Aydın Engin*
Pek sayın AKP Reisi,
Yazının başlığını yadırgama, “Bu da nerden çıktı” filan diye sorma.
Sahiden ekmeğimle oynuyorsun. Bu gidişle Cumhuriyet yönetimi beni kapının önüne koyacak. Sorumlusu değilse bile sebebi de sen olacaksın.
Anlamadın!..
Sanırım okurlar için de anlaşılması biraz zor oldu.
Açıklayayım.
Son haftada tam üç Tırmık’ta sana seslendim, hepsi de sana özel yazılar oldu.
Bugün de sana seslenirsem olmaz. Bizim meslekte dört kez üst üste aynı konuyu ya da kişiyi ele alan gazete yazarına kaş çatılır, homurdanılır, tekrarlarsa kapının yolu gösterilir.
Üstelik senin dostluk eli uzatmaya gittiğini söylediğin Yunanistan’da, Lozan’dan girip Batı Trakya’daki Türk azınlıktan çıktığın gezide devirdiğin çamlar, “O husus belki hukukta yoktur ama siyasal hukukta vardır” gibi diplomasi ve hukuk literatürüne kazandırdığın değerli fikirler var.
Gel de onları yazma değil mi?
Dahası, senin yakın dostun, ağzını açtığında bize seni hatırlatan Başkan Trump’ın barut fıçısından beter Ortadoğu’ya fırlattığı Kudüs bombası var.
Gel de yazma değil mi?
Dahanın da dahası, önümüzdeki Başkanlık seçimine tek başına girmek için HDP’den sonra CHP’yi de topun ağzına koyduğun, belediyelerden başlayıp Kılıçdaroğlu’na uzatmaya niyetlendiğin “operasyon” var...
Gel de yazma değil mi?
Ama yazmayacağım.
Bugün yine doğrudan sana sesleneceğim...
Yazıişleri’nden kaş çatanlar çıkarsa “Yav pazar yazısı biraz neşeli olur derlerya, o yüzden böyle yaptım” diye bir şeyler uydururum artık.
Belki yutarlar...
***
Eyy AKP Reisi!..
Önceki gün Gümülcine’deki Müslüman azınlığa seslenirken ne akla hizmetse şöyle bir cümle kurdun.
Bak aynen aktarıyorum:
“...İnancına güvenen, inanç hürriyetinden korkmaz. Düşüncesine güvenen düşünce hürriyetinden korkmaz...”
Valla ekmeğimle oynuyorsun. Çünkü bu dediklerine cevap vermezsem çatlarım...
Şimdi:
İnanç özgürlüğünden korkum yok. Gerçi inanç sorgulamadan bağlanmayı gerektirir. O yüzden bana epey uzaktır. İnanmak yerine aklı terazisine vurmayı yeğleyenlerdenim. Ama bu, inanç özgürlüğünü amasız, fakatsız, lakinsiz savunmaktan beni bir adım bile uzaklaştıramaz. O tür korkular bizim mahallede pek dikiş tutturamaz...
Gelelim ikinci cümleye: Düşüncesine güvenen düşünce hürriyetinden korkmaz.
Çok doğru.
Peki korkanlar ne yapar?
Benim bildiğim kendi düşüncesine güvenmediği için, farklı düşünenleri hapseder, tutuklatır, bir yerde ekran ve önünde mikrofon buldu mu onlara karşı yağar gürler. Akademisyense işinden atar, fırıncılara söyler ekmek bile verilmesini önler. Açlığa mahkûm eder. Kürtse tutuklatıp hapse tıkar. Tutuklama gerekçesi olarak kullanılan eylem -mesela- Diyarbakır’da ise tutukluyu ülkenin öbür ucuna, -mesela- Edirne mapushanesine yollar. AKP medyası dışında kalem oynatan gazeteciyse, onları da tutuklatır, yürekler acısı iddianamelerle Silivri ya da benzeri mapushanelerde volta atmaya yollar. Kaportacılık yapacak kadar bile teknik bilgisi olmayanı elektronik ve bilişim uzmanı sayıp bilirkişi tayin eder, “Telefonunda ByLock vardır” fetvası alıp onları da hapse tıkar.
Bencileyin düşüncesine güvenenler ise bunca tehdide, bunca saldırıya pabuç bırakmaz doğru bildiği yolda yürümeye devam eder. Kendisinden farklı hatta zıt düşünenlerin de düşünce özgürlüğünü savunmaktan bir an bile geri kalmaz.
Kâh içerde, kâh dışarda...
***
Eyy AKP Reisi!..
Sana kötü bir haberim de var. Sakın yukarıda yazdıklarımı salt bana özgü ve sana göre uçuk kaçık fikirler sanma. Böyle. Bu yazıda aktarıldığı gibi düşünenler çok. Pek çok. Tahmin edemeyeceğin kadar çok. Senin mahallede pek bulunmadıkları için farkında değilsin ama uykularını kaçırtacak kadar çok.
Haberin olsun.
Artık ötesini sen bilirsin...
* Bu makale ilk olarak Cumhuriyet'te yayımlanmıştır