04 Eylül 2017 12:19
Türkiye’nin en komik kadınlarından Ayşen Gruda. Lafını asla esirgemiyor. “Sanatçı etliye sütlüye karışmalı”diyor. Size “Şener Şen’in kadın karşılığı” diyorlar sorusuna, Ayşen Gruda karşılık olarak, "Ben Şener’den daha komiğim" dedi.
Hürriyet'ten Ömer Gedik'in " Yeni filmine beni almazsa Cem Yılmaz kaybeder" başlığıyla yayımlanan (4 Eylül 2017) röportajı şöyle:
Hazır tiyatroda buluşmuşken, yeni oyununuzla başlayalım sohbete...
Bu sene iki oyunum var. Biri “40’ından Sonra”, diğeri de “Deli Kadın”. “40’ından Sonra” beş kişilik bir oyun. Alfonso Paso’nun oyunu. Biz mekan, zaman, isimler her şeyi kaldırdık ve herkese hitap etmesini istedik.
40’ından sonra ne oluyor hayatta? Sizde nasıl oldu?
İnsan daha iyi yaşamaya başlıyor. Daha enerjik oluyor. İnsan yaş aldıktan sonra başka şeyler biriktirmiş oluyor. Farklı düşünebiliyor. Gençlere daha fazla yardımcı olabiliyor. Dünyayı tanımak istiyor. Bizde emekli maaşları az olduğu için insanlar köşelerine çekiliyorlar. Ama 70-80’lerinde dünya seyahatine çıkmış çiftler var dünyada. Bu oyun onu anlatıyor.
Siz emekli olmadınız. Olmayacaksınız. İşkolik misiniz acaba?
Evet. Son derece işkolik bir insanım. İşten vazgeçmek, çürümek demek olur benim için.
Peki emekli hayatı yaşayanlara bir tavsiyeniz olur mu?
Emekli olunca kendilerini kurutmasınlar. Gezsinler bol bol. Herkese şunu tavsiye ediyorum; çocuk yuvalarında anasız babasız çok çocuk var ve hepsi sevgiye muhtaç, onlara annelik yapabilirler. Haftanın belli günlerinde onları ziyaret edip, sevgi vermek, sevgi, enerji almak çok güzel olabilir.
Vatan Şaşmaz'ı hep gülümserken hatırlıyorum
Oyunda gelgitleri olan bir kadını canlandırıyorsunuz. Nasıl bir değişime uğruyor?
Sevgi işin içine girince iyileşiyor. Yanındaki erkekle birlikte.
Bir ilişki insanı iyileştirebilir mi?
İyileştirebilir ama kötü de edebilir. Alın işte Vatan Şaşmaz’ın ilişkisi. Bak neler oldu...
Tanır mıydınız Vatan Şaşmaz’ı?
En son senin derneğin Haçiko’nun gecesinde ödül aldığımda bir araya geldik. Benim çok arkadaşlığım yoktu ama beğenirdim ve severdim kendisini. Onu hep gülümserken hatırlıyorum.
Müjdat şimdi en iyi arkdaşım
Düzgün bir ilişki yürütebilmek için ne yapmak gerek?
Biri kızdığı zaman öteki susmayı başarırsa ilişkiler yürüyor. Aşk sevgiye, sevgi de dostluğa dönüşür. Aşk yakar, yıkar, geçer, sevgi bir rıhtım olur. Sonra dostluk, eğer oraya kadar götürebilirsen, çok güzel bir şey.
Siz susan kadınlardan mısınız diye soracağım ama cevabı az çok tahmin ediyorum.
Ben hayatta susmam. O yüzden ayrıldım. Susan birisine kızıyordum ama. “Konuş, kavga et” diyordum.
Erkeklerin cümleleri az bize göre...
Ama bu hem yönetmen hem yazar. Cümlesi olmayan biri değil yani.
Müjdat Gezen’le aşk yaşamışsınız, geçen kendisi söyledi. Uzun uzun mektuplar yazarmış size...
Evet, kiloyla. Müjdat’ı bir düşün, neleri var anlarsın.
Okur muydunuz hepsini?
Okurdum. Güzel yazardı. Edebi değeri vardı.
