Politika

Arınç'tan 'çekilen' PKK'lılarla ilgili yorum: Cehennemin dibine gitsinler

Başbakan Yardımcısı Arınç, PKK'nın çekilmesine ilgili, 'Gidiyorlarsa, buna bizim sevinmemiz gerekmez mi?' dedi

10 Mayıs 2013 00:15

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, PKK'nın  ülke dışına çekilmesine ilişkin, "Niçin eylem yapmıyorsunuz diye onlara kızacak halimiz mi var? 'Daha karpuz kesecektik deme' imkanımız mı var? Cehennemin dibine gitsinler..." dedi.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Koç Üniversitesi'nde öğrencilerle bir araya geldi. Öğrencilere hitap eden Arınç, siyasi geçmişini anlatarak, "Siyasetle tanışmış ve o günden bu yana da müzmin kronik bir hastalık gibi içinden çıkamamış bir insanım. Gerçi 2015 bizim için de artık siyasetten mecburen ayrılacağımız bir tarih. Bazıları buna çok üzülüyorlar, ama ben çok seviniyorum. Çok yorulduk ve çok şükür bu siyaseti bizden çok daha iyi yapacak çok genç arkadaşlarımız geliyorlar. Onlara fırsatlar, imkanlar tanımak lazım" diye konuştu.

Dilhun Gençdal'ın Doğan Haber Ajansı'nda yer alan haberine göre, siyasete merakı olan gençlerin siyasete gençlik kollarında başlamalarını tavsiye ettiğini belirten Arınç, "Benim içinde bulunduğum partiler ne hikmetse kapatıldı, kendimi zor kurtardım" dedi. Arınç, kadrosunda bulunduğu kapatılan partileri anlatarak, "Eskiden başıma gelenler bu partide de geldi. Bu partinin de, iktidarda tek başınayken kapatılması istendi. 2008'de dava açıldı. bu sefer birinci sanık gösterildim ben. Habuki kötü bir insan da değilim. Ama her kapatma davasında böylesine garip bir şey çıkıyor karşıma. Bereket para cezasıyla kurtardık, parti kapatılmadı. Türkiye'de siyasi partilerin kapatılması kanunlarda Anayasa'da halen var. 12 Eylül referandumunda kesinikle partiler kapatılmasın diye getirdiğimiz Anayasal değişikliği maalesef rağbet görmedi. Bu konudan en çok muzdarip olduğunu söyleyenler bile gelip, olumlu oy kullanmadılar. Bizim oylarımız da yetmedi" diye konuştu.

 

‘AB'yi savunma noktasına gelmek iyi bir dönüşüm'

 

Arınç, YÖK Kanunu'na da değinerek, "YÖK Kanunu'nun değişmesi gündemde. Yeni bir YÖK anlayışının tartışmaya açıldığını da biliyorum. Bu konu üzerine herkes düşüncelerini ifade ederse, sonra Yasama sürecinde biz mükemmel bir kanunla YÖK'ü artık buyurgan, müdahaleci olmaktan çıkarıp, belki üniversitelerin sorunlarına sadece koordine noktasında bakan, onlara daha çok özgürlük tanıyan bir kurum haline getirmiş olacağız" dedi. Geçmişte içinde bulunduğu siyasi partilerin etkisiyle Avrupa Birliği'ne (AB) karşı olduğunu anlatan Arınç, "Ama 2002'den sonra AB'nin Türkiye için önemli bir hedef olduğunu ve AB noktasınada tam üyeliğe gitmenin bence önemli bir vazife olduğuna inandım. Yani AB karşıtlığından, AB'yi savunan bir insan noktasına gelmek bence iyi bir dönüşümdür" dedi. Arınç, yeni Anayasa konusunda ise şunları söyledi: "82 Anayasa'sının geçici 15'inci maddesi darbeyi yapanlara meşruiyet sağlıyor ve onları sorumsuz kılıyordu. Ben parlamentoda bunları yaşadım. Önce onun bir fıkrası kalktı, en son da 12 Eylül 2010 referandumunda tamamen kaldırıldı. Tamamen kaldırılınca da şimdi iki yaşlı insan bu darbeyi yapmak suçundan mahkemede yargılanıyor. Evet, hakimlerin önüne çıkacak kadar sağlık durumları iyi değil. Ama hem Kenan Evren, hem de yanında Tahsin Şahinkaya bir iddianamede sanık sıfatıyla bugün yargılanıyorlar. Dolayısıyla o Anayasa'yı yapanların yargılandığı bir Türkiye'de ve artık darbelerin izlerinin silinmesi gereken bir Türkiye'de meclisin kendi iradesiyle bir Anayasa yapması lüks değil, bence asıl bir görev. Yapabilecekler mi? Göreceğiz."

