Aydınlık yazarı Rıza Zelyut, “Yavuz Sultan Selim, 'kaptırıp ilerleyen' bir direnişçi değildir. Akdeniz ticaretinin çökmesi üzerine ticaret yollarını denetlemek için Hindistan’a yöneldi. Bu açıdan geniş ufku vardı. Stratejisi ve siyasetleri vardı. O nedenle İran ve Mısır seferlerine çıktı. Yoksa kazanma amacı olmayan seferlere kalkışmadı. Yavuz Sultan Selim ile Tuzsuz Deli Bekir’i karıştırmamak gerekir" diyen Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'e tepki gösterdi. Zelyut, "Kendisine, Doğu Perinçek tarafından yazılmış olan şu kitabı yeniden okumasını tavsiye ediyorum" ifadesini kullandı.
Rıza Zelyut'un "Perinçek ve Yavuz Sultan Selim" başlığıyla yayımlanan (3 Şubat 2017) yazısı şöyle:
Akademisyen kimlikli Doğu Perinçek’ten çok şey öğrendim. Lakin dünkü yazısı beni şaşırttı. Aydınlık yazarı Yavuz Alogan’a cevap verirken diyor ki:
“Yavuz Sultan Selim, “kaptırıp ilerleyen” bir direnişçi değildir. Akdeniz ticaretinin çökmesi üzerine ticaret yollarını denetlemek için Hindistan’a yöneldi. Bu açıdan geniş ufku vardı. Stratejisi ve siyasetleri vardı. O nedenle İran ve Mısır seferlerine çıktı. Yoksa kazanma amacı olmayan seferlere kalkışmadı. Yavuz Sultan Selim ile Tuzsuz Deli Bekir’i karıştırmamak gerekir."
AKADEMİK DEĞİL
Bu satırlar, Sayın Perinçek’in daha önce bilimsel bakış açısıyla yazdıklarına da terstir. Kendisine, Doğu Perinçek tarafından yazılmış olan şu kitabı yeniden okumasını tavsiye ediyorum: “Osmanlıdan Bugüne Toplum ve Devlet/Sivil toplumculuğun Eleştirisi”
Burada yazılan her satırın altına imzamı atıyorum. O eserde, Osmanlı sisteminin temelinde, “köylünün ürününe çıplak zora dayanarak el koyma” bulunduğunu (s. 156) gösteren Doğu Perinçek’tir. Yavuz Sultan Selim de bundan başka bir şey değildir.
ZAMAN KAYMASI
Sayın Perinçek, Yavuz Sultan Selim’i ulularken tarihsel süreci de karıştırıyor. Yavuz’u, Akdeniz ticaretinin çökmesi üzerine ticaret yollarını denetlemek için Hindistana’a yönelen bir uzak görüşlü fatih gibi gösteriyor.
Bir kez, Osmanlı o sıralarda Anadolu’nun tamamına bile egemen değildi, nerede kalmıştı ki Hindistan’a yönelsin? Mücadele, Doğu Akdeniz’e hakim olabilmek içindi. Portekizliler, Ümit Burnu’ndan geçip Hindistan ve Çine ulaşınca, Okyanus üstünden yeni bir Baharat Yolu açıldı. Bunun etkisi ancak Kanuni Sultan Süleyman’ın zamanında hissedildi ve önlem alınmak istendiyse de başarılamadı. Çünkü artık Osmanlı yönetimi bilimi değil de müneccimleri kılavuz edinmişti. Meşhur Pirî Reis’in kellesi de bu yüzden gitti...
SÖMÜRÜNÜN PADİŞAHI
Yavuz Sultan Selim; tarihteki en azılı Türk düşmanıdır. Kendi tarihçisi İdris-i Bitlisi’nin yazdığı üzere bir gecede 40 binden fazla Türk’ü katlettirmiştir. Defterini dürmek deyimi onun bu katliamından kalmadır.
Aynı süreçte, Prof. Ömer Lütfi Barkan’ın gösterdiği üzere (Türkiye’de Toprak Meselesi) reaya denilen köylüden tam 3 ayrı vergi alınmaya başlanmış, köylü-göçebe kesiminin derisi yüzülmüştür.
Bu ağır sömürüye direniş başlayınca Osmanlı yöneticileri bunları birdenbire “Dinsiz Türkler, Kızılbaşlar, Rafıziler” diye kötülemiş; Sünni kesimi böyle kandırarak yanına çekmiştir.
Reklamdan sonra devam ediyor
Bu soygun ve zulme direnenler de Celaliler diye ötekileştirilmiştir. Büyük tarihçimiz Prof. Mustafa Akdağ, bizim resmi tarihçilerin kötülediği Celali ayaklanmalarını işte bu yüzden “Türk halkının dirlik ve düzenlik kavgaları” olarak değerlendirmiştir.
TÜRK DÜŞMANI
Bu ağır sömürü yüzünden Türk köylüler çifti çubuğu bırakıp İran’da kurulan Safevi devletine göç etmeye başlamışlardı. Dönemin halk ozanlarından Koyun Abdal’ın “Seni Şah’a gider derler/Gel gitme güzel Kalender” diye başlayan ağıdı, Türk halkının Osmanlı sömürüsünden kaçma sürecini anlatmaktadır.
Bu dönemde, sarayda yetiştirilen adamlar, Divan-ı Hümayun (Başbakanlık) katiplerinden Kadimî’nin yazdığı üzere, “Kes başın, dök kanın hiç acıma/Baban bile olsa Türk’ü katlet!” diye şiirler yazmaktadır.
KATİL VE ZALİM
Yavuz Sultan Selim, Hıristiyan bir ana tarafından yetiştirilmiş olduğundan, Hıristiyanlara karşı asla savaş açmamıştır. O, ömrünü Türk devletlerini yıkmaya adamıştır. Kendisi Türk düşmanı olduğundan şiirlerini bile Türkçe değil Farsça yazmıştır ve bu konuda tek örnektir.
Saltanata zorla el koyması yetmiyormuş gibi kardeşlerini ve hatta yeğenlerini bile katlettirmiştir. Bu da yetmemiş babası Padişah 2. Bayezit’i Dimetoka’ya sürgüne yollamış ama yolda zehirleterek öldürtmüştür.
Bu zalim adam; ahlaken de iflas etmiş bir tipti. Çünkü o, en açık oğlancılık kitabının yazarı ve kendisi de oğlancı olan Şair Gazali’yi korumuş; ayrıca zamanın şeyhülislamı olan Kemal Paşazade’ye de aynı biçimde bir hardseks kitabı hazırlatmıştır. Bunun bilgilerini merak edenler, Osmanlıda Oğlancılık adlı eserimize baksınlar.
Bugün sorgulanması gereken şey, Türkiye’ye yeni bir şekil vermek peşindeki AKP’nin işte bu zalim, katil, ahlaksız, Türk düşmanı padişahı sembol olarak almasıdır. Köprülere, caddelere onun adının verilmesi, Türk milletine karşı bir dayatma ve tehdit değil de nedir?
Normalleşme arıyor isek, iktidarı ve başındaki siyasetçiyi bu konuda uyarmak gerekmez mi?