14 Aralık 2011 02:00
T24- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, kamuoyunda şike yasası olarak bilinen sporda şiddet yasası ile ilgili endişelerini muhafaza ettiğini belirterek, "Yeniden getirmeye cesaret edemezler" şeklindeki sözlerini "affedilmez bir hata" olarak niteledi.
Arınç, CNN Türk televizyonunda katıldığı canlı yayında Nilgün Balkaç’ın gündemdeki konulara ilişkin sorularını yanıtladı. Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sağlık durumuyla ilgili bir soru üzerine, Pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplantısıyla başlamak istediğini belirterek, ''Ama kısmet olmadı. Biz daha çok dinlenmesini ve inşallah daha iyi sağlıkla çalışmalarına başlamasını arzu ettik. Ama umuyorum yarından itibaren Ankara'daki mesaisine başlayacak'' dedi.
Sporda şiddet ve düzensizlik konusunun sadece Türkiye'nin değil, bütün dünyanın sorunu olduğunu dile getiren Arınç, bu süreçte yaptığı açıklamaları şöyle özetledi:
''Ben 3 Ekim'de bu konuyla ilgili ilk konuşmayı yapan kişiyim. Manisa'da il başkanlığında basın toplantısı yapıyorum. Hiç benim de aklımda yokken bir gazeteci soruyor, 'Bu kanunun değiştirilmesi düşünülüyor ne diyorsunuz?' diye. 'Şahsen olumlu bulmam. Çünkü bu kanun uygulanması için yapıldı. Etik bulmam' diyorum. Bunun üzerine gazeteler beni destekleyen teşvik eden sözler söylüyorlar. Daha sonra Başbakanımız da 'bu kanun daha yeni çıkarıldı, bu da nereden çıktı' dercesine birkaç cümlelik bir beyanda bulunuyor. Daha sonra aradan zaman geçiyor, bana 1 Aralık'ta bir yerde soruyorlar. Ben de 'uygulanmamış bir kanunun hemen değiştirilmesini etik bulmam. Çünkü bunun değiştirilmesini isteyenler 3 ay önce de alkışlıyorlardı. Biz oyuncak mıyız?' anlamına gelen bir şey söylüyorum. Ondan sonra 3 Aralık'ta Eskişehir'deyim. Cumhurbaşkanımızın veto ettiği söyleniyor ve benim kanaatimi soruyorlar. Ben de olumlu buluyorum; gerekçesine aynen katılıyorum. 'Bir daha Meclise geleceğini ve tekrar çıkacağını düşünmüyorum' diyorum.''
‘Cumhurbaşkanı’nın gerekçesi; orantısızlık’
Cezaları indiren değişiklik teklifinin 4 partinin ortak teklifi olarak Meclise sunulduğunu hatırlatan Arınç, şöyle devam etti:
''Tasarı olarak gelirse ben hükümet içinde konuşur; görüşlerimi ifade ederim'' dedim. Tasarı olarak gelmedi. Gelmemesi de çok doğal, çok doğru, O zaman benim AK Parti Grubu'nun bir üyesi olarak meseleye bakmam lazım. Şimdi burada bir ifrat var bir de tefrit var. İfrat en fazlası tefrit de en düşüğü anlamında Osmanlıca tabir. İki düzenlemeye baktığımızda birisinde ceza çok yukarılarda. Diğerinde de çok düşük. Doğrusu üzerinde durulmalıydı. Ama herkes kabullendi; alkışladı. Sonra bu çok fazla oldu diye bu sefer de en düşük ceza önerileriyle bu teklif geldi. Sayın Cumhurbaşkanımızın gerekçesi de orantısızlık. Suçun karşılığında verilen cezanın caydırıcı ve ölçülü olması lazım. O zaman Meclisin caydırıcı ve ölçülü olma prensiplerini yeniden göze alıp geri gönderildikten sonra yeni bir düzenlemeyle belki iade etmekti.
Ancak siyasi karar bunun aynen iade edilmesi şeklinde oldu. Şimdi ben düşüncelerim itibarıyla baştan bu yana kendisine güvenilen, kendisine saygı duyulan veya kendim kendime saygı duyacaksam ben halen endişelerimi, düşüncelerimi muhafaza ediyorum. Neden muhafaza ediyorum? Madem ki o zaman alkışlarla kabul edilen bu kanun şimdi tu kaka ediliyorsa o zaman yeni baştan dikkate alıp şike şiddet ve diğer konularda hem caydırıcı unsurları dikkate almamız lazım hem de ceza adaleti bakımından ölçüyü dikkate almamız lazım.''
