Bugünkü Alman basınında, Suriye Devlet Başkanı Esed'in çekilmesi olasılığı, İran-ABD gerginliği, Almanya'da kanser kayıt sistemine ilişkin yeni yasa tasarısı ve sünnet yasağı konuları ele alınıyor.
Berlin'de yayınlanan Tagesspiegel, Suriye Devlet Başkan Yardımcısı Kadri Cemil'in Moskova ziyareti sırasında yaptığı açıklamalar ışığında Beşar Esed'in olası geri çekilmesi konusunu değerlendiriyor.
“Bu, Suriye'de değişimin başlangıcı olabilir. Suriye Devlet Başkan Yardımcısı Kadri Cemil, Moskova'da Devlet Başkanı ya da kabaca diktatör Beşar Esad'ın çekilmesi konusunun müzakere edilebileceğini söyledi. İşaret belli ve görmezden gelinmesi mümkün değil. Çünkü verildiği yer ve zaman açısından, işaretin kime verildiği aşikâr. İki hafta içerisinde iki kez Moskova'yı ziyaret eden Devlet Başkan Yardımcısı'nın sözleri dikkate alınmalı. Eksik olan tek şey Putin'in Esad'ı davet etmesi ve onu orada saklaması.”
Hamburg’da yayımlanan Die Zeit gazetesi, tartışmalı nükleer programı nedeniyle İran ile ABD arasında yaşanan gerginliği yorum sütunlarına taşıyor:
“Görüşme turlarını bir biri ardına bloke eden İran rejimi, görünüşe göre aldırış etmeden zamana oynuyor. George W. Bush'tan Barack Obama'ya kadar başkanlarının bu durumu ‘kabul edilemez' olarak nitelediği ABD'nin de zamanı henüz bitmedi. Zira baskı, diplomasi ve siber saldırılar gibi yöntemler henüz tükenmedi. Peki, bu durum ne zaman sona erecek? Tam da Hamaney inşaat emrini verdiği zaman. İsrail'in kopardığı yaygara da dinî lideri bundan alıkoyamayacaktır. Ne var ki ABD'nin bombardıman gemileri ve uçak gemileri daha farklı bir dil konuşuyor.”
Almanya Sağlık Bakanı Daniel Bahr, erken teşhis imkânını arttıracak ve kanserle ilgili verilerin daha verimli şekilde toplanmasına olanak sağlayacak yeni bir yasa tasarısı sundu. Yasa tasarısı farklı kliniklerde tutulan kanser kayıtlarının federal düzeyde ortak bir standarda kavuşturulmasını öngörüyor. Buna göre kayıtların teşhis, tedavi, tedavi sonrası kontrol ve nüks vakalarını detaylı olarak belgelenmesi hedefleniyor. Frankfurter Allgemeine Zeitung'un konuyla ilgili yorumunu dinliyoruz.
“Yeni kanser kayıt sistemiyle hangi tedavinin en iyisi olduğu, nerede kötü muamelede bulunulduğu, tedavi sonrası ne tür hastalıkların ortaya çıkabileceği ve bir kanser tedavisi sonrası yaşam kalitesinin nasıl olduğu gibi sorulara yanıt bulunması bekleniyor. Bu tarz veri toplamanın bilimsel açıdan faydası uluslararası açıdan kanıtlanmış durumda. Bunu, meme ve kolon kanseri tedavisindeki ilerlemelerde görmek mümkün. Potansiyel hastalardan başka kimin bu tür verilerden daha fazla çıkarı olabilir? Sağlık sigortası şirketlerinin kanser kayıt sisteminin yürürlüğe gireceği eyaletlerde ne kadar ödeme yapması gerektiği konusundaki tartışmalarda herhangi bir söz hakkı yok. Kayıt sisteminin yılda 60 milyon euroya mal olması bekleniyor. Bu da vatandaş başına 1 euro ediyor. Bunu kim istemez ki?”
