Almanya Başbakanı Merkel hükümet açıklamasında AB'nin sınır güvenliği birimi Frontex'in, bir ortak sınır koruma ve sahil güvenlik birimine dönüştürülecek şekilde genişletilmesini savundu. Münchner Merkur gazetesinin konuya ilişkin yorumunda şu satırları okuyoruz:
“Almanya ile Fransa’nın birlikte hazırladıkları AB dış sınırlarının Frontex tarafından denetlenmesi ve korunması önerisine Yunanistan, İspanya, Polonya ve Macaristan karşı çıkıyor. Böylece AB Sınır Polisi önerisi de Almanya’nın mültecileri Avrupa’ya bir kota uyarınca dağıtma planının ve Merkel’ın ‘Biz bunun üstesinden geliriz’ sloganının akıbetine uğraması olası. Avusturya daha şimdiden tel örgü çekmeye başladı bile. Hatta Federal Polis birimlerinin mültecileri Almanya sınırında nasıl durdurabileceğine ilişkin senaryoların test edildiği bile basına sızdı. Başbakan, birlik üyelerini ulusal çerçevede düşünmemeye davet etse bile, serbest dolaşım anlaşması Schengen’in sonu hergün biraz daha yaklaşıyor. Ve sonuçta Berlin’de kamuoyuna sergilenmek üzere Avrupa’nın günah keçileri aranmaya başlandı bile.”
AB, kasım ayı sonunda düzenlenen zirvede Türkiye’nin Avrupa’ya sığınmacı akınını azaltması karşılığında ülkeye milyarlık maddi yardımlar yapacağını taahhüt etmişti. Mainz kentinde yayımlanan Allgemeine Zeitung, AB’nin Türkiye’ye karşı tavrının net olması gerektiğini belirtiyor:
“AB, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, nereye kullanılacağı bilinmeyen milyarları vererek, kendini birtakım sorumluluklardan azad etmenin, mülteci konusunu başından savmanın çekiciliğine kendini kaptırmamalı. Kaldı ki, acaba Erdoğan mültecilerin boğazına sarılarak başka tür insan hakları ihlallerine de meydan veriyor mu, vermiyor mu? Herşeyin ötesinde en önemli şey, Türkiye’yi Batılı değerler topluluğuna dahil etmektir. Ama Erdoğan bunu başarabilir mi, ne yazık ki o biraz kuşkulu!”
AB Komisyonu, üye ülkeler ve Avrupa Parlamentosu, internette kişisel verilerin korunmasına ilişkin olarak yeni bir reform tasarısı üzerinde uzlaşma sağladı. Frankfurter Rundschau gazetesinin yorumunda şu görüşler yer alıyor:
“Uzlaşma üç yıllık bir çalışma sonucu gerçekleşti. Böyle çetin bir hukuk konusu açısından fazla bir süre sayılmaz. Yeni kural, AB’nin de dünya çapındaki internet ağı içinde bir hukuk alanı olarak algılanması. Yani tüm AB ülkeleri içinde aynı standartlar geçerli olacak. İnternet kullanıcısı verilerine sahip çıkma hakkını yeniden kazanmış oluyor. Devasa veri bankaları çağında işletmeler de veri depolayan ahtapotlara dönüşmüş durumda. Yani bu yeni temel insan hakkının iki türlü yansıması var. Yasa, özel yaşam alanını hem devlete hem de holdinglere karşı koruma altına almış oluyor.”
NSU davasının baş sanığı Beate Zschäpe'nin ardından, dokuz cinayette kullanılan Ceska marka silahı tedarik etmekle suçlanan sanık Ralf Wohlleben de sessizliğini bozdu. Aşırı sağcı örgüte yardım ettiği suçlamasını reddeden Wohlleben, cinayet kurbanları ve yakınlarının duygularını paylaştığını söyledi. Reutlinger General-Anzeiger gazetesinin bu konudaki yorumu:
“Kendisine yöneltilen suçlamaları reddetmek ve yapay duygular, davanın baş sanığı Zschäpe ile tek benzerlik değil! Zschäpe gibi Wohlleben de aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti’nin (NPD) eski yöneticelerinden Tino Brandt’ı suçlayan açıklamalarda bulundu. Brandt sadece Almanya’nın doğusundaki Thüringen'de aşırı sağ çevrelerde önemli rol oynayan bir kişi değil, Thüringen Eyaleti iç istihbarat kuruluşu Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın da düzenli maaş ödediği bir eleman. Acaba NSU terör örgütü devletin kollayıp koruduğu bir ortamda mı faaliyet gösteriyordu? İşte konunun bu kısmına da açıklık getirmek artık elzem oldu.”