T24 - Avrupa'nın birçok ülkesinde görülen Müslüman karşıtlığı son yıllarda giderek artıyor. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde yaşayan bilim insanı, yazar ve gazeteciler, Müslümanlara bakışı anlattı...
İngiltere'de kabine üyesi Barones Sayide Warsi'nin ülkede Müslümanlara karşı önyargının yaygın bir sosyal vaka olduğu yönündeki açıklamaları ses getirdi.
Warsi, İngiltere'nin din tartışmalarına David Cameron hükümetinden bugüne dek dahil olan en yüksek düzeyde isim.
Warsi'nin açıklamalarının Avrupa'nın farklı ülkelerinde nasıl yankılandığını, ve bu ülkelerdeki Müslümanlar'a yaklaşımı araştırdık.
İSVEÇ
İsveç'teki Malmö Üniversitesi'nden, din çalışmaları profesörü Anne-Sofie Roald ülkedeki durumu şöyle anlatıyor:
"İsveç'te bu konudaki hassasiyetin başka ülkelere, mesela Danimarka'ya göre daha yüksek olduğunu düşünüyorum.
Örneğin Stockholm'deki intihar bombacısına dair haberlerde, Müslüman saldırganın hareketini ülkedeki tüm Müslümanlara mal etmemek gerektiği uyarıları yaygındı.
İsveç'teki sorun, Müslümanlar'ın bir türlü topluma entegre edilemediği söyleminin yaygınlığı. Bu söylem Müslümanlar'ın entegre olmaktan soğumalarına yol açıyor.
Ben başörtüsü taktığım dönemde çalışmalarımın ve kendimin ciddiye alınmadığımı farkettim. Başörtümü çıkardım ve durum tamamen değişti, kabul görmeye başladım.
Ülkedeki Müslümanlar aşağılandıklarını ve dışlandıklarını hissediyorlar, bu yüzden de kendilerini azınlık olarak görüyorlar.
Ancak sadece çoğunluğun azınlığı dışladığını söyleyemeyiz, azınlık da kendini ayrı tutuyor."
BELÇİKA
Gent Üniversitesi'nden siyaset bilimi profesörü Sami Zemni Belçika'daki Müslümanlar'a yaklaşımı şöyle özetliyor:
"Belçika'daki İslam karşıtı hissiyat yeni bir şey değil. Göçmen karşıtı Vlaams Blok Partisi, Müslümanlık karşıtı kampanyayı hep canlı tutmuştur.
Parti İslam karşıtı politikanın ırkçılıktan daha kolay olduğunu fark etti.
Söylemleri bireyleri değil İslamiyet'i eleştiriyor olmak. Bu yaklaşım diğer partilere de sızmış durumda.
Ülkede geçen sene yapılan bir araştırmada nüfusun yarısının İslam karşıtı hissiyatın eleştirilecek bir yanı olmadığını düşündüğü ortaya çıktı.
Hatayı, geri kalmış, moderniteye ayak uyduramamış dinlerine karşı eleştirel olmayan Müslümanlar'da buluyorlar.
Ayrıca Müslümanlar'ın kendinden farklı düşünenlere tahamülsüz oldukları inancı yaygın."
ALMANYA
Gazeteci Kübra Yücel Gümüşay, Almanya'da Müslüman olmayı şöyle anlatıyor:
"Thilo Sarrazin'in, İslam karşıtı olmanın kötü birşey olmadığını bilimsel olarak kanıtlamaya çalıştığı kitabının yayınlanmasından sonra, Müslümanlar'ın genetik olarak başarılı olmayı ve entegre olmayı beceremeyen bir topluluk olduğunu inancı yaygınlaştı.
Kitaptan önce kimse bunları açıkça söyleyemezdi, ama artık bilimsel olarak kanıtlandığını düşünüyorlar.
Birçok arkadaşımdan hakarete uğradıklarını, restoranlara alınmadıklarını duyuyorum. Bir yıl önce bunlar kötü şeyler olarak değerlendirilirdi.
Şimdi ise normal kabul ediliyorlar.