Köln Eyalet Mahkemesi’nin çocukların Almanya’da dinî amaçlı sünnet edilmesini yaralama olarak kabul eden kararı, Alman Etik Kurulu’nda kapsamlı bir şekilde tartışılacak. Nürnberger Zeitung sünnet yasağı konusunu ele alıyor:
“Acısız! Gelecekteki tartışmalarda bu konu gündeme gelecek. Sünneti yasaklamak din özgürlüğüne müdahale demektir. Çünkü böyle bir yasak, pek çok dinde bebeklik yaşında düzenlenen kabul törenlerinden kaçınılması ile aynı anlama geliyor ki bu da sonuçta Hrıstiyanlıktaki vaftizi etkileyebilir.” (Deutsche Welle Türkçe)
İngiliz basını
Financial Times, Türkiye'de PKK saldırılarının tırmanmasının Suriye'deki iç savaşa bağlandığını belirtiyor.
Gazete dün devlet erkânının Gaziantep'teki bombalı saldırıda ölenler için düzenlenen törene katıldığını, bazı yorumcuların bu saldırıyı, Suriye'deki iç savaşın Türkiye'ye sıçraması olarak değerlendirdiğini aktarıyor.
Financial Times'a göre, bazı siyasetçiler ve giderek artan sayıda uzman saldırıların yoğunlaşması ve Suriye'yle gerginliğin artması arasında bağlantı olduğunu ve bunların birbirini körüklediğini düşünüyor.
Haberde özetle şöyle deniyor:
"PKK'nın Gaziantep'teki saldırıyla ilgisi olmadığını söylemesine rağmen Türk yetkililer, bunu asıl hedef olan polis merkezinin vurulamamasına ve dört çocuğun ölmesine bağlıyor."
Haberde Şemdinli'de 3 hafta süren operasyona rağmen PKK'nın bölgeden tamamen çıkarılamadığı, geçen hafta Kürt milletvekillerinin militanlarla çekilmiş fotoğraflarının medyaya yansımasının büyük öfke yarattığı, dün bir konvoyun saldırıya uğramasının ardından Şemdinli'ye savaş helikopteri takviyesinin yapıldığı kaydediliyor. Yazı şöyle devam ediyor:
"Suriye'nin kuzeyinde PKK'yla ideolojik yakınlığı olduğunu söyleyen PYD'nin Suriye askerlerinin çekildiği Kürt bölgelerinde varlığının güçlenmesi Türk yetkilileri alarma geçirdi. Başbakan Erdoğan, Suriye'de terör kamplarının kurulması halinde askeri müdahalede bulunacaklarını söyledi."
Haberde, eski AKP milletvekili Suat Kınıkoğlu'nun "Suriye'yle fiilen savaştayız. Çünkü Suriye muhalefetini desteklemeyi seçtik. Suriye rejimi PKK içindeki sertlik yanlılarını destekleyerek ve yardım ederek karşılık veriyor." şeklindeki sözlerine yer veriliyor.
Yazıda ayrıca İran Parlamentosu Ulusal Güvenlik Komisyonu'ndan Hüseyin Nakavi'nin "Türkiye'nin (isyancılara) desteği sadece Suriye'de masum insanların ölmesine neden olmuyor, kendi güvenliğini de tehlikeye atıyor" dediği aktarılıyor.
'Asil Nadir kumar oynadı kaybetti'
Financial Times İngiltere'de 1990'da batan şirketi Polly Peck'e ait milyonlarca sterlini zimmetine geçirmekten suçlu bulunan Asil Nadir'in alacağı cezanın bugün belli olacağını aktarıyor.
Nadir, 13 suçlamanın 10'undan mahkum olmuş diğerlerinden aklanmıştı. Guardian, iki yıldır elektronik kelepçeyle yaşayan ve mahkûmiyet kararının açıklandığı Pazartesi gününden beri hapishanede olan Nadir'in 14 yıla kadar hapis cezası alabileceğini belirtiyor.
Independent gazetesi ise Nadir'in iki yıl önce Londra'ya özel uçakla geldiğini ama yedi ay süren davanın sonunda mahkemeden hapishane aracıyla ayrıldığını belirterek şöyle diyor:
"Duruşma sırasında vizyon sahibi bir işadamı olduğunu söyleyen Nadir'in geri dönme kararı dar görüşlülük eseri. Nadir'in neden döndüğü belli değil. Kıbrıs'ta genç karısı ve Polly ve Peck adını verdiği iki papağanıyla deniz kenarında güzel bir villada yaşıyordu. Ada'nın Türk tarafında siyasi ağırlığı vardı ve İngiltere'nin iade yasalarının işlemediği bir yerdeydi."
