Gündem

Babahan'dan, Altaylı eleştirisi

Star Gazetesi yazarı Ergun Babahan, Fatih Altaylı'nın Doğan Grubu hakkında yazdıyı yazıyı eleştirdi.

06 Ekim 2009 03:00

T24 - Star Gazetesi yazarı Ergun Babahan, Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı'nın, uzun süre çok yakın çalıştığı ve yöneticilik yaptığı Doğan Grubu hakkında ağır suçlamalar içeren yazısını eleştirdi.

Babahan'ın 'Tetikçiden etikçi olur mu?' başlığıyla yayınlanan (6 Ekim 2009) yazısı şöyle:


Tetikçiden etikçi olur mu? / 4 Ekim 2009 / Ergun Babahan

Ertuğrul Özkök, Hürriyet’in kirli, karanlık yönlerini yok sayan, üstü kapalı vergi cezalarına bindiren bir yazı yazdı.

Herşeyi bırakın bu gazete bugüne kadar Hrant Dink’i, Ahmet Kaya’yı, Orhan Pamuk’u hedef gösteren yayınlar yaptı.

Sonunda biri vuruldu, biri sürgünde öldü, biri de çareyi yurtdışına çıkmakta buldu.

Bu bile sabıka dosyalarının kalınlığını gösterir.

Ne gemi ama...

Olsa olsa dehşet gemisi olur.

Bunları Türkiye’nin okuryazar olan, hafıza kaybına uğramamış insanları biliyor. Hürriyet’in bu sıkıntılı günlerinde yanında samimi destekçiler bulamamasının nedeni bu geçmişi.

Medyayı pervasızca bir silah gibi kullanıp siyasetçiden işadamına kadar herkese ateş açması. İşte tam bu nedenle TÜSİAD bile sahip çıkmıyor, çıkamıyor gruba.

Peki, Ertuğrul Özkök kendilerini püru pak gösteren böyle bir yazı yazınca Hürriyet’in geçmişine yönelik en ağır eleştiri kimden geldi dersiniz?

Eski tetikçisinden...

Tetikçi bir anda etikçi oldu.

Hürriyet gemisinin ambarlarının saldırılardan elde edilmiş ganimetlerle dolu olduğunu yazdı.

Hürriyet’in bu ganimetlerin kaynağına saldıranlara saldırarak pis kokuyu bastırmaya çalıştığını bile yazdı.

O ganimetlerin elde edilmesi, soru soranların karakter suikastine kurban gitmesinde başrollerden birinin tetikçi olması nedeniyle kendisinde olduğunu unutacağını sandı herhalde insanların...
O geminin güvertesinde oturup işadamından gazeteciye, siyasetçiden sanatçıya kadar, kendisine hedef gösterilen herkese ateş ettiğini unuttu. Geminin makineli tüfekçisiydi o. Açın arşivleri kurbanlar listesine bir bakın.

Bunlar arasında şimdi gazetesinde yazan yazarlar da var.

O da RTÜK Yasası’na muhalif olduğu için nasibini aldı tetikçinin kurşunlarından.

Hem de en ucuz biçimde.

Çünkü ‘’İşte hedef ateş et’’ denilince sorgu sual olmaksızın tetiğe basıyordu.

Yani, siyasilerin deyimiyle yaptıkları yapacaklarının teminatı aslında.

Ganimetlerden kıyısından köşesinden faydalanırken gemiden çıkan leş kokularının farkında görünmüyordu.
Hatta ‘’Bu gemi kokuyor’’ diyenlere de ateş etmekte en öne çıkıyordu.

Geminin tetikçi sıfatıyla önemli bir tayfasıydı.
Kaptan olamayacağını görüp gemiyi terk edince sanki gözü açıldı.
Herkesin bu gerçeği aklının bir kenarında tutması ve geçmişi unutmaması gerekir.
Unutursanız aynı tetikçiler size bindikleri başka gemilerden ateş açar, çünkü tek bildikleri budur.

Onun için tetikçinin de bilmesi gereken bir gerçek var.
Bu sabıka dosyasıyla ondan etikçi olmaz, olsa olsa itirafçı olur.

Kod adı da Yeşil mi olur, Siyah mı olur, onu bilemem...

Üstelik itirafçılık geçmişin cinayetlerini af ettirmeye yetmez.
Sadece kurbanların kemiklerinin bulunmasına, suçluların ortaya çıkmasına yardımcı olur.

