Cumhuriyet gazetesi yazarı Çiğdem Toker, yeni kabinede yer alıp almayacağı kredi derecelendirme kuruluşları ve küresel piyasalarca da merak edilen Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın 2015’in Haziran ayına kadar görevinde kalmak istediğini yazdı.
Çiğdem Toker, Ali Babacan’ın yeni kabinede görevini koruyup korumayacağıyla ilgili olarak, “Normal koşullarda, ‘üç dönem kuralı’ gereğince, Babacan’ın 2015 seçimlerinin yapılacağı önümüzdeki Haziran’a kadar görevde kalması bekleniyordu. Aksi yöndeki haberler yoğunlaşınca dün, bazı yerlere ‘Babacan görevden ayrılmayı kendisi mi istiyor’ sorusunu yönelttim. Aldığım yanıt, Babacan’ın bu yönde bir arzusunun olmadığı yönünde. Yani Başbakan Yardımcısı, en azından 2015 Haziran ayına kadar görevinin başında kalacak gibi görünüyor” dedi.
Çiğdem Toker’in Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (16 Ağustos 2014) nüshasında yayımlanan “‘İşinize bakın’ ciddiye alınırsa...” başlıklı yazısı şöyle:
“İşinize Bakın’ Ciddiye Alınırsa...”
Bilen bilir ki, söz konusu olan “kriz” ise insan ya da toplum sağlığına dair olması fark etmez.
Hiçbiri bir günde oluşmaz.
İstisnasız bütün krizler, patlama anına sorunlu bir “geçmiş”i biriktirerek taşınır.
Bazı yazıların “erken”, bazılarının epeyi erken yazıldığının farkında olarak söylemeli ki; AKP kuruluş yıldönümü resepsiyonunda, başbakanlığı bırakması gerektiği hatırlatmasına karşı, içine, dile gelmemiş bir küfür tonunu da ekleyerek “İşinize bakın” diyen Erdoğan, böylesi bir kötü “birikim”e ne kadar ağır bir tuğla yerleştirdiğinin muhtemelen farkında değil...
Hukuk ile sonu gelmez bir pragmatizm üzerinden kurduğu ilişkinin, şüphesiz, er ya da geç hepimizin önüne koyacağı faturanın da.
***
Bu satırların yazıldığı dakikalarda Cumhurbaşkanı seçimini kazanan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Yüksek Seçim Kurulu nezdindeki “resmi” sıfatı henüz belli değildi.
Erdoğan’ın, hukuk ile kurduğu ilişkiyi “İşime yaradığı sürece kullanırım” diye özetlenebilecek biçimde kullanmasına aşinayız.
Fakat son üç gündür, sadece Erdoğan’ın 12 yıllık geçmişi olan bu alışkanlığı için değil, parlamenter rejim tarihi açısından da hukukun “araçsallaştırılmasının” en travmatik halini yaşıyoruz...
Ama Erdoğan yükselen itirazları hafife alsa; uzun döneme yayılmış; her şeyi ve her köşeyi kontrol ihtirasıyla kurguladığı “Yeni Türkiye” ambalajlı otokratik rejimin sonsuza kadar süreceğini sansa da yanıldığını söylemek gerekiyor:
“Birikim”in sinyal aşamasındayız:
Örnek için, Türkiye’nin kredi notunu nisan ayında “durağan”dan “negatif görünüm”e indiren derecelendirme kuruluşu Moody’s’in ertelenen açıklamasından bazı satır başlarına bakalım:
- Cumhurbaşkanı seçiminin sonuçları, Türkiye’nin temel ekonomik ve kurumsal kredi güçlüklerini gidermeyecek.
- Ağustos sonunda belirlenecek olan başbakan, AKP’deki dinamikler için bir ipucu verecek. AKP şu anda Abdullah Gül’ün temsil ettiği, uzlaşma odaklı kanat ile Erdoğan’ın temsil ettiği daha otokratik kanat arasında ikiye bölünmüş durumda.
- Sürmekte olan yurtiçi politik gerilim ile 2015 genel seçimlerine kadar sürecek olan belirsizlik, Türkiye’nin kredi notunun önündeki ekonomik ve kurumsal zorlukları çözmeyecek. (Kurumsal zorluklar: Yavaş büyüme, yüksek enflasyon, dış kırılganlıklar ve başta Merkez Bankası olmak üzere önemli kurumların bağımsızlığının zayıflaması.)
- İktidar partisi içinde ortaya çıkacak yeni dengeler, 2013 ortasından bu yana süren siyasi tansiyonu ve belirsizliği daha da artırabilir.
***
Seçim dönemleri, hareketlenen siyasette, değişik olasılıklara yer veren kulis haberlerini beraberinde getirmesi açısından verimlidir. Bu fasıldan olmak üzere, 10 Ağustos sonrası da özellikle Erdoğan’a yakın medyanın “yeni kabine” haberlerini okumaya başladık.
Bu haberlere bakarsanız, Hazine’den sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın görevden alınarak, yerine Numan Kurtulmuş’un getirileceğini okuyoruz.
Konu önemli. Çünkü Moody’s’in raporuyla bir kez daha teyit edildi ki, sadece kredi derecelendirme kuruluşları değil, küresel piyasalar açısından en çok merak edilen konuların başında Babacan’ın yerini koruyup koruyamayacağı konusu geliyor.
Normal koşullarda, “üç dönem kuralı” gereğince, Babacan’ın 2015 seçimlerinin yapılacağı önümüzdeki Haziran’a kadar görevde kalması bekleniyordu. Aksi yöndeki haberler yoğunlaşınca dün, bazı yerlere “Babacan görevden ayrılmayı kendisi mi istiyor” sorusunu yönelttim. Aldığım yanıt, Babacan’ın bu yönde bir arzusunun olmadığı yönünde. Yani Başbakan Yardımcısı, en azından 2015 Haziran ayına kadar görevinin başında kalacak gibi görünüyor.
***
Bu parantezi kapattıktan sonra “sinyal” konusuna geri dönelim.
Cumhurbaşkanı seçim kampanyasının adil yürütülmediği yönünde “Ara Rapor” veren AGİT, eylülün ikinci yarısında, “Final Raporu”nu kamuoyuyla paylaşacak. Bu raporun kritik özelliği ise Avrupa Komisyonu parlamenterleriyle birlikte hazırlanıyor oluşu.
Ekim ayında da AB’nin İlerleme Raporu geliyor...
Velhasılı...
Anayasa, Siyasi Partiler Kanunu, Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu ve AKP Tüzüğü uyarınca; özetle alt alta koyduğunuzda, zorlayıcı ve bağlayıcı bir hukuksal çerçeveyle şu anda Başbakanlık’tan ayrılması gerektiği halde “İşinize bakın” diye hukuka meydan okuyan Erdoğan, orta vadede pek beklemediği bir sonuçla karşılaşabilir.
Sadece küresel piyasaların çok önem verdiği “hukuk güvenliği” ilkesini çiğnediği için değil.
Tavsiyesine uyup sadece “işine bakan” kurumların çalışmaları nedeniyle de.