Aydın Engin*
AKP Reisi hızlı başladı. Oysa ben daha zeki davranacağını, rejim değişikliğini alıştıra alıştıra uygulamaya sokacağını ummuştum.
Yanıldım.
Vurgulamak istediğim zekâ eksikliği değil. Hâşâ. Ancak AKP Reisi’nin taşıyamayacağı kadar yüksek bir özgüveni var.
Olmasa daha ilk günden orduda teğmenden generale bütün terfileri kendisinin kararlaştıracağını ilan etmez ya da Devlet Tiyatrolarını bile kendine bağlamazdı...
Devlet gücünü bu ayrıntılara kadar kendi elinde toplaması bir darbe ile yani zor kullanarak değil ucu ucuna da olsa sandıktan çıkarak mümkün oldu. Buna bakarak bir rejim değişikliğinden söz edenleri “abartmakla” eleştirenlerin gecikmeden abdest tazelemesi gerekiyor.
Evet, 24 Haziran’da Türkiye’de rejim değişti. Öyle “Parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçildi” gibi temelsiz tesellilere yer yok. Tepemize çöken bir başkanlık sistemi filan değil. Bu bir rejim değişikliği. Adının hâlâ “Cumhuriyet” olması kimseyi rahatlatmasın. Mısır da bir cumhuriyet, Kuzey Kore de, İran da. Demokrasi bileşeninden ayrıştırılmış bir rejimin adı cumhuriyet olsa ne olur, olmasa ne olur?
Keza çağdaş devletin en temel ilkesi olan “kuvvetler ayrılığı”nın terk edildiği, yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılmadığı, iktidarı denetleyecek organların tek adamın eline terk edildiği bir rejimin adı cumhuriyet olsa ne olur, olmasa ne olur?
***
Bildiklerinizi, bilinenlere, aylardır konuşulanları özetledim. Derdimiz, sorunumuz da bu değil zaten. Bu artık verili durum. Şimdi bu “verili durum”da neler yapılabileceğini, neler yapılması gerektiğini ve o “neler”in nasıl yapılması gerektiğini bıkmadan usanmadan tartışmamız gereken bir aşamadayız.
Tırmık’ın bugünkü başlığı meramımı pek kestirme anlatıyor. Yineleyeceğim:
Oyalamaca: Demeç ve hitabet muhalefeti !..
Yeni rejime karşı alışılagelmiş, zaten etkisi eskiden de sınırlı olan demeç muhalefetinin bugün anlamı kalmadı.
Keza hitabeti güçlü parti sözcülerinin, önde gelenlerinin Erdoğan’ın yapıp ettiklerine yönelik parlak sözlerle süslenmiş eleştiriler de “olmasa da olur” mertebesine indi.
Artık marifet AKP Reisi’ne laf yetiştirmek değil, AKP Reisi’nin tahrip ettiği çağdaş devlet ilkelerini, yani kuvvetler ayrılığını, hukukun üstünlüğünü, basın ve düşünce özgürlüğünü bir eskiye dönüş bağlamında değil, gerçek içerikleri ile kazanma mücadelesinin yolunu, yöntemini bulmakta yatıyor.
“Şöyle şöyle yapmak gerek” gibi bir reçete yok. Varsa bile bunu bulup çıkarmak benim harcım da değil; haddim de değil.
Ancak çok bereketli, çok yaratıcı, çok derinlikli bir tartışma çağrısı yapmak yurttaş olarak da, mesleğim gereği de ödevim...
*Bu yazı Cumhuriyet'ten alınmıştır.