Rejisörlük, oyun yazarlığı, sunuculuk, oyunculuk, sanat danışmanlığı derken şimdi de bir talk show programına başladı Kenan Işık. Sabah kendisiyle tiyatro ve TV sektörünü hakkında konuştu.
İşte Kenan Işık röportajı;
- Kariyeriniz adına en pişman olduğunuz iş nedir?
- Anchorman'lik! Hiç bulaşmamam gereken bir işti. İşte orada haddimi aştım. Bunu fark eder etmez de bıraktım zaten. Bir buçuk ay sürdü.
- Dolduruşa mı geldiniz?
- Eh! Biraz. Halk seni seviyor, güveniyor, anchormanlik de bir güven işi filan. Üstelik sesin de, Türkçen de harika! Öyle değil tabii. Gazetecilik de tıpkı tiyatro gibi çıraklık isteyen bir iş. Polis, hastane muhabirliğinden başlarsınız ve nihai hedefiniz bir haber merkezinin başına geçmek ya da anchorman olmaktır. Ben saçma sapan bir cüretle tepeden indim. Yakışmadı. Eleştirenler yerden göğe kadar haklıydı.
- Yarışma sunuculuğu peki? Sizi bir TV starı haline getirdi. Bu zevk aldığınız işlerden biri miydi?
- İyi para kazandıran bir işti ama ben bir işe başlarken para aklıma bile gelmez. Başarılı olursanız para da arkasından gelir. Piyasadaki bütün prodüktörler bilir bunu. En çok Fatih Aksoy'la çalıştığım için o iyi bilir, benim öncelikle parayla pulla alakam olmadığını... Hani derler ya 'Ne verilirse'... Çünkü bizim işimiz temelde prodüktörle, kanal yöneticileriyle yapılan bir iş. Neticede onların ve elbette oyuncunun da işten memnun olmasına özen göstermek gerekir diye düşünürüm. Sadece prodüktörün, kanalın ya da oyuncunun memnuniyeti işi aksatır. Bazı oyuncular 50-60 bin lira alıyor bölüm başına, ama şimdi görüyorsun ki, kanalın bir bölümden bu kadar kazanmadığı bile oluyor.
- En zevk aldığınız, aşkla yaptığınız iş hangisi peki?
- Tiyatro! Tiyatronun her alanı. Askerde tiyatrodan uzaktım, bu kez de oturup oyun yazdım. Yazdığım oyun bir yarışmada ödül kazanınca da tiyatrodan şu ya da bu nedenle uzak olduğum zamanlar bile oyun yazmaya devam ettim. Yazdığım oyunların hepsi devlet ve şehir tiyatrolarında oynandı, ödül kazandı.
Başka kanal yakışıksız olur!
- Şimdi bir talk show'la atv ekranındasınız. Nasıl karar verdiniz buna?
- Ekranda pek çok format var. Yemekteyiz ya da Var mısın Yok musun gibi. Biz de sanat ve kültür ağırlıklı bir program yapmak istedik ve bir yerlerden de esinlenerek Dünya Bir Oyun Sahnesi adlı programda karar kıldık. Kriz ortamı da bu kararda etkili oldu. Kanallar doğal olarak maliyeti düşük programlara yöneldi. Hayatı ve oyunu, oyunculuğu irdeleyen bir içeriği var. Bu yüzden bunca hengâme içinde ortalama seyircinin ilgisini çekeceğinden de pek emin değilim açıkçası. Çünkü oyun dediğimiz şey hayatın ta kendisi. Çocuk oyunla öğreniyor hayatı. Hatta bir kedi yavrusu da oyunla öğreniyor avı, avcılığı. Sanki bir fareymiş gibi yuvarlanan bir makaranın peşinden koşturup duruyor. Bakmayın siz etrafınızda olup bitenlerin gerçekmiş gibi bize sunulmasına. Bize sunulan bir oyun. Kimyasal silah üretiliyor bahanesi ile Irak'ı işgal etmek bir oyun. Yüksek sanat diye nitelendirdiğimiz sinema, tiyatro, edebiyat, resim gibi estetikle ilgili alanlar oyunların altındaki gerçeği anlatırlar bize. Dış dünyadaki oyuncuların maskelerini indirip onları gerçek yüzleri ile tanıştırırlar. Asıl gerçek tiyatro sahnesinde gösterilendir. Gerçeğin gerçeğidir. Bu nedenle değerlidir.
