyasilere ulaşmaya çalışıyordum. Yardım için Nur’u aramıştım. Benim dokuz ay önce ablasının gölgesinde olduğu için küçümsediğim Nur, beş dakika içinde Bahreyn’deki başta muhalif partinin lideri olmak üzere birçok muhalifin cep numaralarını bana göndermeye başarmıştı. 

O günlerde canlı yayına aldığımız siyasilerin hepsinin vurguladığı nokta isyanın mezhep kaygılarından uzak demokratik talepler olmasıydı. Ama geçen ay konuştuğumuz o insanların cep telefonları şimdi artık çalışmıyor. Çünkü büyük bir bölümü işkenceye uğradı ve hapse atıldı.

Bahreyn halkı Ortadoğu’da yayılan dalgadan esinlenerek sokaklara çıktı. Fakat karşılaştıkları çok sert bir tepki oldu. Böylesine sertlikte bir müdahale beklenmiyordu; çünkü bu Körfez Krallığı’nda son yıllarda gerçekleşen reformlar herkese umut veriyordu.

2006 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmıştı. Suudi Arabistan’dakinin aksine muhalefet, Meclis ve görece özgür bir basın vardı. Hatta geçtiğimiz Ekim’de İslamcı Şii Wefak partisi Meclis’in alt kanadı için yapılan seçimlerde çoğunluğu ele geçirmişti. Ülkedeki yaygın anlayış “ne Sünni, ne Şii hepimiz Bayrenliyiz” şeklinde idi.

Suudi Arabistan’ın ülkedeki nüfuzu ise farklı yönde öne çıkıyordu.  Ada bir nevi Suudi Arabistan için eğlence ülkesi olmuştu. Gece hayatı ve içki serbestliği olması Suudi gençlerin hafta sonları Bahreyn’e akın etmesine sebep oluyordu.

Ülkesini dönüştürmeye çalışan Kral Hamad, iktidarını bir yandan Suudi Arabistan’a diğer yandan da ülkede Beşinci Filosu’nu barındıran Amerika Birleşik Devletleri’ne dayandırmıştı. İran’ın Şii kartını oynamasından korktuğu için Hamad, Wikileaks belgelerine göre İran’ın vurulması konusunda Amerikan yetkililerine tavsiyelerde bulunuyordu.

Ülkedeki dengeler isyan dalgasının yayılmasıyla tamamen değişti. Suudi Arabistan, Amerikan yönetimine bildirmeden ülkeyi işgal etti. Müdahale ülkedeki gidişatı büyük ölçüde değiştirdi. Uzmanlar mezhep kaygısı taşımayan siyasi isyanın askeri müdahaleyle İran – Suudi Arabistan karşıtlığına dönüştürüldüğünü söylüyor.




Bahreyn, Neval’in dört yıl önce varlığına karşı çıktığı Sünni-Şii çatışmasına doğru sürükleniyor. Pakistan ve Ürdün gibi Sünni ülke vatandaşlarından oluşan Bahreyn polisi ve Suudi Arabistan askerleri ülkede Şii kökenlilere karşı terör estiriyor. The Observer’a Mahmut takma adıyla yazan bir Bahreynli, son bir haftadır ülkede kontrol noktaları oluşturulduğunu ve Şii kökenlilerin rejimin aşağılayıcı uygulamalara maruz kaldığını aktarıyordu.

İnsan Hakları örgütleri 430 protestocunun tutuklandığını söylüyor. Muhalefet kaynakları ise 720 kişinin tutuklandığını 210 kişinin ise kayıp olduğunu iddia ediyor.

Bu arada İran’da ise Şii nüfusa destek gösterileri oluyor. İran, Pakistan’ı bölgeye asker ya da destek göndermemesi konusunda uyardı. İran da bölgedeki karışıklığı kendi etkinlik alanını artırmak için kullanacağa benziyor.

Libya ve Mısır’daki ayaklanmalara destek veren ülkeler, Bahreyn’deki bu insan hakları ihlallerini görmezden geliyorlar. Dünya petrolünün yüzde dördünü üreten Libya’daki istikrarsızlık Suudi Arabistan’ın daha çok petrol ihraç etmesi ile geçiştirilebilir. Ama petrol üretiminin yüzde kırkına sahip Körfez’deki bir istikrarsızlığın daha derin bir dünya krizine dönüşecek olması Batı’yı korkutuyor.

Uzun bir süreden sonra bugün tekrar Neval ile konuştum. Beş yıl önce tanıştığım, Macaristan’da Ortadoğu’yu kavrayışımı değiştiren o kararlı ve kendine güvenen kadından eser yoktu sesinde. Kaygı ve korku hâkimdi.

“Bahreyn bir iç savaşa gidiyor. Bu durumu kimse daha önce hayal edemezdi. Şu an bunu yüksek sesle dile getiren insanlar var” diyordu.

Bahreyn’deki bu gelişmeler şu an için Libya kadar yankı bulmasa da, Ortadoğu’da Sünni-Şii ayrımını güçlendirerek bölgeyi daha zor günlere götüreceğe benziyor.

Not: Yazının konusu olan kişilerin isimleri güvenlik gerekçesiyle değiştirilmiştir.