Türk diplomatların kurtarılması için Ankara’da devletin tüm birimleri seferber olurken, gözler Türkiye’nin bundan sonra ne yapacağına çevrildi.
Türk diplomatların rehin alınmasıyla Ankara’da başlayan ‘olağanüstü siyasi ve diplomatik trafik’ hiç hız kesmedi. Çankaya Köşkü başta olmak üzere Genelkurmay Başkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) bünyesinde toplantı üstüne toplantı yapılıyor. Irak’ta ‘defacto’ya izin verilemeyeceğini söyleyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türk diplomatların kurtarılması için ‘gereken her şeyin’ yapılmasını istedi. Amerika seyahatini yarıda kesip Ankara’ya dönen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun takibinde, Türkiye’nin IŞİD’le teması sağlandı. MİT aracılığıyla kurulan temasta, IŞİD’in “Türkiye’den Irak ve Şam’daki ilerleyişimize maddi ve manevi destek istiyoruz” mesajı verdiği öğrenildi.
Irak’taki krizi NATO gündemine de taşıyıp, Amerika ile Avrupalı müttefiklerin Türkiye’ye yardım etmesini isteyen Ankara, önceliği Türk diplomatların kurtarılmasına verdiğinden IŞİD’i ikna sürecini ‘sonuna kadar’ zorlama kararı aldı. Ankara’da iki gündür sorulan “Türkiye, Irak’a müdahale eder mi?” sorusuna ‘hayır’ yanıtı veren Türk Dışişleri Bakanlığı, IŞİD krizini çözmek için ‘uluslararası toplumla ortak hareket’ten yana tavır koydu. Hükümet, Irak’ta yaşananlarla ilgili olarak muhalefet partilerini ayrı ayrı bilgilendirme kararı alırken, muhalefetin Türk Dış politikasına dönük eleştiri yapmasından çok, hükümetle ‘ortak hareket’ kararında birleşmesini istiyor.
Peki, Türkiye; dış politikada hata mı yaptı da Irak krizi yaşanıyor? Bu kriz; Türkiye’yi nereye sürüklüyor? Dış politika uzmanları bu soruları Deutsche Welle’ye yanıtladı.
“Asıl sorumlu Amerika”
Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi Başkanı Sinan Ülgen’e göre IŞİD’in bir terör örgütü olarak bölgede palazlanmasının asıl sorumlusu Amerika. Ülgen, 2003’te Irak’a müdahale eden Amerika’nın ülkede doğru düzgün devlet ve hukuk düzeni bırakmadığını, yeni bir düzenin kurulmasına da izin vermediğini söylüyor. Irak ve çevresinde tüm terör örgütlerinin rahat hareket sahası bulduğuna dikkat çeken Ülgen, Türkiye’nin de bir ‘stratejik hata’ yaptığını dile getiriyor ve bunun ne olduğunu şöyle açıklıyor:
“Suriye’deki rejimi istemeyen Türkiye, bu rejime muhalefet eden tüm örgütlerle, bu örgütlerinin yapısına bakmaksızın temasa geçti. 2011 Ağustos’unda başlayan bu süreçte Türkiye’nin IŞİD başta olmak üzere tüm muhaliflere destek sağladığını herkes biliyor. Amerika bile Türkiye’den bu örgütlerle temas kurarken ‘seçici’ olmasını istemişti ancak Ankara dinlemedi. ‘Muhalefet ne kadar güçlenirse, Esad o kadar çabuk gider’ düşüncesindeki Ankara, bu düşünceden bir şey çıkmayacağını gördüğü andan itibaren muhalefete desteğini kesti ancak bu kez muhalif örgütler Türkiye’ye tepki koydu.”
“Afganistan gibi olur”
Ülgen, Türkiye’nin kısa vadeli önceliğinin diplomatları kurtarmak, uzun vadede de IŞİD’in varlığına yönelik uluslararası bir stratejinin çıkmasını sağlamak olacağına vurgu yapıyor. Yani; Irak hükümeti IŞİD’le mücadele edemeyeceğine göre Irak’ın komşuları ve tüm Batı, Afganistan benzeri bir durumla karşı karşıya olduklarını görecekler ve Irak’a uluslararası bir müdahalenin yolunu açacaklar. Türkiye’nin de bu koalisyonda yer alacağını söyleyen Ülgen, “Çok riskli bir döneme giriyoruz. Çünkü IŞİD’in mutlaka Türkiye’de de bağlantıları var ve o bağlantıları nasıl kullanacağını bilmiyoruz” diyor.
Türkiye’nin yanlışları
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyelerinden Çağrı Erhan da, bugün yaşananların Türkiye’nin yanlışlarıyla doğrudan bağlantısı olduğunu söylüyor. 2003 Irak savaşından sonra Türkiye’nin bölgedeki düzensizliğin nedenlerini tam analiz etmeden Ortadoğu’da düzen kuruculuğuna soyunduğunu belirten Erhan, “Mısır, Suriye ve Irak'taki gelişmeler o ülkelerin kendi dinamiklerinden bağımsız olarak, iç siyasetin bir türeviymiş gibi yönetilmeye çalışıldı. Ortadoğu içselleştirildi. Siyasal popülist söylemin parçası haline geldi. Her türlü farklı görüş ve alternatif öneriler, ‘anti demokratik hatta diktatör-sever’ olmakla itham edilip ret edildi. Tehlikelere dikkat çekenler etiketlendi” eleştirisini getiriyor.
Erhan, Türkiye’nin bu yanlışlarını mutlaka gözden geçirmesi gerektiğini vurgularken, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Şaban Kardaş, Irak’ta yaşanan krizin Türkiye’yle doğrudan ilgisinin olmadığını belirtiyor. Kardaş, “Türkiye, komşularıyla dostluk ilişkilerini geliştirmek ve bölgedeki her halkın varlığını koruması için diplomatik çaba ortaya koydu. Bu çaba sürecektir ve sonuçları alınacaktır” diyor. Türkiye’nin Musul’da rehin alınan Türk diplomatların kısa sürede kurtarılacağını söyleyen Kardaş, “İçinde bulunduğumuz coğrafyada değişim halen sürüyor ve Irak’ın içinde ne kadar kriz barındırdığı da biliniyor. Bu krizlerden çıkışta Türkiye’nin nasıl rol oynadığını zaman gösterecektir” değerlendirmesi yapıyor.