Neden bitti ilişkiniz?
Çocuktuk biz o zaman. Hayata başka bakıyorduk. Şimdi Müjdat en iyi arkadaşlarımdan. Bak şimdiki evliliği ne güzel gidiyor.
Müjdat bey mi susuyor?
Yok. Eşi Leyla susan. Ama onlar çok da kavga etmezler.
“Sanatçı muhalif olmalıdır” dediniz...
Öyle düşünüyorum.
Etliye sütlüye dokunmayanlar, kendilerini düşünüyorlar daha çok değil mi?
O dokunmayanlar etle sütün arasında tost mu olur artık bilemiyorum. Tavada mı kızartırlar onları, ayran mı yaparlar... Ama görmeden yaşamak ot gibi bir şey.
“Barış zordur, savaş kolaydır” demişsiniz.
Barış güzel ama barışta kalabilmek zor.
Savaş biter mi?
Maalesef bitmez... Böyle petrol savaşı olarak görünüyor, su savaşı yapıyorlar. Asıl su savaşı, bütün dünyada.
Sizin tarzınız da beğeniliyor. Nasıl gelişti bu estetik gözünüz? Modayı takip ediyor musunuz?
Hiç takip etmiyorum. Bir şey görüp beğenirsem alıyorum.
Nereden alışveriş yapıyorsunuz?
Her yerden. Burada Kadıköy’de bir pasaj var. Oradan dört tane elbise aldım, hepsi de çok şirin. Fiyatları da 15 lira, 20 lira. Yani o kadar para vermem ben elbiselere.
Evde nakit para ve su olmadığında çok korkarım
Bu koşturmaya yorulmuyor musunuz?
Ben evde durunca daha çok yoruluyorum, orayı düzelt, şurayı süpür. Titizlik ve düzen hastalığı var bende. Obsesif bir şey.
Para ne ifade ediyor sizin için?
Evde nakit para olmadığında ve su bittiği zaman çok korkarım. Su olmayınca kuruyacağım zannediyorum. Su ve bir miktar nakit para olacak evde. Ama para araç olmalı, amaç olmamalı.
Yeni kadın komedyenler geliyor
Komedi mi, dram mı? Hangisini daha çok seviyorsunuz?
Komediyi. Güldürmeyi seviyorum.
Türkiye’de kadın komedyen sayısı yok denecek kadar azdı bir ara...
Yeniler geliyor. Güzel güzel geliyorlar. “Güldür Güldür”deki kızlar mesela. Hepsini beğeniyorum. Oğlanları da beğeniyorum. Ben onlarla “Dedemin Fişi” filmini çektim. Tanıyorum onları, setin arkasındaki hallerini de biliyorum, çok şekerler. Mudurnu mudur o tavukların olduğu yer? Orada hiçbir şey yok, telefon dahi çekmiyor, mahrumiyet bölgesi ama biz orada çok eğlendik, çok güldük. Tabii BKM’nin de prodüksiyonu çok iyiydi. Yani akşamüstü ormanın içinde pasta kesip yiyorduk.
Ertem Eğilmez setinin devamı gibi olmuş.
Devamı gibi oldu. Zaten Necati (Akpınar) de öyle bir adam, çok severim.
Oyuncu olmak hayalleriniz arasında mıydı?
Hayır, asla değildi. Avukat olmak istiyordum. Babam ölünce ablamla birlikte çalışmak zorunda kaldık. Ablam Ayten Erman bu işi yapıyordu, ben de en yakınımdaki bu işe girdim. Tamamen tesadüf. Babam ölmeseydi oyuncu olmazdım.
Çok iyi bir avukat olurdunuz herhalde.
Evet, gevezeyim ben. Herhalde hakim olmaya kadar giderdim.
İlk sahnenizi hatırlıyor musunuz?
İlk Çorlu’da çıktım sahneye. Bir vodvildi. Hizmetçi kızı oynuyordum. Üçüncü replikten sonra alkış geliyor, dördüncü replikten sonra alkış geliyor. Üstüme almıyorum. Dışarı bir çıktım, ablalar abiler beni bir kucakladılar, inanamadım.