Arınç, ''Peki acaba bu süreçte ne oldu?'' sorusu üzerine de şöyle konuştu:
''Sayın Bahçeli, ben Endonezya'ya hareket etmeden önce Sayın Cumhurbaşkanının veto etmesine tepki gösterip, 'Sonuna kadar arkasındayız' dedi. CHP'den de aynı tepki geldi. O zaman AK Parti Grup Başkanvekillerimiz Nurettin Canikli ve Sayın Elitaş konuşma yapıp, 'Biz aynen iade edilmesini istiyoruz' dediler. Şimdi Meclisteki oylama sonuçlarına bakınız. 'Sonuna kadar arkasındayız' diyen CHP'nin 135 milletvekilinden 10'da 1'i oy kullanmış. Popülizm yapan bir siyasetçi olsam 'CHP'nin 10'da 9'u bu kanuna karşı. O gün oy kullanmamışlar' diyebilirim. MHP'nin de 52 milletvekili var. Grup Başkanvekilleri bar bar bağırıyor: Sonuna kadar arkasındayız. Cumhurbaşkanına ders vereceğiz. Ama 52 kişiden 12-13 kişi oy kullanmış. Yani ben diyebilir miyim 10'da 7'si bu kanuna karşı diye. Ama AK Parti Grubu, Grup Başkanvekillerinin sözüne uygun parti olarak hareket etmişler ve 326'nın neredeyse 230'u gelmiş 'evet' oyu kullanmış.''
'Grup Başkanvekili Grup Başkanını temsil eder'
''Siz oylamada, burada olsaydınız?'' sorusu üzerine Arınç, şunları kaydetti:
''Burada olsaydım ayrı bir konu. Onu da söylerim. Bunlardan kaçacak bir insan değilim. AK Parti içinde bu vardır. Bu bizim zenginliğimizdir. Bakın prensipleri ortaya koyalım. Bizim Genel Başkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dır. Sayın Recep Tayyip Erdoğan, hükümetin ve bakanlar kurulunun başıdır. Ayrıca AK Parti Grubu'nun da başkanıdır.''
AK Parti kurulduğunda Erdoğan'ın milletvekili olmadığı için grup başkanı kendisinin olduğunu anımsatan Arınç, şunları söyledi:
''Çünkü ona göre bir seçim yaptık biz. Grubun başkanı olunca grup başkanvekilleri de vardır. Onun adına hareket eden insandır. Şimdi eğer tasarı olarak bakanlar kurulunda konuşulsaydı ben bu düşüncelerimi ifade ederdim, ama çoğunluk derse ki 'Bu kanun doğrudur'... Ona da imza atar kararnameyi de gönderirdik tasarı olarak. Grup Başkanvekili imza attıysa bir kanun teklifine, siyasi partiler disiplinli kuruluşlardır, o genel başkanımızı, grup başkanımızı temsilen imza atmış demektir. Dikkat ederseniz dört imza da partilerin grup başkanvekillerinden. O zaman AK Partili milletvekilleri şunu düşünecekler; bu grup başkanvekilinin imzasına sahip çıkmalıyız. Başka türlü hareket edemezler.
Düşüncelerini ifade ederler, ama bu kanunun çıkması için de oy kullanırlar veya bir başka yöntemle bu kanunun çıkmasını engellemezler. Bu milletvekillinin bileceği bir iştir, ben bu süreç içinde yoktum. Olsaydım nasıl yapardım, bu Nasreddin Hoca'nın sözüne benzer biraz, ama yoktum. Bugün düşüncelerimi aynen ifade ediyorum.''
'Kendimi affetmiyorum'
''Peki bu kanun neden çıktı? Benim bu süreç içerisinde bir tek yanlışım var; o da çok büyük bir yanlış, kendimi affedemiyorum'' diyen Bülent Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bütün söylediklerimin arkasındayım, ama 5 dönemdir parlamentoda olan, 5 yıl Meclis Başkanlığı yapmış bir insan olarak benim, 'Bu kanunu bir daha getirmeye cesaret edemezler, bu Meclisten bu kanun çıkmaz' sözünü söylemem bağışlanmaz bir hatadır. Açık yüreklilikle söylüyorum. Türkiye'de yasama yetkisi Meclise aittir. Ben yıllarca Meclisin yasama yetkisini savunmuş bir insanım. Anayasa Mahkemesine karşı savundum, Sayın Sezer'e karşı savundum. Bırakın Meclis yasa yapsın, Anayasa Mahkemesi kararları bunu engelliyor. 411 oy ile Anayasa'nın 10 ve 48. maddeleri değişiyor, MHP ile işbirliği yapmışız, Anayasa Mahkemesi bunu, 411 oyu kabul etmiyor, şekilden bakacağı işe esastan bakıyor, iptal kararı veriyor. Ayağa kalkanlardan birisiyim 'Ne hakla Meclisin yasama yetkisine müdahale ediyorsun' diye. Şimdi kendim aynı şeyi yaptım. Onu düşünmedim tabii. Ben doğrudan bunun etik olmadığını, zamansız olduğunu, orantısız, ölçüsüz bir sistem getirdiğini düşündüğüm için, Cumhurbaşkanının da geri gönderme gerekçesini büyük bir sevinçle karşıladım. Zannettim ki bütün milletvekilleri parlamentoda, hatta özellikle muhalefet partileri 'Ne kadar iyi oldu, Cumhurbaşkanı bizi bu yükten kurtardı. Biz çıkarmıştık, ama geri döndü; bunun kapağını bir daha açmayalım' diye düşünürler zannetmiştim.''
