Gündem

Ayşe Böhürler: Esad Uludere için mırıldanıyordur!

AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyesi Ayşe Böhürler, 35 kişinin hayatına mal olan Uludere katliamı için"Anlaşılan o ki, bölgedeki gerilimli ortam istihbarat savaşlarını de

31 Aralık 2011 02:00

 
T24 - AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyesi Ayşe Böhürler, 35 kişinin hayatına mal olan Uludere katliamını değerlendirirken "Anlaşılan o ki, bölgedeki gerilimli ortam istihbarat savaşlarını devreye sokmuş durumda. Beşir Atalay'ın yeni bir demokratik açılım paketinden söz ettiği, Bülent Arınç'ın bütçe kapanış konuşmasında 'Kürtlere haklarını vereceğiz' dediği ve Leyla Zana'nın özerklik yetmez açıklamasını yaptığı günlerin ertesindeki istihbarat kaynaklı 35 cana kıyan bir hata, birçok olasılığı ister istemez düşündürtüyor" görüşü dile getirdi. Böhürler, olayın, bölgesindeki despot iktidarlara "kendi halklarınıza bunu yapamazsınız" diyen Türkiye'nin pozisyonunu sarstığını belirterek, "Eminim başta Esad olmak üzere birçok ders verdiğimiz Arap lideri ele verir talkımı, kendi yutar salkımı sözüne benzer bir Arap sözünü kendince mırıldanıyordur" dedi.

Ayşe Böhürler'in, Yeni Şafak'ta "Karışın İzler" başlığıyla yayımlanan (31 Aralık 2011) yazısı şöyle:

Karışan İzler

Zıtlar bitişir gibi oldu, asla bitişmez Mümin hiçbir noktada vicdanıyla çelişmez...

N. F. Kısakürek

35 kaçakçı gencin operasyon kazası ile öldürülmesi 2011 yılının "dahası da olamaz" dediğimiz vahim olaylarının enlerinden birisi olarak belleklerimize kazındı. Sadece 2011'e değil, vicdanlarımıza ağır bir yük bırakarak taşındı. Hiç bir açıklama, özür, izah mana taşımıyor. Günde 50 lira kazanmak için, doğdukları coğrafyanın koşullarının kaçakçılık yapmaya mahkûm ettiği çocukların bombalanmasına duyarsız kalamayız. 35 canın öldüğü bir olayı "operasyon kazası" olarak tanımlayıp geçemeyiz. Hantepe baskınında katırlarla taşınan silahlar ve teröristler ise bu kazaya gerekçe gösterilemez. Hantepe'de istihbarat alamamak da, Uludere'de yanlış istihbarata kanmak da, vahim sonuçları olan hatalardır. İki hatadan birisi diğerine gerekçe gösterilemez.

Olayın nasılından ziyade "niye böyle bir hata ortaya çıktı?" sorusunun analize ihtiyacı var.

Anlaşılan o ki, bölgedeki gerilimli ortam istihbarat savaşlarını devreye sokmuş durumda. Beşir Atalay'ın yeni bir demokratik açılım paketinden söz ettiği, Bülent Arınç'ın bütçe kapanış konuşmasında "Kürtlere haklarını vereceğiz" dediği ve Leyla Zana'nın özerklik yetmez açıklamasını yaptığı günlerin ertesindeki istihbarat kaynaklı 35 cana kıyan bir hata, birçok olasılığı ister istemez düşündürtüyor.

Ahmet Altan'ın "neden öldü bu çocuklar" sorusunu hepimize sordurtuyor.


Olayın farklı tarafların işine yarayan yönleri var

1-Türk uçakları kendi vatandaşlarını (hata ile de olsa) vurdu. Türkiye'nin bölgede demokrasi öncülüğünü yapıp, despot iktidarlara "kendi halkınıza bunları yapamazsınız" diye bağırdığı bir zaman diliminde hem de. Bu vahim kaza Türkiye'nin bölgedeki kendi halklarına zalim iktidarlarına karşı demokrasi örnekliğine zarar verdi.