Bunlara muhattap kalmak için İslamiyet'e inanmanız gerekmiyor. Müslüman bir ülkeden geldiğinizin düşünülmesi yeter.
Almanya'da ırkçılığın uygar bir toplumda kabul edilir hale geldiğini görüyoruz.
Almanya'yı bırakıp İngiltere ya da Kanada'ya gitmeyi düşünen arkadaşlarım var."
İTALYA
Eski Birleşmiş Milletler temsilcisi, şimdiki İslam Kültür Merkezi'nin yöneticisi Mario Scialoja, İtalya'daki durumu şöyle anlatıyor:
"İtalya'nın kuzeyi dışında yaygın bir İslam karşıtı hissiyatın olduğunu söyleyemeyiz.
Bu toplumsal olarak onaylanmayan bir tavır. Ancak kuzey Afrikalı göçmenlerin durumu bir az farklı.
İtalya'daki bu görece iyi durumun sebebi, ülkeye diğer ülkerlerde yaşanan kitlesel Müslüman göçünün yaşanmaması olabilir.
Kuzey İtalya'daki göçmen karşıtı Kuzey Ligi ise bazı tatsızlıklara sebep oluyor."
HOLLANDA
İslam hukuku uzmanı avukat-yazar Laila al-Zwaini, Hollanda'daki durumu şöyle anlatıyor:
"Ülkedeki göçmenlerle ciddi sorunlar yaşanıyor, ve bunların bir kısmı Müslüman göçmenler.
Özellikle göçmen karşıtı Özgürlükler Partisi'nin koalisyonda yer alması sonrası bu konu hakkında kullanılan dil çok sertleşti.
Konu Müslümanlar olunca bu partinin radikal söylemi adeta normal hale geldi.
Bu dile göre mesele hep "biz" ve "Müslümanlar" arasında. Ama Müslümanlar tartışmada hiç yer almıyorlar.
Meselenin İslamiyet'le ilgisi yok, çünkü hepimiz Müslüman olarak nasıl yaşamamız gerektiği konusunda farklı şeyler düşünüyoruz.
Hayatımın ilk yirmi yılında bana "Müslüman" demezlerdi, ben "başka yerde kökenleri olan bir Hollandalı"ydım.
Ama son 15 yıldır durum değişti, şimdi sorun var."
DANİMARKA
Danimarka Muhafazakar Partisi'nden milletvekili ve Demokratik İslam Örgütü'nün kurucusu Naser Khader ülkedeki tabloyu şöyle çiziyor:
"Ben Danimarka'daki Müslüman karşıtı hissiyatın sadece küçük bir azınlık arasında yaygın olduğunu düşünüyorum.
Politik İslam karşıtlığıyla, Müslüman karşıtlığı aynı şey değil.
Biz Müslümanlar'ın dinlerinin eleştirilmesini kabullenmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Diğer dinler gibi...
Böylece İslamiyet'in de güçleneceğini düşünüyoruz.
Ülkede yaşanan karikatür krizi sonrası şunu öğrendik: "Müslümanlar" demek yanlış, çünkü bu grup arasında büyük farklılıklar var.
Ve şunu gördük: Müslümanlar'ın çoğunluğu Danimarka'yı haklı buldular.
Bu kriz öncesinde Müslümanlar'a karşı önyargılı olan birçok Danimarka'lı kriz sırasında demokrat Müslümanlar'ın varlığından haberdar oldular.
Biz Demokratik İslam Örgütünü kriz sırasında kurduk. Çünkü birşey farkettik:
Bizim gibi radikal olmayan ve Danimarka'ya bağlı Müslümanlar örgütlü değil, bir derneğimiz bile yoktu.
Bu yüzden, Danimarka medyası ülkedeki Müslümanlar'ın fikrini almak istediğinde politik İslam derneklerine gidiyordu.
Ve onlar azınlık olmalarına rağmen, ülkedeki tüm Müslümanlar'ın temsilcisi gibi algılanıyorlardı.
Dolayısıyla şunu söyleyebilirim: Belki'de İngiltere'nin bir karikatür krizine ihtiyacı vardır."