Gündem

Bağış: Basın özgürlüğünün olmadığı bir ülkede demokrasi olmaz

Başmüzakereci Egemen Bağış, 'Türkiye'de basın özgürlüğünü biz herkesten çok önemsiyoruz' dedi.

17 Mart 2011 02:00

T24 - Washington'daki temaslarını sürdüren Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, "Türkiye'de basın özgürlüğünü biz herkesten çok önemsiyoruz, çünkü basının özgür olmadığı bir ülkede demokrasi olmaz. Demokrasinin olmadığı bir ülkenin AB sürecinde bir ciddi talebi olamaz. Ama basın mensubu olmak da kimseye suç işleme özgürlüğünü vermez" dedi.



ABD'nin başkenti Washington'daki temaslarına Cumhuriyetçi Parti Teksas Milletvekili Pete Sessions ile Temsilciler Meclisi'nde yaptığı görüşmeyle başlayan Bağış, Kongre'deki Türkiye Çalışma Grubu'yla da öğle yemeği yedi.

Yemeğin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bağış, "Ergenekon" soruşturması kapsamında son dönemde bazı gazetecilerin tutuklanmasının, görüşmelerinde gündeme geldiğini kaydetti.

"Türkiye'de hiçbir sektörün, mensuplarına suç işleme özgürlüğü tanımadığını, hiçbir mesleğin mensuplarının herhangi bir çetenin üyesi olmaktan veya suç işlemekten muaf tutulamayacağını" ifade eden Bağış, ancak hiç kimsenin ifade özgürlüğü hakkına da kimsenin tecavüz edemeyeceğini söyledi.

Bağış, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunu Sayın Başbakanımız da söyledi, bizler de her vesileyle söylüyoruz. Eğer mesleklerinden dolayı ifade özgürlükleri kısıtlanmaya çalışılan birileri varsa onları korumak herkesten evvel bizim görevimizdir. Türk basınının, medya özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün en önemli güvencesi Ak Parti Hükümeti'dir. Ama basın mensubu olmak suç işleme özgürlüğünü getirmez.

Türkiye'de yürüyen bir yargı süreci vardır. Bu gazeteci arkadaşlarımızı gözaltına alma niyetini ortaya koyan savcımız da, bu niyeti onaylayan hakimimiz de bağımsız Türk yargısının mensuplarıdır. Onlar kendileri yaptıkları açıklamalarla bu gözaltına alınmaların, meslekleriyle alakalı olmadığını, başka birtakım delillere dayalı olduğunu belirtmişlerdir."


"Aynı bağımsız yargı Ak Parti içinde dava açmıştı"

"Şu anda herkesin iddianamenin ortaya çıkmasını beklemesi ve bu delilleri ona göre değerlendirmesi" gerektiğini belirten Bağış, şunları kaydetti:

"Ama şunun altını özellikle çizerek vurgulamak istiyorum; aynı bağımsız yargı bundan üç yıl evvel benim mensubu olduğum siyasi partiyi kapatmak için de bir dava açmıştı. Aynı bağımsız Türk yargısı, aralarında benim de bulunduğum 72 Ak Parti mensubunu siyaseten yasaklamak için de bir çaba içerisine girmiştir. Biz o zaman bunu hiçbir zaman siyaset yapma özgürlüğünün kısıtlanması olarak algılamadık, tam aksine savunmamızı yaptık ve ortaya çıkan karara da saygı duyduk. Hoşumuza gitti mi? Hayır gitmedi, ama saygı duyduk.

Şu anda yaşanan bu süreci hep birlikte gözlemlememiz gerekir, hiç kimsenin fikirleri bizimle aynı da olsa bizden çok farklı da olsa ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına hiç kimse müsaade etmez, göz yummaz ama Türk halkının demokratik yöntemlerle seçilmiş iktidarını gayridemokratik yöntemlerle, darbelerle, silahla, patlayıcılarla, birtakım tehditlerle indirmeye kalkmasına da hiçbirimizin seyirci kalmaması gerekir. Milli iradenin korunması için yargısıyla, yürütmesiyle, yasamasıyla el ele vererek, Türkiye'nin imajını hep beraber korumamız gerekir".


"Ermeni tasarısı konusunda herhangi bir hareketlilik gözlemlemedim"

Egemen Bağış, "24 Nisan yaklaşırken, Kongrede Ermeni tasarısı konusunda bir hareketliliğin olup olmadığına" dair soru üzerine, "Ben bu konuda herhangi bir hareketlilik gözlemlemedim. Sayın Büyükelçimiz ve çalışma arkadaşları, buradaki Türk derneklerimiz, vatandaşlarımız bu konudaki hassasiyetlerini çok başarılı şekilde tasarı gündeme geldiğinde ortaya koymuşlardı ve elde edilen netice bütün ulusumuzun ülkemizin ortak başarısıdır. Bu mantıksız tasarının bir kez daha gündeme gelmesi hoş olmaz. Bu konuda hassasiyetimizi zaten Amerikalı dostlarımız da çok net şekilde anlamış durumdalar" diye konuştu.