Kaç yaşındasınız o zaman?
14.
Doğal yetenek böyle bir şey herhalde...
Ben tiyatro eğitimi almadım. Ustalardan öğrendim baka baka, dinleye dinleye.
İlk paramla aldığım saati hâlâ saklıyorum
İlk paranızla ne yaptınız?
Nacar marka bir kol saati aldım. Para biriktiriyorduk biz. Annemize para gönderiyorduk. Ama o saat için kıydım paraya. Hâlâ da durur o saat.
Kariyerinizde dönüm noktası dediğiniz şey nedir?
Televizyon. O zaman tek kanal vardı ve herkes onu izliyordu. Korhan Abay’la yaptığım iki skeçle hayatım başka bir yere döndü. Sinema hayatım başladı. Ertem Eğilmez’i tanıdım.
Neler öğrendiniz ondan?
Ertem Eğilmez’den sinemayı, sinemadaki disiplini, sinemanın zekayla bir araya geldiğinde nasıl güzel bir şey olduğunu, insanlara neler öğretebileceğini öğrendim. İlk Hababam setine gittim. 25 gün öyle oturdum. Hiçbir şey sormadım. Oynayacak mıyım, para alacak mıyım? Oturdum, bekledim. Sonra bir gün minicik bir rol geldi; yarışmayı idare eden öğretmen. Onu oynadım. İyi ki de sormamışım, oturmuşum. Çünkü o önce mutfağa bakardı. Hırlı mıyım, hırsız mıyım, ne yapıyorum, uyumum ne? Uyumlu olmayanı istemezdi. Ekibe uygunum, arkadaşlıklarım güzel. Bunları gördükten sonra bana rol verdi ve çekirdek kadroya girdim.
Set araları nasıl geçerdi Hababam’da?
Çok eğlenerek çekiyorduk. Ama biz komiklik yapmadık. Yapmamıza da Ertem abi müsaade etmezdi. Herkes verilen rolü oynuyordu. Zaten “Ben komiklik yapacağım, seni güldüreceğim” dersem minder komiği olursun.
Yeşilçam’ı şimdiki Türk sinemasıyla karşılaştırsanız neler söylersiniz?
Ben Yeşilçam’ın dışında çok Avrupai bir gözle idare edilen bir şirketle çalıştım. Yani bizim özel aşçımız vardı. Ertem abi set işçilerine bile “Tıraşlı geleceksin, her gün kıyafetini değiştireceksin, mis gibi kolonya kokacaksın” derdi.
Şener Şen'den daha komiğim
Size “Şener Şen’in kadın karşılığı” diyorlar.
Ben Şener’den daha komiğim.
Var mı peki kendinize rakip gördüğünüz biri? “En komik benim” mi diyorsunuz yoksa?
Hayır. Ben hiç öyle rakip falan görmem kendime. Herkes görevini yaparsa tadından yenmez.
“Cem Yılmaz’ın yeni filminde kadroda Ayşen Gruda da olsa keşke” diyorlar.
Ben yoksam Cem Yılmaz kaybeder, ben değil. Al sana manşet!
Takside bir oğlana "bana anne deme" dedim
“Abla deme bana, abla deme bana...” Bu repliğiniz dillere pelesenk. Hissederek mi söylüyordunuz?
Onların hepsi, yeminle senaryoda yazılmış şeyler.
Ama sanki siz de dermişsiniz gibi...
Yoo herkes bana abla diyor. Sadece abla değil, yenge de diyorlar. Akrabalık bağım yok, niye yengeyim? Bir de anne diyenler var. Bir oğlan söyledi takside, “Anne deme bana, ben senin annen değilim” dedim. Hep birbirimize akrabaymışız gibi davranıyoruz.
En çok ne denmesinden hoşlanıyorsunuz peki?
Ayşen. Adile (Naşit) abla Ayşo derdi. Bir tek o Ayşo derdi. Çok severdim Ayşo demesini.
“Manyamış” kelimesini ben uydurdum
Manyamış da sizden gelen bir kelimeymiş...
Evet, ben uydurdum. İyi oldu ama.
Adile Naşit demişken, “Benim için dünyanın en güzel kadınıdır” demişsiniz.