''İçinize sinmeyen bir şeye 'evet' demek çok çelişkili olmayacak mıydı?'' sorusuna Arınç, ''Bu, Mecliste olur'' yanıtını verdi.
Meclisin yasama yetkisini farklı şekillerde kullanabileceğini dile getiren Arınç, şunları belirtti:
“Yasama yetkisini kullanırken Meclis, bunu dengeleyecek başka bir yargısal denetimi de içine koymuştur. Benim onu bilerek büyük bir heyecanla ve sevinçle onu söylememem gerekirdi. Yani 'cesaret edemezler' veya 'Bir daha bu Meclisten geçmez'. Neler görmüş bir insanım ben; keşke onu düşünebilseydim. 'Bu meclisten bu da çıkabilir' diye aklıma gelse, bu iddialı cümleyi kullanmasaydım.''
Yaşanan süreçte Başbakan Erdoğan'ın istirahatli olduğu hatırlatılarak, ''(AK Parti içinde üç ayrı grup var) denildi, bu gruplardan biri olarak sizin isminiz söylendi. 'AK Parti içinde sorun var, Başbakanın yokluğu ile o sorunlar ortaya çıktı. AK Parti altındaki sandalyeyi tekmeliyor' denildi. Bunlara ne diyorsunuz?'' sorusu üzerine Arınç, ''Bunların hiçbirisi ciddi değil'' dedi. Arınç, şunları kaydetti:
Ben, Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımızla ilgili bugüne kadar yazılmadık şey kalmadı. 'Bunlar birbirlerine şöyle düşecekler, böyle düşecekler' diye. Bu meseleden dolayı biz birbirimize hiç düşer miyiz? Bu sinek ısırığı kadar basit bir iş. Biz geçmişte neler gördük, neler yaşadık. Birbirimizi seviyoruz, birbirimize güveniyoruz.
… Birbirimize güvenimiz sonsuzdur. Ben sözlerimden dolayı bir yanlışlık yaptıysam bunun neticesine katlanırım, ama Meclis Başkanlığım, onun öncesi ve sonrasında partime zarar verecek, genel başkanıma, başbakanıma zarar verecek hiçbir sözü söylemedim. Söylediysem de yerine göre düzeltmesini bilmişimdir. Biz bunlardan dolayı güç kazandık.”
‘Erdoğan’a biat etmemiş bir adamım’
Arınç, ''Recep Tayyip Erdoğan'a biat etmemiş bir adamım. Bizim partimizde biat kültürü yok. Bunu herkes bilsin'' açıklamasıyla ilgili soru üzerine Arınç, bugüne kadar kendilerini suçlayanların hep dini argümanlar kullandığını belirterek, Osmangazi kogresinde yaşananları şöyle anlattı:
''Çok başarılı bir ilçe başkanımız var ama bu dönem o ilçe başkanı olmayacak, başka bir arkadaş adaylığını koydu. Bir veda konuşması yapıyor. Çok duygulu bir veda konuşması. Bursa açısından o ilçenin bir özelliği var. Bütün basın da acaba burada ne olacak diye merak içinde oradalar. Arkadaşımız başbakanımızı nasıl sevdiğini, saydığını anlatırken düz bir cümle kuruyor; 'Ben Tayyip Erdoğan'a biat etmiş bir insanım. O ne derse onu yapmaya bundan sonra da devam edeceğim.'
Daha sonra konuşma sırası bana geldi. Ben arkadaşımızı övdüm. Bütün görevlere layıktır. Osmangazi'de AK Parti çok başarılı oldu. Bu başarıda Refik Özen arkadaşımın da çok katkısı var. Bundan sonra da her göreve layıktır ama bir cümlesi yanlış anlaşılabilir diye başladım. Dedim ki biat, dini bir kavramdır. Geçmişte biz bu açıdan çok suçlandık. Aslında sen şunu söylemek istiyorsun 'ben Tayyip Bey'i çok seviyorum. Bugüne kadar Tayyip Bey'in peşinden ayrılmadım. O hangi çizgiyi gösterirse ben orada siyaset yapacağım. Doğru mu?' dedim. Başıyla 'Evet' diye işaret etti ama senin kullandığın kelime yanlış. Biat etmek bizim anlayışımızda böyle bir şeydir. Bizim partimizde biat kültürü yok, tüzüğümüzde, programımızda yok. Ey Refik kardeşim, aklını başına al, bir daha böyle bir şey kullanma. Daha inandırıcı olsun diye kendimden örnek verdim. Yıllardır Erbakan ile birlikte oldum. Ama o zaman söylendiği gibi ben Erbakan'a da biat etmemiştim. ''
© Tüm hakları saklıdır.