Eminim başta Esad olmak üzere birçok ders verdiğimiz Arap lideri ele verir talkımı, kendi yutar salkımı sözüne benzer bir Arap sözünü kendince mırıldanıyordur.

2-Geçen hafta uluslararası basında "Irak'ın parçalanması" üzerine çok yazı çıktı. Bu olay Irak'ın bölünmesi durumunda ortaya çıkacak bağımsız Kürt devletine katkı sağlayacaktır.

Bölünme ve federatif yapı istemeyen makul Kürtlerin iknasına sebep olacak ve Kürtlerin devlet olma isteklerini ifade eden argümanlarına katkı sağlayacaktır.

3- İç siyasette demokrasiyi güçlendirecek arayışları sekteye uğratacaktır. Makul Kürtleri de, makul Türkleri de etkileyecektir.

4- Dış siyasetteki saygınlığımız bu olay ile yara almıştır. Son tahlilde halkını hata ile bombalayan ülke olma yaftası kolay yenilir yutulur bir yafta değildir.

Daha bir kaç ay önce ABD'nin Pakistanlı sivilleri aynı şekilde terörist guruplar zannederek vurmasının tepkileri dinmeden benzeri bir olayı yaşıyor olmamız, dış politika hedeflerimizi yeniden gözden geçirmemizi gerektiriyor.


Türkiye Amerika'nın Irak'tan çekilmesinden memnun mu?

Bu soruya ilişkin bir analizi Deutschewelle'de okudum. Hem o analiz, hem de siyasi değerlendirmelere baktığımızda da Türkiye'nin Amerika'nın bölgeden çekilmesinden memnun olmadığı anlaşılıyor. Bunda Maliki'nin Irak'ta Şii hâkimiyetini güçlendirmeye çalışmasının yanı sıra, İran'a yakınlaşmasının ve Irak'ta birçok Sünni liderin kendini tehdit altında hissetmemesine sebep olacak davranışlarının da payı var. Irak'ta daha ılımlı bir Şii lider arayışları ise bölgede siyasi istikrarın masal olduğunu gösteriyor.

Irak'ın parçalanmasına ilişkin yazılar, Irak'ın İran ile Amerika'nın savaş platosu haline gelmesi bölgede en üst alarm düzeyine geçildiğinin sinyallerini veriyor. Irak ne kadar İran'a yaklaşırsa, o kadar çok Amerika ve İran'ın kapıştığı yer haline gelir. Belki de bunun için orada Maliki destekleniyor. Amerika İran ile kontrol edebildiği bir coğrafyada kapışmayı tercih edebilir. Tüm bu gelişmeler de en çok Türkiye'yi ilgilendiriyor.

ABD'nin Irak'tan çekilmesinin siyasi etkileri kadar iş dünyasına etkileri de var. Irak'ta istikrarsızlık riski Türkiye için 12 milyar dolarlık katma değeri etkileyecek. "Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre 2011 itibariyle Türkiye'nin Irak'a yaptığı ihracat 7,3 milyar dolar seviyesine yükseldi. Bu rakam tek başına Türkiye ihracatının yüzde 6'sını oluşturuyor. Dış ticaretin yanında Türk taahhüt firmalarının da bölgede milyon dolarlara varan şantiyeleri bulunuyor. İngiliz Financial Times gazetesine göre gelecekte Irak ekonomisinde etkin olacak ülkeler arasında Türkiye öne çıkıyor. Gazete bu tespitini Türkiyeli bir konsorsiyumun Bağdat'ın Sadr City bölgesindeki 11 milyar doları aşan projeleriyle örneklendiriyor."

Tüm bu gelişmeler bir arada değerlendirildiğinde yanlış istihbarattan kaynaklanan bombalama olayları bölgede kâğıtların bambaşka hesaplarla yeniden karıldığını gösteriyor. "Oyuna yeni birileri mi girecek?" sorusu da yabana atılır bir soru değil.

Bu koşullarda bu işin sorumlularını bulmak illa ki şart, ancak bu mümkün olur mu bilmiyorum.