Aydın Engin*
Gazeteler, televizyonlar dün sabahtan beri sayılarla, yüzdelerle boğuşuyor. Yorumlar, değerlendirmeler birbirini izliyor. Soruluyor: AKP Reisi’nin oyları düştü mü düşmedi mi?
Düştü. Yüzde 52.5’in besbelli en az yüzde 10’u MHP’den geldi. Demek ki AKP Reis’i kendi seçmeninden yüzde 42.5 oy aldı. Yani partisinin aldığı oy kadar.
Peki, CHP’nin oyu düştü mü?
Düştü. Bir önceki seçimde yüzde 25.3 almıştı, bu seçimde yüzde 22.6 aldı. Demek üç puan kadar düşmüş.
İYİP barajı geçti, MHP ise bir önceki seçimdeki oylarını korudu. Peki, bu İYİP oyları nereden ve kimlerden aldı?
HDP barajı geçti, Kürt illerindeki oylarında düşüş var. O zaman barajı geçmesine yarayan oyları batıdaki büyük kentlerde yaşayan Kürtlerden mi aldı, yoksa baraj altına düşmesin diye HDP’ye “emanet” oy verenlerden mi aldı?
Şimdiki adı Vatan Partisi olan hareketin değişmez ve değiştirilmesi teklif bile edilemez başkanının Cumhurbaşkanlığı adayı olabilmesi için 100 binden fazla imza toplanmıştı. Ama o aday için sandıktan çıkan oylar 100 bini bulmuyor. İmza verenler dalga mı geçmişti?
Bir önceki cumhurbaşkanı seçiminde AKP Reisi’ne rakip olan zatın oyları ile Muharrem İnce’nin aldığı oyları karşılaştırmak bize ne gibi düşünce ufukları açar?..
Batının kıyı kentlerinde CHP’nin oylarındaki düşüşün neredeyse sandık sandık analizi yapılırsa...
AKP’nin Karadeniz kıyılarında neredeyse patlayan oylarını ele alırsak...
***
Öffff sıkıldım...
Meraklısı dilediği kadar sayılarla, yüzdelerle uğraşsın sonuçlar çıkarıp yargılar üretsin. Gerçek gün gibi ortada:
Bu ülkede rejim değişti.
Daha ileri götürülmesi, daha derinleşmesi için uğrunda mücadele edilen parlamenter demokrasinin cenaze namazı kılındı.
Cumhuriyetin kuruluşundan, hatta daha da öncesinden, 1876 Meclis-i Mebusan’ından bugüne şaşı kör topal yürüyen, zikzaklarla ilerleyen, darbelerle sakatlanan parlamenter demokrasi adlı rejim artık yok.
Türkiye’de 24 Haziran günü rejim
değişti.
“Türkiye tipi başkanlık sistemi” diye adlandırılması gereken ve bir benzeri yeryüzünde olmayan bir rejim yürürlüğe girdi.
Çağdaş devletin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığı ilkesi artık yok. Hükümet de yok. Onun yerine Başkan’ın atadığı görevliler var ve güvenoyu süzgecinden geçmeleri filan gerekmiyor. Yani hükümet seçilmişlerin değil atanmışların elinde.
Eğitim sisteminde “dindar ve kindar nesiller” yetiştirme hedefinin önünde de engel kalmadı. Öyle yetişen “nesiller” gelecek seçimlerde, olmadı bir sonrakinde seçmen olup oy kullanacaklar.
Avrupa Birliği’nde anlamını ve anlatımını bulan demokrasi standartlarını belirleyen Kopenhag Kriterleri’nin üstüne birer bardak soğuk su içmenin eşiğindeyiz.
Külahımızı önümüze koyup düşünecek, yorumlayacak, değerlendirecek, hedefler ve yöntemler belirleyeceksek bunun kilidi 24 Haziran’ın sayılarında, yüzdelerinde değil.
Bir daha:
Türkiye’de rejim değişti.
Adının hâlâ cumhuriyet olması kimsenin yüreğine su serpmesin. İran da bir cumhuriyet. Mısır, Irak, Kuzey Kore de cumhuriyet.
Demokrasi bileşeninden soyutlanmış, hatta arındırılmış bir cumhuriyette yaşamaya başladık.
Bu yalın ve yakıcı gerçekte, demokrasi mücadelesinin yolunu, yöntemini arayıp bulmak ve gereğini bıkıp usanmadan, yılgınlığa yorgunluğa kapılmadan yerine getirmek kendimizin ve çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğini kazanmaktır ve başka da hiçbir şey değildir...
*Bu yazı Cumhuriyet'ten alınmıştır.