Cumhuriyet yazarı Çiğdem Toker, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) HDP'nin Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş'ın avukatlarının talep etmediği bir madde üzerinden ret kararı verdiğini yazdı. Toker, "Demirtaş’ın avukatları, AYM İçtüzüğü’nün 68. maddesine göre talepte bulunmasına karşın AYM’nin verdiği karar 73. maddeyle ilgili" dedi.
Demirtaş Edirne F Tipi Cezaevi'nde 19.5 aydır tutuklu bulunuyor.
Toker'in "Bir tuhaf AYM kararı" başlığıyla (17 Haziran 2018) yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
Bir gitarınız olsun istiyorsunuz. Şehrin en büyük müzik mağazasına giderek gitarlara bakmak istediğinizi söylüyorsunuz.
Mağaza sahibi “Maalesef dükkânımızda hiç akordeon kalmadı” diye cevap veriyor.
Siz “Ama ben akordeon istemedim ki” diyecek oluyorsunuz.
Mağaza sahibi siz sanki böyle bir şey dememişsiniz gibi bakıyor ve arkasını dönüp uzaklaşıyor.
Teşbihte hata olmaz. Cezaevinde bestelediği “Hızır” şarkısının çağrışımıyla, örneği müzikten verdim.
HDP’nin cumhurbaşkanı adayı, 19.5 aydır tutuklu Selahattin Demirtaş’ın Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yaptığı bireysel başvurunun seyri, biraz enstrüman öyküsünü andırıyor.
Avukatları AYM’ye diyor ki: “Demirtaş’ın tutukluluğuyla ilgili dosyayı öncelikle ele alın”
AYM “tedbir talebinin reddine” karar veriyor.
Oysa “tedbir” talep eden yok. Demirtaş’ın avukatları, AYM İçtüzüğü’nün 68. maddesine göre talepte bulunmasına karşın AYM’nin verdiği karar 73. maddeyle ilgili.
Peki bu nasıl oluyor? Talep edilmemiş bir konuyu, sanki talep edilmiş gibi karara bağlayıp reddetmekte bir tuhaflık yok mu?
Hele ki söz konusu olan, cumhurbaşkanı adayıysa daha yüksek bir özen beklenmez mi?
Böyle bir durumda insanın aklına başka bir “saik”in gelmesi kaçınılmaz değil mi?