T24 - Kemal Türkler'in kızı Nilgün Türkler ve sanatçı Yavuz Bingöl, mazilerindeki ortak paydayı ilk kez paylaştılar. Yavuz Bingöl'ün babasını vuran tetikçiler, 4 yıl sonra Kemal Türkler'i katletti.
DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, 1980 yılında 12 Eylül'den iki ay önce evinin önünde uğradığı silahlı bir saldırıyla öldürülmüştü. Yanında 19 yaşındaki kızı Nilgün de vardı.
Sanatçı Yavuz Bingöl'ün babası Yılmaz Bingöl ise 1976 yılında uğradığı silahlı saldırıdan yaralı kurtulmuştu.
İki saldırıyı gerçekleştiren kişilerin aynı olduğu ortaya çıktı. Yılmaz Bingöl'e ateş edenler yakalansaydı, belki de Kemal Türkler öldürülmeyecekti.
Kemal Türkler'in kızı Nilgün Türkler ve sanatçı Yavuz Bingöl, NTV'de Can Dündar'ın hazırlayıp sunduğu Canlı Gaste programına katıldı. Yayına Yavuz Bingöl'ün babası Yılmaz Bingöl de telefonla katıldı.
Nlgün Türkler, babası Kemal Türkler'in nasıl katledildiğini anlattı:
"Babamın davası 30 yıldır sürüyor. Katil Ünal Osmanağaoğlu davadan üçüncü kez beraat ettirildi. Osmanağaoğlu, 7 TİP'li gencin katledilmesinden de 7 müebbet cezası aldığı için cezaevinde yatıyor.
Babamın öldürüldüğünü gördüğümde 18 yaşındaydım. Pek çokları olayı unutmamı hayal etse de elbette ki unutmadım. 22 Temmuz 1980 sabahı balkonda kahvaltı yaptık, babam evden ayrıldı, benim odamın da balkona açılan kapısı vardı. Babamla balkonda vedalaştım.
Yaşadığını görünce tekrar taradı
Arabasını kendisi kullanırdı, yanında 3 aylık deneyimsiz bir koruma polisi vardı, daha önceki 13 yıllık koruma polisi görevden alınmıştı.
Babam arabasını çalıştırırken birden üçlü bir çapraz ateşe alındı. Benim teşhis ettiğim Ünal Osmanağaoğlu hem yukarıya doğru bakıp hem de tarıyordu.
Epey bir taradıktan sonra arabanın içine baktı, sanırım babamın o anda yaşadığını farketti ve tekrar ateş etti. O son kurşun, babamın sağ şakağından girmiş ve sol kulağının arkasından çıkmıştı. Babam son anda hayat belirtisi vermeseydi belki katiller bırakıp gidecekti. Babamın üzerinden ve arabasından toplam 38 kurşun çıktı.
Kendimi tutuyorum, ağlamayacağım
Ben evden aşağıya koşup arabanın yanına gittiğimde oluk oluk kan akıyordu ve apartman görevlimizle bir yakınımız babamı araçtan çıkardı, açık olan gözlerini kapadı ve derin derin nefes almaya çalıştı.
Bize söylemese de devamlı tehditler alırdık, evimizde çift demir kapı vardı. Ancak kendisinin bu yolla bir gün öldürüleceğini, çok güçlü olmamız gerektiğini, başımızı önümüze eğmeyip gözyaşımızı hiç kimseye göstermememiz söylerdi hep. Bugün de hala olayı anlatırken kendimi tutuyorum."
Yavuz Bingöl: Babam katili 7 yıl sonra otobüste görmüş
Babasının kendisi 12 yaşındayken saldırıya uğradığını söyleyen Yavuz Bingöl, babasının katilini 1983 yılında otobüste gördüğünü aktardı:
"Babam bir durak sonra hemen inmiş otobüsten. Bana o gün, "Beni vuranlarla Kemal Türkler'i vuranlar aynı kişilerdi" dedi. Ben saldırı gününü annemin evden hızla çıkması ve babamın sedyeyle iki gün sonra eve getirilmesi şeklinde hatırlıyorum, küçüktüm."
Sanatçı Bingöl, 20 Şubat'ta Başbakan Erdoğan'la buluşmasında babasının uğradığı saldırıyı gündeme getireceğini açıkladı.
Okula gelme, seni vuracaklar
Yavuz Bingöl'ün babası Yılmaz Bingöl, 1976 yılında gerçekleşen saldırıyı canlı yayında anlattı:
"Ben Sakarya Arifiye Öğretmen Okulu'na sürülmüştüm Demirel hükümeti tarafından, çocuklarım Ankara'daydı. Sürekli tehdit ediliyordum, rahatsızdım. Hayatımın tehlikede olduğunu anlayınca Ankara'da belediyeye geçmek istedim. İşlemler tamamlandı, eşyalarımı almak için yeniden Arifiye'ye döndüm.