- Bütün bu sorulardan mı yola çıktınız program yaparken?
- Evet, belki seyirciye bu anlamda bir şeyler hatırlatabiliriz, onları sanata yakınlaştırırız diye.
- Programınız yöneticilik yaptığınız kanalda yayınlanıyor. Bu ne kadar etik bir durum?
- Aslında öbür kanallarda yayınlamak yakışıksız bir şey! Ben başka kanallardan dizi teklifi aldım ama bu kanaldayken, casus gibi gidip başka kanalda çalışmadım. Asıl o etik olmazdı.
- atv'de icra kurulu üyesisiniz aynı zamanda. İcra kurulu üyeliği ne demektir, ne yapıyorsunuz tam olarak?
- Biraz gözlemcilik yapıyorum, fikrim sorulursa cevap veriyorum. Bu kurum bir dergi çıkaracak yakında, orada anlattım bunu, onu bekleyelim bence.
Mankenlerin oynadığı oyun değil sadece 'şey'!
- Tiyatroda mankenlerin öpüşmesi, çıplaklığı, bacak göstermesi tartışılıyor ezelden beri. "Bunlar hayatın gerçekleridir elbette tiyatro sahnesinde olmalıdır" mı diyorsunuz, karşı mısınız?
- Hani derler ya, "At izi, it izine karışmış" diye. Bu mesele de böyle. Sanat nedir, show nedir, popülizm nedir, hepsi birbirine karıştı. Gerçek sanat yapıtı olmayı hak edecek kalitede bir oyunda oyuncunun orasını burasını açmasıyla kimse ilgilenmez. Niye ilgilensin ki? Görmek istediğinin âlâsını göreceği yığınla fırsatı var. Girer internete ne görmek istiyorsa. Ne yapsın, tiyatroya gidip de 80 yaşındaki Kral Lear'ın perişan kostümünün orasından burasından görünen pörsümüş erkeklik organını ya da Lady Macbeth'in memelerini? Ben AKM'de yaptım bunu. Lady Macbeth'i Sumru Yavrucuk oynuyordu. Oyunun sonunda seyirci Sumru'nun memelerini değil, oyunculuğunu konuşuyordu. Magazine filan da yansımadı hiç. Ama anladım sizin neyi sorduğunuzu. Siz oyuncu olmayan mankenlerin, fotomodellerin, oyun diye oynadıkları şeyden bahsediyorsunuz. Ama oyun ya da film değil o şey. Sadece 'şey' işte!
Sesinizin beğenilmesi gurur verir mi?
- Sesiyle gurur duymak cümlesi bile bir tuhaf. İnsan sesiyle niye gurur duysun ki, yaptığı işle gurur duyar. Ben gurur duymuyorum, tam tersi yadırgıyorum. Bana sorarsanız, herkesin sesi güzeldir; şarkıcı ya da oyuncu. Şarkısını içten ve doğru söylediğinde şarkı güzel gelir insana. İbrahim Tatlıses'in sesi çok güzeldir, çok da güzel söyler. Müslüm Gürses'in sesi güzel değildir ama Tatlıses kadar güzel söyler! Önemli olan duygudur. Söylediğin söze, cümleye inanmaktır.
- Sesin kadınlar üzerinde etkisi var mı?
- Bilmiyorum ama sinir bozucu bir şey. 'Sesi ne kadar güzel' diye anılmak istemem. 'Şu oyunu çok iyi yorumladı, çok güzel sahneye koydu' diye anılmak daha çok hoşuma gider. Yarışma sunarken düzgün konuşurum ama bir üçkağıtçıyı oynarken konuşmam. Ya da dişsiz bir ihtiyarı...