Ortadoğu Teknik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Hüseyin Bağcı, “Aslında, Türkiye’nin IŞİD politikasında büyük bir değişiklik yok” diyor ve IŞİD’in Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’na baskın yapıp, 49 diplomatik personeli rehin aldığını hatırlatıyor:
“Rehineler tam 101 gündür ortada yoktu. Bu süreçte Türkiye’nin bağırıp çağırmasını beklemek anlamsız olacaktı. Rehineler serbest kaldıktan sonra kendini de uluslararası politika anlamında serbest hisseden Erdoğan, diplomatik çıkarların nerede olduğunu açıkça bildiğini gösterdi ve bunun için de BM Genel Kurulu'nu seçti, tüm dünyaya konuştu.”
Türkiye’nin IŞİD’e karşı sesinin tonunu düşük tuttuğu dönemde eleştirilerin hedefinde olmasının da ‘normal’ olduğunu söyleyen Hüseyin Bağcı, şöyle konuşuyor:
“Aslında IŞİD’in temelde Türkiye için de büyük bir tehdit olduğunun Ankara farkındaydı. Tam sesini yükseltecekti, rehine krizi yaşandı. Kriz sürerken, ses tonunu yükseltmek mümkün olmadı. Ama kriz bittikten sonra Türkiye, uluslararası çıkarların nerede olduğunu gördü. Ya tek başına olacaktı ya da Batılı müttefiklerle hareket edecekti. Erdoğan işe doğrudan el attı, IŞİD’in elinin kanlı olduğunu söyledi. Böylelikle Ankara’nın IŞİD politikası da kendini açıkça göstermeye başladı.”
Hüseyin Bağcı; Batılı ülkeler Arap müttefikleriyle IŞİD’in üzerine giderken, Türkiye’nin de mutlaka ‘savaşta’ yer alacağını, tersini beklemenin ‘imkansız’ olacağını vurguluyor ve “Aslında sınırda olan bitenlere bakıldığında Türkiye’nin zaten IŞİD’le mücadeleye her türlü askeri katkıyı verdiğini görmek mümkündür. Uçaklar, IŞİD’i vurmaya giderken İncirlik de bomboş durmamaktadır” diyor.
Politika değişti
Ekonomi ve Dış Politikalar Araştırma Merkezi Başkanı Sinan Ülgen ise Erdoğan’ın IŞİD’i ilk kez ‘eli kanlı terör örgütü’ olarak tanımlayarak Ankara’nın politikasında önümüzdeki dönemde ‘ciddi değişiklikler’ olacağının işaretini verdiğini söylüyor. Ülgen, Erdoğan’ın bu konuşmasının hemen öncesinde de “IŞİD’le mücadeleye hem askeri hem siyasi destek veririz” açıklamasında bulunduğunu hatırlatıyor ve bu sözlerin ne anlama geldiğini şöyle özetliyor:
“Erdoğan’ın bu açıklamaları Ankara’nın IŞİD konusunda daha da sertleştiğinin, sertleşeceğinin ve Batılı müttefikler ile onlara destek veren Arap ülkeleriyle hareket edeceğinin açık göstergesidir. Bu politika değişikliğinin nedenleri de açıktır. Birincisi; rehinelerin kurtarılması Türkiye’nin elini rahatlatmıştır. İkincisi; IŞİD’e destek vermekle suçlanan Türkiye’nin imajını kurtarmak gerekmiştir. Erdoğan, özellikle Batılı ülkelerden Türkiye’ye yapılan baskılara son vermek için Türkiye’nin IŞİD’e bakışını çok net ve sert sözlerle açıklama gereği duymuştur. Üçüncüsü; Türkiye, IŞİD’in aslında Amerika ya da diğer ülkelerden çok kendisi için tehdit olduğunu fark etmeye başlamıştır”
Türkiye’nin bu politika değişikliğinin de yeni sonuçları olacağının altını çizen Ülgen, onları da şöyle anlatıyor:
“Türkiye, bundan böyle daha sık ve ağır bir şekilde IŞİD saldırılarının hedefinde olacaktır. Bunun için de devletin yeni bir güvenlik değerlendirmesine gideceği açıktır. Bu süreçte Kürt sorunuyla ilgili politikalar yeniden gözden geçirilecektir. Bölgedeki Kürtlerin durumu ne olacaktır, Ankara IŞİD’le savaşan peşmergelerle nasıl bir işbirliğinde olacaktır, çözüm süreci Türkiye’yi nereye götürmektedir. Bu sorular önümüzdeki dönemin sorularıdır.”
BM’ye niye sert çıktı ?
Erdoğan, BM’deki konuşmasında sadece IŞİD için söylediği sözlerle değil Birleşmiş Milletler’in 5 daimi üyesine dönük sert çıkışlarıyla da dikkat çekti. Peki; “Dünya 5’ten büyüktür. BM nerede? BM, küresel sorunlara çözüm üretmekte, müdahale etmekte geç kalıyor” diyen Erdoğan’ın bu çıkışları ne anlama geliyordu? Hüseyin Bağcı bu söylemin bir ‘ilk’ niteliği taşıdığını söylüyor ancak “Sadece iç kamuoyuna dönük, uluslararası diplomaside pek de anlamı olmayan bir içerik” taşıdığını dile getiriyor:
“Özünde çok cesaretli bir konuşma. Dış politikamız açısından devrim bile diyebiliriz. Ancak hiçbir daimi üye Erdoğan istedi diye bir politika değişikliğine gitmeyecektir. BM’nin yanlışlarını dile getirebilirsiniz ancak bu görüşlerin ne yazık ki hiçbir siyasi kıymeti yoktur. Türkiye 1950’lerden beri Amerika lokomotifinin bir vagonudur. Ortadoğu’da düzeni belirleyen de Amerika’dır. Amerika nereye çekerse Türkiye oraya gider. Başka bir şansı yoktur. Erdoğan’ın konuşması BM’nin daimi üyeleri üzerinde hiçbir etki yapmaz. İç kamuoyu bu söylemi beğenir, alkışlar.”
Sinan Ülgen ise Erdoğan’ın BM kürsüsünden BM’ye sert çıkışının arkasında 16 Ekim’de BM Güvenlik Konseyi için yapılacak üyelik seçimi olduğunu söylüyor. Ülgen, “Türkiye, gelecek yılın BM Güvenlik Konseyi’ne aday. Ve adaylık seçimlerinde BM’de yerleşik güçlerden değil de daha çok Asya ve Afrika grubundan oy almayı bekleyen bir Türkiye var. İşte bu yüzden de, bu grubun BM’ye dönük eleştirilerini dile getirdi Erdoğan” diyor.