"Türkiye'de çalışma izni almak Japon firmaları için büyük bir sorun
teşkil ediyor. Örneğin Marmaray projesi bir kamu projesi nihayetinde.
Ancak, firmalar, bu projede çalışmak üzere getirdikleri Japon
mühendisler için hala izin alabilmiş değil.."
İşte Referans Gazetesinin Japonya başkonolos yardımcısı Mitsuru Horiguchi'yle yaptığı söyleşinin tam metni:Türk Japon İlişkilerini ve işbirliği alanlarını değerlendirebilir misiniz?
Türkiye ve Japonya arasında 70'li yıllarda kamu sektöründe başlayan işbirliği, 80'li yıllarda elektronik başta olmak üzere gelişme kaydetti. Turgut Özal döneminde, Türkiye'nin serbest piyasa ekonomisine geçmesi ile ve Sayın Özal'ın Japonya sevgisinden de kaynaklı olarak pek çok Japon şirketi Türkiye ile tanıştı. Çok sayıda Japon firması bu yıllarda Türkiye'ye ürün ihraç etmeye başladı. 90'lı yıllarda otomotiv sektöründe bir işbirliği ortamı yaratıldı. Zaten daha sonra da 98 yılından sonra Japonya'da bir durgunluk dönemine şahit olduk. Daha sonra bildiğiniz gibi ekonomi kendini toparladı ve bugün Japonya dünyanın 2. dev ekonomisi konumunda. Japon ekonomisinin toparlandığı ve eski gücüne kavuştuğu şu dönemde hedeflerimizi KOBİ'lere çevirmeliyiz. Tıpkı Çilek Mobilya'nın yaptığı gibi Türk KOBİ'Ierinin Japonya ile tanışması çok önemli. Artık büyük Japon şirketleri Türkiye'yi oldukça iyi tanıyor diyebiliriz, büyük şirketlerle Türkiye'nin arasında herhangi bir iletişim sorunu yaşanmıyor. Öte yandan Japon KOBİ'leri söz konusu olduğunda durum bundan çok farklı. Bu sefer dil ve anlayışı sorunu gündeme geliyor. İngilizce bilmeyen ve Türkiye ile bağlantı kurma ihtimali düşük olan pek çok KOBİ var. Bu nedenle Japon KOBİ'leri ile iletişim kurabilecek bir komitenin kurulması gerekiyor. Bunu belki de DEİK hayata geçirebilir. JETRO'nun (Japon Dış Ticaret Örgütü) da bu konuda etkin rol oynayabileceğine inanıyorum. Ayrıca, 'Türk şirketlerinin girişimciliği Japon şirketlerinde zayıf kalıyor. Türk şirketleri, yeni bir pazar açılır açılmaz gerek büyük şirketler gerekse KOBİ'ler düzeyinde derhal ticari ilişkilerini geliştirme yoluna giriyor. Oysa Japon şirketleri İki konuda biraz daha detaycı. Uzun vadede ticari ilişkiyi tercih ettikleri için ön araştırmaya çok önem veriyorlar. Örneğin Kazakistan pazarı açılır açılmaz 5000 Türk şirketi ülkede yerini aldı. Bu büyük bir cesarettir. Türk girişimcilerinin en önemli özelliği budur bence.
Sayın Horiguchi, İlk büyük Türk-Japon ortak çalışması olarak bilinen Hasan Uğurlu Barajı da yüksek lisans tezinizin konusu olmuştu. O günlerden bu güne Türkiye'nin geçirdiği evrim konusunda yorumlarınızı alabilir miyiz?