Evet, öyle. Yemeğe giderdik, dünya güzeli kadınlar otururdu. Adile abla bir gelirdi, bütün erkekler onun yanına giderdi.
O başka bir enerji tabii, kendine çekiyor. Güzellik bir yere kadar...
Başka bir enerji. Salaksa, angutsa, oturuyorsa ben ne yapayım o güzelliği? Ben her zaman torunuma da şunu söyledim, bir hanımla tanışırsan, iş sekse kadar giderse, 12 saat seks yap. Geriye kalıyor 12 saat. O 12 saati düşün. Ne yapacaksın o kadar zaman? Ona göre seç birlikte olacağın kişiyi.
İlişki için var mı başka tüyolarınız? Kadınlara ne dersiniz mesela?
Kadınlara ne söyleyeceğim? Kadınlar bilir işini. Böyle parantez içinde bir şeyler söylemekle olmuyor. Denemeyle oluyor.
Herkeste farklı işliyor yani...
Tabii. Mesela sen birini beğenirsin. Ben derim bunun neyini beğeniyor acaba? Ama bu başka bir şey. Kimyanın uyuşması önemli.
Dizide oğlanla kız yakışmazsa o iş tutmaz
Filmlerde de diyorlar ya “kimyaları tuttu”...
Ben filmlerde ve dizilerde oğlanla kızın birbirine yakışmasını isterim. Yakışmazsa o film ya da dizi tutmaz. Hele dizide hiç.
En yakıştırdığınız çift kim?
Değişiyor. Bir filmde oynamıştım, kız çok güzel, oğlan da çok hoştu. İsimlerini unuttum. Öyle bir duruyorlardı ki, inanılmaz iki objeydiler ve bir aradalardı. Müthiştiler.
25 Eylül'de sahnede
Ayşen Gruda’nın Mahmut Gökgöz, Ahmet Taşdemir, Özge Ünlütezcan ve Onur Hanpa ile birlikte rol aldığı “40’ından Sonra” oyunu, 25 Eylül’de Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde perde açacak.
Bugün sahneye çıkıyorsam Atatürk sayesinde
Atatürk sevginizi biliyorum. Geçen hafta 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutladık. Bir şeyler söylemek ister misiniz?
30 Ağustos’ların kıymetini bilelim. Dün bir makale okudum; “Siz denize girerken onlar ateşin altındaydı” diye. Büyük bir savaş ve büyük bir stratejiyle bu ülke kuruldu. Çok kan döküldü. Biz burada seninle röportaj yapıyorsak, Atatürk’ün sayesinde. Ben sahneye çıkıyorsam, Atatürk’ün sayesinde. Amerika’dan bir arkadaşım gelmişti. “Ya bir şey soracağım, komşuların var mı?” dedim. “Olmaz mı bir sürü, her hafta sonu toplanıp sohbet ederiz, barbekü yaparız” dedi. “Peki Abraham Lincoln’ü eleştiriyor musunuz?” dedim. “Yok, aklımıza bile gelmiyor” dedi. “Biz dört kişi bir araya geldiğimizde Atatürk’ü eleştiriyoruz da onun için sordum” dedim. Niye? Artık bir şeyleri bilme zamanı. 21’inci yüzyıldayız. İnsanlar Mars’tan arsa bakıyor kendine.
Beyoğlu'nun fotoğrafını gördüm içim acıdı
Nerelisiniz?
7 kuşak İstanbulluyum. Benim annem, anneannem filan, baba tarafım hepsi İstanbullu.
Nasıldı bu sokaklar eskiden? Beyoğlu falan farklıydı değil mi?
Valla Beyoğlu’nun fotoğrafını gördüm, içim acıdı. Ne yapıyorsun, niye değiştiriyorsun?
Orada yıllar var. O evlerde yıllar, yaşanmışlık var. Her yere yol, her yere yol...
Televizyonların en azından eve gül göndermesi lazım
“Domates Güzeli” olarak anılmanıza ne diyeceksiniz?
Korhan Abay’la yaptığımız bir skeçten geldi o.
Yapıştı mı üzerinize? Daha sonra rahatsız oldunuz mu böyle anılmaktan?