Libya konusunun da görüşmelerinde gündeme geldiğini ifade eden Bağış, bu konuda verdiği mesajlarla ilgili şunları söyledi:


"Süreci hassasiyetle takip ettiğimizi, orada çok sayıda vatandaşımızın olduğunu, bunların büyük çoğunluğunun Türkiye'ye geri geldiğini ama hala orada kalmayı tercih eden vatandaşlarımızın bulunduğunu, orada önemli ekonomik çıkarlarımızın, firmalarımızın olduğunu ve bu yüzden de oradaki gelişmeleri yakından takip ettiğimizi aktardık. Bizim için önemli olan Libya'da bir kan gölünün oluşmasına mani olmaktır. Orada herhangi bir can kaybını önlemek için Türkiye üzerine düşen her türlü çabayı ortaya koymuştur, bundan sonra da koymaya devam edecektir".


"Türkiye'nin AB sürecine itiraz eden tek bir Amerikalı siyasetçi olmadı"

Bağış, ABD'deki ara seçimlerin sonucunda Temsilciler Meclisinde, Cumhuriyetçilerin çoğunluğu ele geçirmesini Türkiye açısından nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine de, şunları söyledi:

"Türk-Amerikan ilişkilerinin siyasi bir boyutu yok, yani Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasında Türkiye'ye bakışta çok büyük bir fark geleneksel olarak olmamıştır. Özellikle benim mesuliyetini üstlendiğim AB sürecine hem Demokratlar hem Cumhuriyetçi yönetimler hep destek vermiştir. Eski ABD Başkanı Ronald Reagan'dan bu yana her başkan Türkiye'nin AB süreciyle ilgili pozitif, yapıcı, olumlu açıklamalarda bulunmuştur.

Bugüne kadar Türkiye'nin AB sürecine itiraz eden veya karşı çıkan tek bir Amerikalı siyasetçi olmamıştır. Amerikalılar, Avrupa'nın ve Türkiye'nin ortak çıkarlarının bu süreçten geçtiğini çok net şekilde görmektedirler. O yüzden biz Amerikan desteğinin devamını önemsediğimizi belirttik. Her konuda yüzde yüz hemfikir olamayabiliriz, ama birçok konuda tarihi müttefikimizle yakın bir iş birliği içinde olduğumuz da bir gerçek."

Bakan Bağış, Kongre'deki Türkiye Çalışma Grubu ile öğle yemeğinin içeriğine ilişkin de açıklama yaptı. Bağış, Türkiye'nin bazı dostlarıyla, Kongrenin mevcut ve eski üyeleriyle, ülkeyi yakından takip eden düşünce kuruluşlarının yetkilileriyle birlikte Türk-Amerikan ilişkilerini, AB üyelik sürecini, Türkiye'de yaşanan son gelişmeleri değerlendirme imkanı bulduklarını aktardı.

Toplantıda, Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Namık Tan ile Türkiye'nin mesajlarını aktarma şansına sahip olduklarını ifade eden Bağış, toplantının faydalı geçtiğini kaydetti.


"Basın mensubu olmak suç işleme özgürlüğü vermez"

Bağış, Türkiye Çalışma Grubu ile gerçekleştirdiği görüşmenin ardından AB Komisyonu'nun Washington Temsilcisi Büyükelçi Joao Vale de Almeida'yı, Türkiye'nin Washington Büyükelçiliği Rezidansı'nda kabul etti.

Görüşmenin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bağış, Vale de Almeida'nın, AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso'nun en yakın çalışma arkadaşlarından, Türkiye'nin AB sürecinin de en yakın tanıklarından biri olduğunu belirtti.

Türkiye'nin AB Sürecinin Washington'daki bütün çevreler tarafından ne kadar desteklendiğini Vale de Almeida'dan da bir kez daha teyit ettiklerini ifade eden Bağış, "Buradaki hem yönetim hem Kongre çevrelerinin hem de sivil toplum kuruluşlarının Türkiye'nin AB sürecine verdikleri desteği AB'nin Washington temsilcisinden duymak da gerçekten bizim göğsümüzü kabarttı" diye konuştu.

Görüşmede, Türkiye'nin AB süreciyle ilgili yaşanan süreci değerlendirme imkanı bulduklarını söyleyen Bağış, sözlerine şöyle devam etti:

"Özellikle Türkiye'nin AB sürecinde engellenen fasılların ne kadar mantıksız yaklaşımlarla engellendiği konusunda hissiyatımızı kendisiyle paylaştık. Terörle mücadele konusunda, vize konusunda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Avrupa'dan beklentilerini ilettik. Sayın Başbakanımızın 1 Nisan'da Brüksel'e yapacağı ziyaret öncesinde, Sayın Barroso ile birlikte gerçekleştirecekleri çalışma yemeği öncesinde, Türkiye'nin hassasiyetlerini Sayın Barroso'nun en yakın çalışma arkadaşlarından birine aktarma fırsatını bulduk. Bence yararlı bir toplantı oldu. Bu toplantıyı organize eden Büyükelçimiz Namık Tan'a da çok teşekkür etmek istiyorum".


