Hilal Kaplan
(Yenişafak, 23 Temmuz 2012)
Arakan. Çilesi bitmeyen Müslümanların diyarı... "Budist kimliğimize halel getirirler" endişesiyle katliamlardan katliam beğenmiş, evlerini terk etmeye zorlanmış; çalışmaktan evlenmeye kadar tüm vatandaşlık hakları ellerinden alınmış bir Müslüman topluluk (Rohingya Müslümanları) yaşıyor Arakan'da...
Muhacir olup Bangladeş'e sığınmaya çalıştılar ama orası da kapılarını kapayınca bir yanlarında körfez, diğer yanlarında faşist cunta rejimi kalakaldılar. Son bir ay içinde 1.500 Müslümanın canına kıyıldığı söyleniyor. Katliamların hâlâ devam ettiği haberlerine ek olarak insanlığımızdan utandıran esfeli safilin eseri fotoğraf kareleri geliyor.
Yıllardır bölgeye insanî yardımda bulunan İnsani Yardım Vakfı'nın (İHH) açıkladığı Arakan Raporu'ndaki tesbit ve kısa-uzun vadeli çözüm önerileri şöyle:
Arakan'da geçmişi çok uzun yıllara dayanan dinî ve etnik gerekçeli şiddet olaylarının artarak devam ettiği ve bir politika olarak resmen desteklendiği görülmektedir.
Bölgede meydana gelen son olaylar 1.000'den fazla Müslüman'ın hayatını kaybetmesine 90.000'den fazla Müslüman'ın da evsiz kalmasına sebep olmuştur.
2014 yılında Burma'da yapılması planlanan seçimler için bu yılın sonlarına doğru seçmen listelerinin belirlenecek olması, Müslümanlara yönelik son saldırıların altında yatan sebeplerin başında gelmektedir. Seçimlerden önce Arakan'daki Rohingya nüfusu azaltılarak seçimlerde Budistlerin etkin olması hedeflenmektedir.
Burma yönetiminin Arakanlı Müslümanlara uyguladığı sistemli şiddet, soykırım niteliğindedir. Arakan'da insanlığa karşı büyük bir suç işlenmektedir. BM ve uluslararası insan hakları kuruluşlarının Burma hükümetine Müslümanlara yönelik baskılarını sonlandırması için çağrıda bulunmaları gerekmektedir.
Arakanlı Müslümanlar karşı karşıya kaldıkları şiddet sarmalından kaçmak için komşu ülkelere sığınmaktadır. Bangladeş'te 28.000 kayıtlı, 500.000 kayıtsız Arakanlı mülteci bulunmaktadır.
Burma; Çin, Amerika ve Rusya tarafından stratejik bir bölge olarak görülmektedir. Çin, sınır paylaşımı olan bir ülkede Amerika'nın etkin olmasına müsaade etmek istememektedir. Amerika ise Çin ile yaşanacak olası kriz durumlarına karşı Burma'da etkin rol oynamak istemektedir.
Bu koşullar altında, Arakanlı Müslümanların sorunlarının çözümü, Burma'daki diğer etnik grupların ve Burma muhalefetinin sorunlarının da çözülmesinden geçmektedir. Bu ise ancak Burma'daki baskıcı yönetimin son bulması ve ülke içerisindeki etnik gruplara baskıdan uzak, hür bir ortamın sağlanması ile mümkündür. Aksi takdirde, başta Bangladeş olmak üzere çeşitli ülkelerde bulunan Arakanlı mültecilerin ve Arakan'da var olma mücadelesi veren Müslümanların temel haklarına yönelik tehditler sürecektir.
Burma'nın 1982'de kabul ettiği Vatandaşlık Kanunu'yla kendi topraklarında yabancı kabul edilen ve bu ayrımcılığın en belirgin ifadesi olarak farklı kimlik kartları verilen Müslüman Rohingyalar, Burma vatandaşı oldukları kabul edilmelidir. Müslümanların kendi köylerinden zorla çıkartılarak yerlerine Budistlerin yerleştirilmesi ve zorla çalıştırılmaları gibi uygulamalara son verilmelidir.
Burma yönetiminin ekonomik, siyasi ve askerî ilişkilerine dikkat çekilmesi ve bu rejimin zulmünü sürdürmesini sağlayan kaynakların kesilmesi için gerekli çalışmaların yapılması önem arz etmektedir.
Uluslararası toplumun Burma üzerindeki baskısı stratejik çıkarlarından bağımsız olmasa da, Burma cuntasının yerine özgürlükçü bir yönetimin gelmesi Arakan'da yaşayan ve başta Bangladeş olmak üzere çeşitli ülkelerde mülteci ya da yasa dışı göçmen olarak bulunan Müslümanları bir nebze olsun rahatlatacaktır.
Uluslararası toplum acilen Burma'da yaşanan zulmü durdurmalıdır. Bu gerçekleşene kadar ülkeler Burma ile ekonomik ilişkilerini durdurmalıdır.
Ülkenin başta değerli taş rezervi olmak üzere doğal kaynaklarının kullanım yetkilerinin bazı politikalarda araç olarak kullanılmasının önüne geçilmelidir.
İslam ülkeleri Arakanlı Müslümanların uğradığı zulme karşı sessizliklerini bozmalı ve gerekli tepkiyi ortaya koymalıdır. İslam âlimleri bu konuda Müslüman topluma öncülük etmeli ve Müslümanların bu zulüm karşısındaki sorumluluklarını hatırlatan açıklamalar yapmalıdır.
Türkiye, Arakanlı Müslümanlara uygulanan zulmün önlenmesi için çeşitli platformlarda girişimlerde bulunmalıdır.
Uluslararası yardım kuruluşlarının Arakan içerisinde ve mülteci kamplarında yardım dağıtabilmeleri garanti altına alınmalıdır.
Burma sınırları içerisinde kalan alan, sivil insan hakları örgütlerine ve uluslararası gözlemcilere açılmalıdır.
Dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan Budistler Burma'daki zulmü durdurmak için harekete geçmelidir.
Yukarıda zikredilen ve son olaylarda da görülen insan hakları ihlallerinin son bulması ve sorumlularının cezalandırılması uluslararası topluluğun sorumluluğundadır.
***
Türkiye'nin Arakan'a ilişkin inisiyatif alması, hiçbir şey için değilse bile, bugüne kadarki politik söylemlerinin tutarlı olduğunu göstermesi bakımından şarttır. "Nerede bir haksızlık varsa..." mottosu altından kalkması zor olsa da ümmete ve insanlığa verilmiş bir sözdür.
Geçtiğimiz Ramazanı Şerif'te, Somali için âdeta seferber olmuştuk. Ancak oradaki durum Arakan'a nispetle oldukça 'apolitik'ti. Suriye meselesi ve PKK sorunu arasında bunalan bir Türkiye'nin Arakan'daki ateşe el uzatmaktan çekinmesi bazılarınca anlaşılabilir; hatta "yurtta sulh, cihanda sulh" kafasından kurtulamayan bazı 'liberalleri' belki sevindirebilir. Ancak mahşer yerinde sadece devlet yetkililerimize değil, bize de "Ümmetin bir parçası kan ağlarken sen ne yaptın?" diye sorulmasına engel olmayacaktır.