Hayır. Ben “Deli Kadın”da da bunu anlatıyorum. Bir günde sokağa çıkamaz hale geldik.
Şöhret nasıl etkiledi sizi? Hoşunuza gitti mi sokağa çıkamaz hale gelmek?
Yok, alışmaya çalıştım. Bir kere gelir ve giderleriniz değişiyor. Onun için bir alışma süresi var.
Hani “Şöhreti kaldıramadı” diyorlar ya bazıları için, bazıları da çok iyi sindiriyor...
Benim birkaç şapkam var Ömürcüğüm, o şapkalar oldukça şöhretli olsan ne olur olmasan ne olur? Bana göre çok bulunmaz bir Hint kumaşı değil ama işime de yarıyor.
Şöhret ve para getirisi arasındaki bağlantı nasıl ülkemizde?
Ben telif haklarımı CHP’nin kurultayına getirmeyi çok istedim. O da edinilmiş bir haktı. Hak, hukuk, adaletse gidip telif haklarımı istiyorum, ne yapın edin verin. Sadece kendim için değil, benden sonra gelecek arkadaşlarım için de.
Şu an hâlâ çözülemedi değil mi bu sorun?
Hayır.
Hâlâ televizyonlar sizin üzerinizden ciddi paralar kazanıyor...
Çok ayıp ediyorlar. İnsan bir tane gül gönderir. Her gün kaç tane filmimiz yayınlanıyor. Birkaç gül gelmesi lazım eve en azından!
Neyim var ki vesayetim olsun
“Kendimi intihar edeceğim” lafı da size ait...
Yok bana ait değil. Filmde geçtiği için yapıştı.
Hiç düşündünüz mü intiharı?
Hiç düşünmedim.
Vasiyetiniz var mı?
Neyim var ki neyin vasiyetini yapacağız? Bir tane ev var, o.
Vatan Şaşmaz olayından yola çıkarak soruyorum; size hastalık derecesinde âşık olan, rahatsız eden bir hayranınız oldu mu?
Hiç olmadı. Bir gün bir gazeteci geldi dedi ki “Eşarp takacaksınız, bir de gözlük”. E ne yapacağız? “Pazara gideceğiz” dedi. Oğlum ben eşarpsız, gözlüksüz gidiyorum pazara, şimdi niye takayım? Madem bu kadar ünden korkuyorsun, o zaman yapma bu işi...
Kavuğun bana gelmesini bekliyorum
Kavuğunuz olsa kime devrederdiniz?
Ben kavuğu kendime bekliyorum. Kavuk bana bir gelsin, ben kime vereceğimi biliyorum.
Kime, söyler misiniz?
İsim yok kafamda. Ama tüm hayatı, tiyatro, sinema olan birine vereceğim. Kavuk bana bir gelse... Hep erkeklere veriyorlar. Niye?
Çok cinsiyetçi değil mi?
Tamam, İsmail Dümbüllü’nün kavuğu o, bir anane, gelenek ama Afife Jale de ilk defa tiyatroya çıkmış kadın. Demek kadınlar da yapıyor bu işi. Bir erkeğin kavuğunu kadın takamaz mı? Kadına yakışmıyor mu?
Neredeyse adıma cinayet işleniyordu
Size çok âşık olan varmış. Çok güzel bir kadınsınız. Ben de sizi çok beğeniyorum ama Türkan Şoray’lar, Filiz Akın’lar hep âşık olunan kadınları canlandırırken siz evde kalmışları oynadınız. Tepki göstermediniz mi bu duruma?
Hayır. Neden? Çünkü evde kalmadım. Neredeyse adıma cinayet işleniyordu! Orada bir at gözlüğü var. “Bu güzel” diyorlar, öyle kalıyor. Şöyle de bir şey var; şimdi ben Türkan Şoray gibi bakabilir miyim?
Ayşen Gruda gibi bakarsınız, o da çok güzel.
Ama Türkan çok güzel bakıyor. Ben onunla ve Fatma Girik’le Malatya’dan döndüm. Niye bu kadar sevildiklerini, sayıldıklarını anladım. Muhteşemler, muhteşemler. Mütevazı, bir o kadar tatlı dilli, bir o kadar sevgi dolu...
