Gündem

Aydınlık: CIA'in gazetesi Washington Times, 'evet' çıkarsa Erdoğan'ın karşı karşıya kalacağı tehditleri açıkladı!

Gazetede yayımlanan makalelerde Cumhurbaşkanı Erdoğan sert bir dille eleştirildi

10 Nisan 2017 13:55

ABD'nin popüler gazetelerinden Washington Times'ta yayımlanan dosyada, 16 Nisan'daki referandumdan 'evet' çıkması durumunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın " Ortadoğu’daki radikal İslamcı teröristlere desteğini artıracağı" öne sürüldü.  Avrupa, Avrasya ve Yükselen Tehditler Alt Komitesi Başkanı Dana Rohrabache da yazdığı makalede Erdoğan'ın siyasi söylemlerinde ve islami inançlarında gün geçtikçe daha da agresifleştiğini belirtti.

Aydınlık'ın Washington Times'ı referans gösterdiği haberi şöyle devam ediyor: 

Washington Times internet sitesinden de yayınlanan dosyada, ABD Temsilciler Meclisi, ‘Avrupa, Avrasya ve Yükselen Tehditler’ Alt Komitesi Başkanı Dana Rohrabacher’in yanısıra, eski başkanlardan Ronald Reagan’ın Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Robert McFarlane, Pentagon görevlisi Michael Rubin, Hudson Institute’den kıdemli uzman Eric Brown, ABD ordusundan emekli Tuğgeneral Ernie Audino ve FETÖ'cü polis müdürü Ahmet Yayla’nın makaleleri yer aldı.

Gazetenin, Türkiye konulu özel kapak dosyasında yer alan makalelerin her biri temelde Türkiye’ye yönelik olumsuz tespitler ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ailesine yönelik keskin tehditlere yaslanıyor.

Dosya içerisinde makalelerin Türkçe çevirilerine yer verilmesi de dikkat çeken bir başka önemli ayrıntı. CIA’nın gazetesi olarak bilinen Washington Times gazetesinde böyle bir dosya yayımlanması, Tayyip Erdoğan’a tehdit ve şantaj olarak yorumlandı.

Aydınlık'ın haberine göre, dosya, 16 Nisan’da gerçekleştirilecek olan Anayasa referandumunun yanı sıra Türkiye ile NATO arasındaki ilişkilerin üzerinde de özel olarak duruyor. Temsilci Dana Rohrabacher’in, ‘Ankara’da Demokrasi Yargıda’ başlıklı yazısı, Aydınlık’ın 7 Nisan’da ‘ABD’den Türkiye’ye salvolar’ başlığıyla haber yaptığı, Temsilciler Meclisi’nde FETÖ, PKK ve Referandumun tartışıldığı oturumdaki konuşma ile aynı içeriğe sahip.

Rohrabacher makalesinde özetle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İslami inançlarında gün geçtikçe daha da agresifleştiğini ve Türk hükümetinin istikrarlı bir biçimde Ortadoğu’daki radikal İslamcı teröristlere desteğini arttırdığını iddia ediyor. Rohrabacher ayrıca Batı medyasında yoğun bir biçimde pompalanan ‘Türk demokrasisi, diktatörlüğe doğru kayıyor’ söylemine de makalesinde özel bir yer ayırmış. 

FETÖ elebaşı için, “Türk hükümeti çekilen sıkıntıların sebebini Pensilvanya’da sürgün hayatı yaşayan dindar yaşlı Türk düşünüre bağlayarak suçu ona atıyor” ifadelerini kullanan Rohrabacher, Washington yönetiminden, Türk halkının bu durumu başarıyla atlatması için ‘elinden ne geliyorsa yapmasını’ talep etmekten de geri durmamış.


ABD Eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert McFarlane ise aynı dosya içerisinde yer alan ‘Tavizsiz Türkiye Sevdası’ başlıklı makalesinde, Türkiye’nin terörizmle mücadelede önemli bir aktör olduğunu ancak, bu mücadelede artık güvenilir bir müttefik olmadığını öne sürdü. McFarlane’e göre bunun sebebi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açık bir şekilde radikal İslamcı siyasetten yana olması.

Robert McFarlane makalesinde öne çıkan bir diğer önemli nokta, ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın IŞİD’e destek ve İran’a yasadışı para transferi belgelenmiştir’ ifadesi. McFarlane, makalenin devamında, “Türkiye 2015 yılında kendi toprakları içinde IŞİD’e karşı önceden planlı tek bir terör operasyonu yapmadı” diyerek Türkiye’yi açıkça teröre destek olmakla suçluyor.