1971 yılında Doğu Karadeniz bölgesinde, Hasan Uğurlu barajı inşaatı için DSİ ile birlikte bir Japon şirketi, Japonya'dan alınan hibe niteliğindeki kredi ile bir baraj inşa etmeye başladı. Projenin bir diğer ortağı da, Doğuş Holding'ti. Bu proje ile Türk ve Japon mühendisleri kavgalar ederek, fikir çatışmaları yaşayarak birlikte çalışmayı öğrendiler ve Türk mühendisleri Japon teknolojisi ve anlayışı ile tanışmış oldu. Daha sonra bu proje, Japonya'da ünlü aktörlerin rol aldığı bir belgesel haline çevrildi. Belgeselin temel hedefi, çeşitli projelerde, iki farklı kültürlerimize adapte olunabilineceğine ve başarıya ulaşılabileceğine işaret etmekti. Bu 35 yıl önce olan karşılıklı etkileşim, Japonya ve Türkiye arasındaki is birliğinin ilk kıpırdanmaydı. İlk Türkiye'ye gelişim 1978 yılındaydı. 30 yıldır Türkiye'yi gözlemliyorum. 30 yıl öncesinde, Türkiye'nin özellikle ekonomik anlamda bu denli aşama kaydedeceğini asla tahmin etmiyordum. Türkiye inanılmaz bir evrim geçirdi. 30 yıl önce Türkiye, profesyonellikten çok uzaktı. İlk geldiğimde ticaret alanında karşılaştığımız en büyük sorun "ambalajlama" konusun daydı. Japonlar için ürünün ambalajı, bazen ürünün kendisinden çok daha önemlidir. Türkiye'de oldukça güzel ürünler vardı ancak, ambalajlama konusunda büyük bir sorun yaşanıyordu. Japonlar kuru meyve, kuru üzüm ithal etmeye düşünürken ambalaj öyle kötüydü ki o ürünü Japonya'da satmak mümkün değildi (hala aynı sebeple Japonya'ya ihraç edemediğiniz ürünlerin var olduğunu biliyorum). Dolayısıyla Japonya'ya satmak için ürünü giydirmek gerekiyordu. Aynı şekilde mermercilikte de kesim konusunda sorun yaşanıyordu. Milimetrik ölçütleri vardır Japonların. Türkiye'de milimetreler sürekli oynuyordu. Yine 1989 yılına kadar Japonya'ya doğrudan uçuşun olmayışı ticaretin önünde duran bir engeldi. Ürünler, Avrupa ülkeleri kanalıyla Japonya'ya aktarım gerçekleştiriyorduk. Bu da maliyetlerin artmasına sebep oluyordu, O günden bu güne Türkiye çeşitli ekonomik alanlarda inanılmaz boyutta önemli adımlar attı.
"2010 yılında Türkiye'de Japonya yılı" ilan edilecek. Bu kapsamda pek çok etkinliğin düzenlenmesi hedefleniyor. Görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
2000 yılımla donemin Dışişleri Bakanı olan İsmail Cem Japonya'ya resmi bir ziyarette bulundu. Buna müteakip 2003 yılında Japonya'da Türkiye yılı ilan edildi Başarılı etkinliklerle geçen 2003 yılının ardından, 3 yıl sonra, yani 2006 yılının Ocak ayında Japonya Başbakanı Junichiro Koizumi Türkiye'ye geldi, Bu temaslardan sonra da Ertuğrul Firkateyni’nin Japonya açıklarında batmasının ve 600e yakın Türk insanın hayatını kaybetmesinin 120. yılı olması vesilesiyle "2010 yılının Türkiye'de Japonya yılı" olmasına karar verildi. 2008 yılından itibaren 2010 Türkiye'de Japonya Yılı ve beraberinde düzenlenecek pek çok etkinliğe yönelik çalışmalar başladı. Yine bu yıl, Japonya'da bunun için bir Yürütme Kurulu oluşturuldu. Toyota'nın Başkanı olan Fujio Cho Yürütme Kurulu'nun Başkanı seçildi. 2009 yılında bu etkinliklerin hem duyurulabilmesi hem de takip edilebilmesi için bir internet sitesi kurulacak. Japonya yılına özgü bir logo oluşturularak. Japonya ve Türkiye merkezli çeşitli sivil toplum örgütlerinden hayata geçirilmesi muhtemel proje önerileri alıyoruz. Bu etkinlik, Türkiye tarihinde, Japonya'nın ilk kez geniş çaplı olarak ve birçok etkinlik yoluyla Türkiye'ye tanıtılması anlamında çok önemli. Turgut Özal döneminden bu yana, ki o dönemde köprü açılışına katılmak üzere 50'yi aşkın milletvekili Türkiye'ye gelmişti, Türkiye'de bu denli büyük bir Japon etkinliği gerçekleştirilmedi. Hem kültürel hem de iş çevrelerine yönelik pek çok etkinlik gerçekleştirilecek. Hedefimiz, genç Türklere de yönelik olarak etkinlikler gerçekleştirmek. Çünkü etkinliklerimizin kalıcı olmasını istiyoruz. Ayrıca, Japonya yılı kapsamında geniş kapsamlı bir İş Kongresi yapılması üzerinde de çalışmalar var. Bu etkinlikler zaman içerisinde daha da somutlaşacak tabi.