“Onlar tatlı dilli, ben aksiyim” mi diyorsunuz?
Yok benim iğnelerim vardır. Onlar hiç iğne yapmaz, ben iğne yaparım. Ama herkes haddini bilecek.
Mesela?
Bak şimdi Trabzon’dan uçağa bindim. Araplar var. Araplar kadar gürültü eden insanlar görmedim. Çocuklarına da “Yapma evladım, bak topluluk içindeyiz” diye izah etmiyorlar. O valizlerin geldiği bant var ya, dönüyor, çocuklar üstünde oynuyor. Anneleri babaları “Yapma” diyemiyor. Oysa yasak oraya çıkmak. Ben bir bağırdım, kadına da bağırdım, tıss indiler.
Bu iğnelerinize rağmen çok sevilmenizi neye bağlıyorsunuz?
Çünkü haklıyım söylediklerimde. Ben başkalarının özgürlüğüne karışmıyorum. Muhalif duruyorum sadece. “Neden bu oğlanla berabersin” demem. Ama antre kaçırırsa “Neden antre kaçırdın?” derim. Müjdat’ın okulunda, benim sınıfımda yasak yoktu. İsteyen dışarı çıkıyordu, geliyordu, ediyordu. Yasak yoktu ama otorite vardı. Onun için hâlâ beni arıyor çocuklar.
Evde nasılsınız?
Evde çok hamaratım.
Nasıl bir annesiniz?
Oğlum da kızım da Başak burcu. İkisine de “Yapma” deyince daha çok yapar. “Yapma” demeyeceksin, kendi anlayacak yaptığının yanlış olduğunu. Bir tek şunu çok üstünde durarak söyledim; yalan söylemeyin. Kötü de olsa çare buluruz ama yalana, olmayan bir şeye çare bulamayız. Biz birbirimize yalan söylememeyi öğrendik.
Sizin burcunuz ne?
Aslan.
En yakın arkadaşınız kim?
Tanju Tuncel. Her gün telefonlaşırız. Her derdimizi anlatırız birbirimize. Şehir Tiyatrosu’ndan emekli oldu o da. “Sultan Makamı”nda oynamıştık, ondan beri hiç ayrılmadık. Daha evvelden de arkadaştık ama daha bir pekişti dostluğumuz dizide.
Çapkın bir kadınım
Boşandıktan sonra soyadınızı değiştirmediniz. Neden?
Adamın hiçbir şeyini kullanmadım, bari soyadını kullanayım dedim.
Meslek veya kariyerle ilgili bir karar mıydı? “Böyle tanındım, böyle kalsın” mı dediniz?
Evet.
“Kadınlar da erkeklere bakar” diyorsunuz. Çapkın mısınız?
Çapkınım.
Kadın nasıl çapkın oluyor?
Bayağı erkek gibi. Beğeniyor, götürüyor.
Popolarına bakıyoruz
Hatta şöyle diyorsunuz; “Sadece erkekler bakar sanıyorsunuz, biz de bakıyoruz.”
Popolarına bakıyoruz erkeklerin. Popo yarışması yaptırmıştık. İlyas kazandı.
Var mı yeni isimler arasında beğendiğiniz?
Fazla dizi izlemiyorum. Bilmiyorum kim var kim yok ama Kıvanç’ı (Tatlıtuğ) beğeniyorum. Şöyle ki; kazandığı paradan mesleğine ve kendine yatırım yapıyor. Yani mal, mülk yatırımı değil, işi için yapıyor. Ve çok değişti. Çok ilerleme kaydetti. Kenan İmirzalıoğlu da öyle.
Bikinili yakalanmak problem değil, vücudum çok güzel
Hiç bikinili yakalandınız mı?
Yakalanmadım. Yakalansam da problem değil. Benim vücudum çok güzeldi, hâlâ çok güzel.
Rejim yapmamışsınızdır siz hayatınızda, değil mi?
Hiç. İnsan rejimi yaptım ama. Seçtim.
Mutluluk ne sizin için?
Anlar, küçük küçük anlar, sağlık...