McFarlane makalesinin sonuç kısmında son derece radikal sayılabilecek çözüm önerilerini şöyle sıralıyor: 

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde ‘terörizme destekten’ yargılanma yolu açılmalıdır. Batı, Türkiye’deki NATO güçlerini geri çekmeli ve diğer ülkelere hassas silahlar konuşlanmalıdır.... Ticari yaptırımlar da düşünülebilir.”

McFarlane yazısında “Türk halkıyla birleşmek” ten söz ediyor. Şöyle diyor: 

“Washington ancak Cumhuriyet yasalarıyla istikrarın geleceğine inanan Türkiye’deki Türk, Kürt, Müslü?man, Müslüman olmayan tüm kitlelere ulaşmalıdır. Türkiye’deki basının tekrar özgürlüğüne kavuşması için yapılan faaliyetleri ve insani yardım gayretlerini teşvik etmelidir.” 

McFarlene’in bu vurgusunu turuncu devrim tehdidi/çağrısı olarak yorumlandı.

Emekli General Ernie Audino’nun ‘Bölgesel Güçler Dengesinde Anahtar Rol Kürtlerin’ başlıklı makalesi başlığından da anlaşılacağı üzere bölgede yaşanan krizin, İran’ın batısından, Akdeniz’e kadar olan bölgede kesintisiz bir biçimde ‘Büyük Kürdistan’ın tesis edilmesiyle çözümlenebileceğini savunuyor ve ekliyor: 

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi ülkesinde Kürt halkına yapılan baskıları ve anti demokratik yaklaşımları desteklemesi, Türkiye’nin NATO’daki müttefiklerinin hoş karşılamadığı bir durum.”

Audino, makalesinde açıkça, Sunniler ve Şiiler arasında yaşanan mezhepsel gerilimi de körüklüyor. Bu bağlamda, İran’ın Kürtler üzerinden geliştirdiği hedeflerin önüne geçilmesi için ABD ve Türkiye’nin ortak inisiyatifle Kürt kartını ele almasını tavsiye ediyor. Savaş danışmanı olarak 1 yıl boyunca Irak’taki Kürt peşmerge birliğinde çalışan tek Amerikalı general olan Ernie Audino, bölgedeki Kürt grupların güvenliğini artırmaya yönelik üç tavsiye de bulunuyor: “Suriye’nin kuzeyinde, Kürt nüfusunun bulunduğu bölgede, Rojava çevresinde Amerika’nın kontrolünde güvenli bir bölge oluşturulabilir. Suriye’nin kuzeyinde Kürt bölgesinde bölgesel tehditlere karşı koyacak ama Türkiye’ye karşı tehdit oluşturmayacak yerli bir kara kuvveti oluşturulabilir. Irak’taki Kürt bölgesinde daimi bir Amerikan üssü oluşturulabilir.”

Dosyada yer alan, ‘NATO Üyeleri Terörle Savaşır, Onu Aklamaz’ başlıklı makalesinin başlangıcında Erdoğan hükümetini açıkça IŞİD’e destek olmakla suçlayan Michael Rubin şu sözlerle devam ediyor: 

“Türkiye’nin bir terör sorunu var, ama bu sorunun Erdoğan tarafından ülkeye iadesi istenen sürgündeki
İslam alimi Fethullah Gülen’in takipçileriyle bir alakası yok. Gülen’in günahı bağımsızlık istemekti, terör değil.” Rubin’e göre, Türkiye’nin teröre yönelik sözde desteği sadece Orta Doğu ile de sınırlı değil. Rubin, söz konusu desteğin Mali ve Nijerya’daki El Kaide bağlantılı gruplara kadar uzandığını iddia ediyor.

Rubin, geçen yıl Wikileaks tarafından basına sızdırılan, Enerji Bakanı Berat Albayrak’a ait 50,000’den fazla e-postaya dayanarak öne sürülen, ‘Erdoğan ailesi IŞİD’den doğrudan petrol satın alarak kazanç elde
ediyor’ söylemi üzerinden sadece Erdoğan’ı değil, ailesini de hedef tahtasına oturtuyor. Yetmiyor, ‘Bilal Erdoğan’ın El-kaide finansörü olduğu bilinen bir şahısla görüşürken çekilen fotoğrafları basına sızdı’  diyerek bir kart daha açıyor. 

Rubin’in son cümlesi ise kaleme aldığı provokatif makaleyi özetler nitelikte:

“ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’yi, ‘teröre destek veren ülke’ ilan etmelidir.” 

FETÖ’cü polis müdürü Ahmet Yayla’nın yazısının başlığı da, “Erdoğan teröre desteğin başsorumlusu”.