 

Seyyar mangalar

 

Konuşmasının ardından öğrencilerin sorularını da yanıtlayan Bülent Arınç, bir öğrencinin konferans öncesi alınan güvenlik önlemlerini eleştirerek, "Güvenlik endişeleriniz olabilir, ama biz Koç Üniversitesi olarak biz burada çok fazla lider ve politikacı ağırladık ve hiç bir şekilde bi X-Ray cihazıyla karşılaşmadık. Eğer gençlik gerçekten gelecekse, biz biraz daha güvenilmiş olmayı beklerdik" sözleri üzerine, "Bu bizi de sıkan bir konudur. Benimle ilgili değil. Ama güvenlik güçleri bazı ihbarlar, düşüncelerle bu şekilde tedbirler almış olabilir. Türkiye'de yaşıyoruz. Üniversitelerimizin halini biliyoruz. Bunların içerisinde Koç Üniversitesi'nin çok özel bir yeri var. Ben bu tür protestolarla, şunlarla, bunlarla karşılaşmamış bir insan değilim. Her gittiğim yerde de bu protestolara demokratik demokratik bir hak olarak bakıyorum. Ancak bir noktaya kadar. Bu aynı zamanda salonda bulunan insanların da dinleme özgürlüğünü engellememeli ve bir fiili saldırıya dönüşmemeli. Yoksa herkes herşeyi beğenecek, alkışlayacak diye bir kural yok. Ben, şu veya bu sebeple hakkıda tehdit iddiaları bulunan bir insanım. Araya karışmış veya kötü maksatlı bir insanın bir şeyler yapmış olmasından endişe duymuş olan kaymakamımız, emniyet müdürümüz olmuştur. Benim talimatımla olmamıştır. Sizi rahatsız ettikleri için ben onlar adına sizden özür diliyorum. Türkiye'de 174 üniversite var ve bu üniversitelerin pek çoğunda da kümelenmiş, hatta seyyar mangalar olarak hareket eden, ortalığı toz duman etmek için, rencide etmek için insanları, taciz etmek, mahcup etmek için kümelenmiş birileri bulunabilir" diye konuştu.

Arınç, milletvekillerinin haklarını genişleten tasarıda gözlenen uzlaşmanın Anayasa yapımında neden ortaya konulmadığı yönündeki soruya, "AK Parti'nin düşüncesi sivil, çağdaş, yeni bir anayasa yapmak. Kısa, öz anayasa olsun, etnik kimliklere fazla vurgu yapılmasın, kucaklayıcı olsun, farklılıkların zenginlik oarak belirlendiği bir anayasa olsun. Şimdi bu anayasanın içerisinde 4 tane madde var ki, bu maddelerin değiştirilmesi, teklif bile edilmesi mümkün değil. Bunlar, değiştirilemez maddeler olarak kaldı. Ben AK Parti adına, 'Kırmızı çizgimiz yok' diye ifade ettim. Ama her parti, 'Şunlar, şunlar, şunlar bizim kırmızı çizgimizdir' diye yola çıktı. Bir baktık ki, her yer taraf kıpkırmızı olmuş. Kardeşim yeni bir anayasa yapıyoruz" dedi.

 

‘Terörist bildiğiniz insana...'

 

Çözüm sürecine ilişkin bir soru üzerine ise Arınç, 4 aydır Türkiye'de karakolların basılmadığını, şehit cenazeleri gelmediğini, sokakta bombaların patlamadığın, karnında çocuğuyla Batmanlı kadınlar can vermediğini söyleyerek, "Onlara dışarıdan verilen talimat 'Şunu yapacaksın. Yapamadığın takdirde buraya dönersen, biz seni öldüreceğiz' talimatıdır. Yüksekova'da, Van'ın bazı ilçelerinde böyle olmuştur. Alan hakimiyeti veya kurtarılmış bölgeler bir paçavrayı sallandırmak için binlerce insan gönderilmiştir, karşılığı da verilmiştir. Çekilirlerken, suikast, bombalama, şu, bu, birbirlerini yediler, biraz da başkaları işin içine karıştı, tekrar örgüt eylem yapma kararından vazgeçmedi. 2002'den sonra, biz geldiğimizden itibaren örgüt, bazen çok bazen az eylemlerine devam etti. Yüzlerce binlerce şehidimiz, gazimiz var. Bunların içerisinde sadece güvenlik güçleri değil, kadın, çocuk, masum insanlar da var. Bu bataklık kurumadıktan sonra da terör mutlaka başka ülkelerde olduğu gibi her zaman kendisini hissettirecek" diye konuştu.