Japon şirketlerinin Türkiye'ye yatırım yapmaları için, Türkiye nasıl bir strateji izlemelidir?
11 Ekimde DEİK tarafından düzenlenen Türk Japon İs Konseyi Ortak Toplantısı Arama Konferansında JETRO'nun ifade ettiği gibi, Türkiye her ne kadar
Japonya ile ilişkilerinde dış ticaret açığından bahsetse de Japonya'nın Türkiye'ye ihracat yapması çok önemli. Zira, hiçbir Japon şirketi, tanımadığı bir ülkeye yatırımla girmez. Önce ihracat yapar, ürünlerinin yeni bir pazarda nasıl karşılandığını, ithalatçının perakendecinin nasıl çalıştıklarını ve uzun vadede çalışıp çalışmayacağını anlamaya çalışır. Şayet ürünler yeterli düzeyde alıcı bulabiliyorsa yatırım yapma yoluna da gidilebilir ve ülkeyi (Türkiye'yi) üretim üssü olarak görmeye başlayabilir. İhracat, Japon şirketlerinin ülkeyi tanıma yöntemidir. Bir başka nokta da Japon firmalarının yatırımdan önce iletişimde bulundukları firmalardan sürekli haber almak istemeleridir. Ne yazık ki Türkiye'de bu süreç çok sağlıklı işlemeyebiliyor. Bu da önemli bir engel yatırımın önündeki. Japonca bilen kişilerin de bu aşamada devreye girmesi önemli. Çünkü tüm Japon şirketlerinde İngilizce bilen çalışan bulunmayabiliyor.
Türkiye'de faaliyette bulunan Japon firmalarının karşılaştığı sorunlardan bahsedebilir misiniz?
Türkiye'de çalışma izni almak Japon firmaları için büyük bir sorun teşkil ediyor. Örneğin Marmaray projesi bir kamu projesi nihayetinde. Ancak, firmalar, bu projede çalışmak üzere getirdikleri Japon mühendisler için hala izin alabilmiş değil. O mühendisler, çalışma izni alıp Türkiye'de çalışacak ki, know-how paylaşımı, teknoloji aktarımı oluşsun, Türk mühendislerle deneyimlerini paylaşma imkanı yakalasınlar. Ama ne yazık ki bu konuda henüz bir arpa boyu bile yol alabilmiş değiliz. Meclis'te konunun, kanun tasarısı halinde görüşüldüğünü biliyoruz. Fakat, henüz bir sonuç alınmadı. Japon şirketleri bu konuda gerçekten çok zorlanıyor. İzin için, belgeler Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğine (TMMOB), Çalışma Bakanlığı'na ve Yüksek Öğrenim Kurulu'na (YÖK) gidiyor. Bu da zaman kaybını beraberinde getiriyor. Projesini üretime çevirmek için Japonya'dan gelecek olan mühendislere gereksinim duyan firmalar için zaman çok önemli. Dolayısıyla, Çalışma izni bu firmaların üretkenliğinin önünde önemli bir bariyer oluşturuyor. Bu konuya ilişkin 2006 ve 2007 yıllarında anketler yaptırdık fakat sonuçta hiçbir ilerleme kaydedilemediğini gördük. Bir Japon mühendisin Türkiye'de çalışma iznini alınması aylar sürüyor.