Asil Nadir'in İngiltere'ye dönmesine aracılık eden Times gazetesi ise 71 yaşındaki Nadir'in kalan ömrünü huzur içinde geçirebilecekken kumar oynadığını ve kaybettiğini yazıyor.
Muhafazakâr Parti'ye bağış baskısı
Financial Times, mahkûmiyet kararından sonra koalisyonun büyük ortağı Muhafazakâr Parti'nin, Asil Nadir'in iflas etmeden önce yaptığı 440 bin sterlinlik bağışı geri vermesinin istendiğini belirtiyor. Asil Nadir, 1996'da bir İngiliz gazetesine verdiği demeçte, Muhafazakâr Parti'ye bir milyon sterlinden fazla bağışta bulunduğunu, bunun karşılığında dönemin Başbakanı Margaret Thatcher'a o zaman büyük tartışma yaratan kelle vergisi gibi hassas konularda tavsiyelerde bulunduğunu söylemişti.
1993'te Muhafazakâr Partili Kuzey İrlanda Bakanı Michael Mates, Asil Nadir'e "Alçakların seni alt etmesine izin verme yazılı" bir saat hediye edince istifa etmek zorunda kalmıştı.
Financial Times'a göre Muhafazakâr Parti bağışların iade edilmesi konusunda muhalefetin yaptığı çağrıyla ilgili olarak bir açıklama yayımladı. Açıklamada mahkeme kararının değerlendirileceği belirtilerek Asil Nadir'den doğrudan para alınmadığı kaydedildi ve "22 yıl önce Polly Peck şirketlerinden yapılmış bağışlar söz konusu" denildi.
Independent, 1990'da 550 milyon sterlin (yaklaşık 870 milyon dolar) borçla batan şirketinden 29 milyon sterlin kaçırmaktan mahkum olan Nadir'den o paranın bugünkü karşılığı olarak en az 60 milyon sterlin isteneceğini, Kıbrıslı Türk işadamının parayı ödememesi halinde 10 yıl daha hapis cezası alabileceğini belirtiyor.
Financial Times da Asil Nadir'i mahkûm ettiren Ağır Dolandırıcılıkla Mücadele Dairesi'nin 20 yıllık soruşturma için harcadığı 3 milyon sterlinin bir kısmını Asil Nadir'den geri almak için de karar çıkartmaya hazırlandığını kaydediyor.
'ABD hâlâ kabadayı'
Independent yazarı Owen Jones, ABD Başkanı Barack Obama'nın dış politikasını değerlendirdiği yazısında "George W. Bush'tan kurtulmak yetmedi. Amerika hâlâ kabadayı" diyor.
Yazar Obama iktidara geldikten sonra sivil ölümleri nedeniyle özellikle Pakistan'da büyük öfke kaynağı olan insansız uçak saldırılarının katlanarak arttığını, Guantanamo'daki gözetim kampının hâlâ açık olduğunu, Washington'un Orta Doğu politikasının hiç olmadığı kadar kendi çıkarlarına endekslendiğini belirtiyor. Jones, ABD'nin İsrail'e baskı yapamadığını, Suudi Arabistan'la 60 milyar dolarlık silah anlaşması imzaladığını, Bahreyn'de demokrasi yanlısı gösterileri silahla bastıran yönetime askeri teçhizat verdiğini belirterek şöyle diyor:
"Mesele Obama değil, Amerika'nın gücü. Ama tüm çabalarına rağmen ABD'nin ağırlığı azalıyor. ABD 1991'de küresel hasılanın dörtte birini temsil ediyordu, şimdi bu oran beşte birin altına indi. Mali kriz ekonomik gücün Doğu'ya ve Latin Amerika'ya kaymasına neden oldu. Ve Irak savaşı Amerikan ordusunun itibarına ve yenilmezliğine darbe vurmakla kalmadı, Orta Doğu'da İran'ın gücünü artırdı." (BBC Türkçe)