Arınç, şehit cenazelerine katıldığını anlatarak, şunları dile getirdi: "Benim oğlum şehit oldu, bütün gençler şehit olsun", eli, ayağı kopmuş, gözü çıkmış hiçbir gaziden "Madem ki benim gözüm çıktı, elim koptu, kolum kırıldı, herkesin gözü çıksın, herkes bir tarafından eksik olsun" ifadelerini duymadığı aktardı. "Bunu yapanların cezasını verin", "Öyle bir çözüm bulun ki bundan sonra kimse ağlamasın" denildiğini söyleyen Arınç, "İstihbarat, eylem ve operasyon konusunda asker, özel harekat, hepsi en önemli işleri yapıyorlar ve bugüne kadar yakalanmayan yakalanıyor, kimisi de etkisiz hale getiriliyor. Etkisiz hale getirilen terörist sayısı olarak 2012 yılının rakamı bin 400'e yakındır. Bu övünülecek bir şey mi, bu sayıları vermek insanı ferahlatıyor mu? Hayır, o noktada da değilim. Terörist bildiğiniz insana bu kadar zarar verdirmişsiniz ama iş bitmemiş. İş, sokağa kadar gelmiş dayanmış, ölümüne cinayet yapmaya dayanmış. Demek ki sayıları azalsa da bu eylemlerin devam edeceği görülüyor. Devrimci halk savaşı, şusu, busu, 2010, 2011, 2012 hedefleri, 2012 final yılı onlara göre ama bu zayiatlarla finali kendileri yapma noktasında kaldılar. Bu eylemleri, terör hareketlerini sonlandırmak için sadece güvenlik önlemleriyle değil, ekonomi, siyasi, toplumsal bazı noktalarda da gelişmeler olsa, faydası olmaz mı? Bize göre olur. Kültürel haklar, bir insanın kendi kimliğini rahatlıkla ifade etmesi, anadilin öğrenilmesi noktalarında da bazı haklı talepler red ve inkar edilirken geçmişte, bugün karşılansa, bunun elbette bize bir getirisi olmaz mı? Örgüt de zor durumdaysa -biz böyle hissediyoruz- dış destekleri azalıyorsa, içeride de halkın onlara nefreti giderek artmışsa, zayiatları giderek çoğaldıysa, bu işten bir ölçüde kaçmayı, uzaklaşmayı, ayrılmayı temin edecek noktaya gelmişlerse, acaba Öcalan'dan istifade etmek, mümkün değil mi? Öcalan'dan istifadeyi ben yapmadım, Başbakan da yapmadı. Bununla görevli olan kurum Milli İstihbarat Teşkilatı. İstihbarat, geçmişte de hükümet yetkililerinin, askerlerin, güvenlik güçlerinin irtibat kurduğu adamla terörü bitirme noktasında bir temas kurdu. Bu temas gelişti."

 

‘Cehennemin dibine gitsinler'

 

Sürecin sonlanmasının önemine işaret eden Arınç, "Çok nazik bir işin içindeyiz. Nerede kopacağını bilemediğimiz, nerede tersine döneceğini tahmin edemeyeceğimiz bir noktadayız. İyi niyetle yola çıktık. Örgütün silah bırakması, buradan gitmesi bizim için önemlidir. Türkiye'de herkes huzur hissetmeye başlamışsa, Cudi Dağları'na artık piknik yapmaya gidenler oluyorsa, Munzur kenarlarında insanlar daha özgür yaşadıklarını hissedebiliyorlarsa, Hakkari'nin sokakları adeta bir bahar havası yaşıyorsa, sadece İstanbul'da, İzmir'de, Bursa'da değil, her yerde bu huzurdan dolayı bir sevinç meydana çıkmışsa, buna sevinmemiz lazım. Kötü bir şey yapmıyoruz ki. Yine güvenlik güçlerimiz işlerinin, görevlerinin başında. Yine eylem yapmaya kalkarlarsa, önce önlemeyi sonra da hesabını sormayı kendilerine vazife biliyorlar. 'Niçin eylem yapmıyorsunuz?' diye onlara kızacak halimiz mi var? 'Niye gidiyorsunuz, daha karpuz kesecektik' deme imkanımız mı var? Cehennemin dibine gitsinler. Gidiyorlarsa, buna bizim sevinmemiz gerekmez mi? Şehitlerimizin yasını tutalım ama her gün bunları söyleyerek, alacağımız hiçbir nokta yok. Özgür, birlikte, kaynaşmış bir ülke olarak, etnik farklılıkların bir zenginlik olduğu, bin yıldan beri bu topraklarda birlikte yaşadığımızın bilincine varacaksak, bundan sonra silahlara veda edilecekse, 'Silahlar sussun, artık siyaset, fikirler konuşsun' diyen bir adama, 'Sen böyle deme, eylemlere devam diye talimat ver' diyecek halimiz mi var? Geldiğimiz nokta, iyi bir nokta. Çok daha güzel günler göreceğiz, güneşli, güzel günler" dedi.