Ergun  Babahan'ın yazısında 'eski tetikçi' olarak belirttiği Fatih Altaylı'nın 4 Ekim 2009 tarihli yazısı:

Ambarları ah dolu lanetli gemi / 4 Ekim 2009 / Fatih Altaylı

Hiç kimsenin işine karışmadan, sadece okurumuzla baş başa, iyi gazetecilik yapalım demekten, iyi habercilik yapmaktan başka derdimiz yok ama insanı rahat bırakmıyorlar ki!

Marazi kimlikler ve kurumlar, ruh hallerindeki düşüklüğü ille de yansıtmak istiyor, bizi de kendi bulundukları çukurlara çekmek istiyorlar.

Bir kerelik de olsa, bir yanıt, daha doğrusu bir kimlik hatırlatmasını hak ettiklerini düşünüyorum. Pek de yazmak istemediğim ama had bildirme açısından gerekli olan bir yazıdır bu.

Hürriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün dünkü yazısını okudunuz mu bilmiyorum. Okumamışlar için özeti şu: Özkök, Hürriyet'in ne kadar önemli bir gazete olduğunu anlatıyor, Fatih Çekirge'yi övüyor (Çekirge, Star Gazetesi'nin başında olduğu zaman Aydın Doğan'ın Mesut Yılmaz'la göbek atan fotoğraflarını yayınlarken aynı kişiye neler dediğini bütün Hürriyetçiler bilir ya, biz konuya girmeyelim), Hürriyet'in açık denizlerde seyreden bir gemi olduğunu anlatıyor, rakiplerinin kalleş pusularından yakınıyor ve sonunda bize bulaşmaktan geri kalmamak için "Ey siz kayığı küçük olanlar, gün batmadan dönün kıyılarınıza" diyor.

Ertuğrul'un baktığı yerden bizim kayık küçük görünüyor olabilir ama onların "gemi" zannettiği şeyden modern, güçlü ve her şeyden önemlisi "temiz" olduğunu herkes biliyor.

Üstelik bu modern tekneyi biz yaptık. Bir büyük gazeteci aileden, yok pahasına alıp milletin huzur içindeki limanlarına saldırmak için asla kullanmadık.

O geminin ambarlarını, saldırılardan elde edilen ganimetlerle doldurmadık.

Bu ganimetlerin nasıl elde edildiğini soranlara saldırarak, gemideki pis kokuyu bastırmaya çalışmadık.

Ey Ertuğrul Özkök, o gemiden yükselen iğrenç kokuyu herkes duyuyor da, senin burnun duymuyor mu?

Geminin toplarının gücüyle ve her türlü alçaklıkla elde ettiğiniz ganimetlerdeki ah'ın o gemiyi dibe doğru çektiğinin farkında değil misin?

Geminin artık köhnediğini, kaptanının da, sahibinin de kendinden başka hiç kimseyi ve hiçbir değeri umursamadığını görmediğimizi mi zannediyorsun!

"Bir rakibi kalleş yollardan, pusu kurarak, hançerleyerek halletmek" derken kendinizi anlattığının farkında değil misin?

Bu ülkede yaşayan herkes, senin ve grubunun bu ülkede kimleri hangi kalleşliklerle, nasıl arkadan hançerlediğini hatırlamıyordur diye umuyorsun!

Bugüne kadar ister medyada, ister faaliyet gösterdiğiniz diğer alanlarda olsun hançerlemediğiniz, kalleş pusularla yok etmeye çalışmadığınız tek bir rakibiniz kaldı mı?

Yazdıklarının "yalan olduğunu", başkalarını suçladığın her şeyin aslında "aynadaki aksiniz" olduğunu sen benden daha iyi biliyorsun.

Bak Ertuğrul Özkök, güç sarhoşluğu veya Fransız şaraplarının yarattığı halüsinasyon seni yanıltıyor ve bu nedenle olsa gerek bizim modern teknemiz sana sandal gibi görünüyor olabilir.

Ne bizim ne de bir başka gazetenin asla sandal olmadığını biliyoruz ama ambarlarında haksızlıkla elde edilmiş ganimetler olan, her yerinden pis kokular yükselen, kaptanı ve sahibi ruhunu şeytana satmaya amade, içindeki tayfaları bile yaydığınız iğrenç kokudan ve sizin umursamazlığından mutsuz, lanetli bir gemidense, tertemiz, pırıl pırıl, mutlu sahillerde gezinen bir sandal olmayı tercih ederiz.

Sana ve önünde her gün diz çöktüğün patronuna, her köşesinde "Ah" olan "Amad"ınızda mutluluklar.