Var mı eklemek istediğiniz bir şey?
Herkesin bayramı kutlu olsun, herkesin 29 Ekim’i de kutlu olsun şimdiden. “40’ından Sonra” adlı oyunumuzun 25 Eylül’de Kadıköy Halk Eğitim’de prömiyeri var. Bekliyoruz.
Restoranda Arda Turan krizi
Bir balıkçıda oturuyoruz. Müziğin sesi zaten çok açık. Baktım daha da açıyorlar. “Kim açtırıyor bunu?” dedim garsonlara. “Arda Turan burada, o istiyor” dediler. “Ardaaaa...” diye bağırdım. Kalktı geldi yanıma. “Madem yüksek ses dinliyorsun, benim istediğim müzikleri çaldıralım” dedim, o da “Müzeyyen Senar’da anlaşalım o zaman” diye cevapladı.
Gülüştük. Tatlı çocuk. Ona söz verdim, onun takımının maçlarını izleyeceğim bundan sonra.
Kraliça olmayı hiç istemedim
Mizah kraliçesi diyebilir miyiz size?
Kraliçe olmayı hiç istemiyorum ben. Bu dünyanın başına ne geldiyse hanedanlardan geliyor. Prens ve prenseslerden geliyor. Ben normal insan olmak isterim.
Sizi en çok ne güldürür?
Beni Emre güldürüyor, torunum. Çok komik bir çocuk. Bir de hayvanlar çok güldürüyor. Kedilere çok gülüyorum. Neler yapıyorlar, çok matrak hayvanlar.
Emre kaç yaşında şu anda?
17 bitti. Geçen hafta doğum günüydü.
Torun başka, öyle değil mi?
Gerçekten öyle. Bir gün ayakkabı almaya gittik. Pahalı bir markanın dükkanına girdik. Benim kız bir terlik beğendi. 200 lira. Terlik! “Kızım” dedim, “200 lira verilir mi bir terliğe?” Biraz sonra 300-350 liraya Emre’ye ayakkabı gördüm. “Elvan bak ne güzel, bunu alalım mı?” dedim kızıma. Benim hanım hanımcık kızım kudurdu kudurdu, “Ayağı büyüyecek çocuğa para veriyorsun da benimkine laf ediyorsun” diye!
Rock müzik hayranı olduğunuzu biliyorum, dinliyor musunuz hâlâ?
Torunla dinliyoruz, o açıyor bana, “Bak anneanne bunu dinle” falan diyor. O çok meraklı. Rock gitaristlerin gitarlarının markasını bile biliyor.
“Deli Kadın”a gelelim tekrar...
“Deli Kadın” çok iyi gitti aslında. Devam da edecek. Orada bazı elemanları istemiyordum, onları çıkardım. Tolga Güleryüz yapımcılığını üstlendi. Yeni şeyler koyarak bu sene de devam edeceğiz.
Ne anlatıyor “Deli Kadın”?
İnteraktif bir sohbet. Her şeyi anlatıyor. Barkovizyonda görüntüler dönüyor, Adile ablayı da anlatıyor, Aylan bebeği de. Atatürk’ü de anlatıyor.
İzleyiciyi fırçalar mısınız?
Hiç, asla. Hele hele şimdi! Üç kişi geliyor, en az 300-400 lira para harcıyor. Kapıda güllerle karşılamalıyız onları.
İzleyiciler değişti mi sizce?
İzmir, Ankara, Siirt, Samsun çok iyi. Kadıköy de. Hem oyun hem müzikaldi geçen sene, ikisinde de hem kendim eğlendim hem de onlar çok eğlendiler. Ayağımın altına çiçekler attılar finalde. Çok zarif bir hareketti o. Benim unutamadığım şeylerden biri.
İçinizde kalan bir rol ve sinema filmi var mı?
Yok. Ben o kadar çok film, tiyatro ve o kadar güzel roller oynadım ki ne verirlerse oynarım. Ama ben küçük küçük rolleri daha çok severim. Bazı roller vardır, küçüktür, parsayı alır gidersin. Sinemada öyle büyük roller istemiyorum.
© Tüm hakları saklıdır.