"AP raporunu fazla ciddiye almayalım"

Bağış, Avrupa Parlamentosu'nun (AP) Türkiye raporunun görüşmede gündeme gelip gelmediğinin sorulması üzerine, "AP raporunu biz ciddiye almadığımızı söylemiştik, ama AB'nin Washington temsilcisinin de çok ciddiye almadığını burada gözlemlemiş olduk, çünkü kendisi konuyu hiç açmadı" dedi.

AB Komisyonu'nun hazırladığı İlerleme Raporu, bir de AP'nin hazırladığı bir raporun olduğuna dikkati çeken Bağış, bu iki raporun hazırlanış şeklinin birbirinden çok farklı olduğunu anlattı.

Bağış, şunları kaydetti:

"İlerleme Raporu'nda bizim görüşlerimiz alınır, bizimle müzakere edilir, Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarının, Türkiye'deki farklı çevrelerin, iktidar çevrelerinin, muhalefet çevrelerinin, akademik çevrelerin görüşleri alınır, daha sonra Komisyon üyesi temsilcilerle ortak bir değerlendirme yapılarak yayımlanır.

Ama AP'nin raporunun yayımlanış şekli çok farklıdır. Bir raportör ortaya bir taslak koyar, ondan sonra AP'nin 800'e yakın üyesi farklı önergeler verirler ve birbirlerinin önergelerini karşılıklı destekleme yolunda kararlar alırlar. Yani Hollanda'daki ırkçı partinin AP'deki temsilcileri Kıbrıs Rum kesiminden bir grubun önergesini destekler, karşılığında da kendi önergesine destek alır. Bu adeta bir at pazarlığına dönüşüyor. Yani önergelerin içeriğine bakmadan, gerçekleri yansıtıp yansıtmadığına bakmadan, çok farklı raporlar ortaya çıkar.

Bugüne kadar AP'nin yayımladığı hiçbir rapor objektif ve dengeli olmamıştır, bugünkü rapor da objektif ve dengeli değildir. Bu raporun Türkiye'de çok ses getirmesinin arkasında belki basınla ilgili söyledikleri olmuş olabilir ama Kıbrıs'la ilgili söyledikleri hiç yenilir yutulur şeyler değildir, mantıkla hiçbir yakınlığı yoktur, gerçeklerle hiçbir bağlantısı yoktur. Onun için bu raporu çok fazla ciddiye almayalım".


"Basın özgürlüğünü herkesten çok önemsiyoruz"

Konuşmasında basın özgürlüğü konusuna da değinen Bağış, "Türkiye'de basın özgürlüğü konusu eğer hepimizin ortak hissiyatıysa o konuda zaten iktidar, muhalefet çok önemli adımlar attık ama daha da atmamız gereken adımlar varsa inşallah seçimlerden sonra yine atarız" ifadesini kullandı.

Türkiye'de basın özgürlüğünü herkesten çok önemsediklerini vurgulayan Bağış, sözlerine şöyle devam etti:

"Çünkü basının özgür olmadığı bir ülkede demokrasi olmaz. Demokrasinin olmadığı bir ülkenin AB sürecinde bir ciddi talebi olamaz. Ama basın mensubu olmak da kimseye suç işleme özgürlüğünü de vermez.

Eğer birileri mesleği ne olursa olsun, yasadışı bir örgütlenme içine girmişse, faili meçhul cinayetlerin herhangi bir şekilde sorumluluğu içinde bulunmuşsa, yakalanan patlayıcıların, silahların, krokilerin, kanunsuzca kaydedilmiş birtakım görüşmelerin arkasında bulunmuşlarsa mutlaka yargılanmaları gerekir. Ama eğer bir basın mensubunun ifade özgürlüğünü kısıtlama amacıyla gözaltına alındığı tespit edilirse o kişinin en büyük savunucusu da bizler oluruz, bundan da kimsenin şüphesi olmasın.

Ama gerçekleri anlayabilmemiz için, savcının hangi kanıtlara dayanarak gözaltına alma talebinde bulunduğunu ve bağımsız Türk yargısını temsil eden hakimin hangi kanıtları görerek savcının bu talebine olumlu yaklaştığını anlayabilmemiz için iddianamenin yayımlanmasını beklememiz gerekir. Hep beraber biraz daha sabırlı olalım ve iddianame ve kanıtlar ortaya çıkınca olayı birlikte değerlendirelim".