Okulda benim yeğenim vardı, koşarak yanıma geldi ve "Dayı, okula gelme. Okula sekiz kişi geldi, revirde yatıyorlar ve seni vuracaklar. Herkes duydu" dedi.
Bunun üzerine savcılığa başvurdum, yardımcı olunması için. Arifiye jandarma bölgesi olduğu için jandarmaya havale ettiler. Jandarma beni aldı, okula gittik. Eşyalarımı aldık, bir halk minibüsüyle döndük. Ana yolda jandarmanın bölgesi bitti, jandarma minibüsten indi.
Fransızca öğretmeni arkadaşım Zeki Koçak beni yolcu ediyordu ve elimizde çantalarla istasyonun oradaki son durağa geldik. Durağın yakınında polis karakolu da vardı.
Herkes bize bakıyordu, bir anormallik vardı
Minibüsten iner inmez herkes bize bakıyordu, taksicilere işaret etmeme rağmen hiç tepki gelmedi, herkesin gözleri üzerimizdeydi. Bir yandan taksi durağına ilerlerken arkadaşıma "Dikkat et, anormal bir şey var" diyordum ki, komando elbisesi giymiş 8 kişi palmiyelerin arkasından çıktı. 4 kişi bana, 4 kişi de arkadaşıma saldırdı.
Durağa koşarken elime bir süpürge sapı geçti ve kendimi savunmaya çalıştım. Zincir, kama ve bıçaklarla saldırıyordu. Bir tanesinin elinde hiçbir şey yoktu, ona vurup çemberi yarmak istedim ve vurdum da. Belindeki silah düştü, ben koşarak kaçmaya başladım.
Arkadaşımı şişlerle böbreğine kadar yaralamışlar ve komalık duruma gelmişti. Ben girdiğim şokla kaçtığım yönden geri dönüp olayın yaşandığı yere geldim. Koşarken ayağımda bir ıslaklık hissettim ve farkettim ki, vurulmuşum.
Hastaneye kaldırdık, orası da kurşunlandı
Bizi hastaneye götürdüler, üç gün hastanede yattık. Birinci günün sabahı hastane kurşunlandı, camlar yataklara indi, duvarlar delik deşikti. Kapıyı kilitledim, öldürmelerinden korkuyordum. Olay kapandı, saldırganlar bırakıldı.
Abdülsamet Karakuş, Aydın Eryılmaz, İsmet Koçak ve Ünal Osmanağaoğlu'nun saldırıyı gerçekleştirdiğini gazeteler yazdı.
Saldırı 1976 yılında 17 Mart'ta gerçekleşmişti. Kemal Türkler'i ta İstanbul'da öğrencilik yıllarımdan tanıyordum, Ankara'da da görüşüyorduk. Biz kime şikayet edeceğimizi bulamadık, olay öğretmen-öğrenci çatışması olarak lanse edildi. Saldırıyla ilgili hiçbir rapor tutulmadı. Saldırıyı Uğur Mumcu'ya da anlatmıştım."
Tetikçi devletin milli parkında çalışırken bulundu
Nilgün Türkler, Ünal Osmanağaoğlu'na 1999 yılında Kuşadası'nda devletin milli parkındaki çiftlikte işletmecilik yaparken ulaştıklarını söyledi.
Avukatlarının bir savcı arkadaşının yardımıyla katili bulduğunu belirten Türkler, dava sürecinde yaşananları şu sözlerle dile getirdi:
Cinayeti gördüm, tanıklığım kabul edilmiyor
Kardeşi Tamer Osmanağaoğlu'nun kimliğini kullanıyordu. Daha önce eroin kaçakçılığından cezalar almıştı. 1999 yılında yakalandığında babam vurulalı 19,5 yıl olmuştu. 2004'de, 2005'de ve 2009'da üç kez beraat ettirildi. Çünkü benim tanıklığım kabul edilmiyor. Mahkemede 50 dakikada gördüklerimi anlattım, çünkü cinayet işlendiğinde ne bizim ifademiz alınmıştı, ne de tatbikat yaptırılmıştı. Ben tanık olduğum halde hiçbir şekilde ifadem alınmadı.
İlk karşılaştığımız mahkemede avukatımla hiçbir şey konuşmadan yıllar sonra her şeyi anlattım. Elindeki silahı bütün özellikleriyle gördüğüm kadarıyla tarif ettim, bir soruya yanıt veremedim. Hakim, "Silahın markası neydi" diye sordu, ben de "Ben katil değilim, bu soruyu ona soracaksın" dedim. Ve tanıklığım kabul edilmedi.
Şu an dava Yargıtay Ceza Kurulu'nda, peşini bırakmayacağız. Türkler ailesi olarak davayı AİHM'e taşıyacağız."