03 Eylül 2010 03:00
T24- Devrim Sevimay, Kemal Kılıçdaroğlu ile anayasa değişiklik paketi, referandum, iktidar ve halka iletişimi hakkında hakkında bir söyleşi yaptı.
Kılıçdaroğlu yeni anayasada ne gibi değişiklikler olmasını istediklerini, yeni anayasanın nasıl yapılması gerektiğini anlattı. Kılıçdaroğlu, belirli bir partinin hazırlayacağı bir anayasanın yerine toplumun bütün kesimlerinin oluşumunda yer alacağı bir anayasanın doğru olacağını vurguladı.
Devrim Sevimay'ın Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı,'Anayasalar etnik değil yurttaş temelli olmalı' başlığıyla 3 Eylül 2010 tarihinde Milliyet gazetesinde yayımlanan söyleşinin tam metni şöyle:
Kılıçdaroğlu, “Biz hiçbir zaman insanları etnik kimliğiyle değil hep yurttaş temelli gördük. Anayasalar da etnik değil, yurttaş temelli hazırlanır. Bu ilkeyi belirledikten sonra gerisi uzlaşmayla yapılır. Modern anayasacılık budur” diyor
Siz nasıl bir yeni anayasa istiyorsunuz?
Biz öteden beri anayasada şunları isteriz:
- Güçler ayrılığı ilkesi. Yani, Kenan Evren’in getirdiği yargının kontrol edildiği bir sistemi istemiyoruz, yargı bağımsız olsun diyoruz.
- Başlangıç bölümünden itibaren bütün toplumu kucaklayan bir anayasa yazılmalı.
- Kürsü dokunulmazlığına evet, ama onun dışındaki dokunulmazlıklar olmamalı.
- Medyanın gerçek anlamda özgürlüğünü sağlanmalı. ‘Basın hürdür sansür edilemez’ diyor ama basının hür olmadığını hepimiz biliyoruz.
- Sivil toplumun daha güçlenmesini ve daha fazla söz hakkı olmasını istiyoruz.
- RTÜK bağımlı değil gerçekten özerk bir kuruluş haline gelmeli.
- YÖK tümüyle kaldırılmalı.
- Baraj düşürülmeli.
- Eşitlik, din ve vicdan özgürlüğü maddeleri yeniden değerlendirilmeli.
- “Sendika hakkı”, “toplu iş sözleşmesi hakkı”, “grev hakkı”, “sosyal güvenlik hakkı”, “sağlık hakkı” gibi haklar genişletilerek yeniden düzenlenmeli.
- Hak arama özgürlüğüne, hakimlik ve savcılık mesleğine, Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerine ve başvuru yollarına ilişkin maddeler Avrupa standardında değiştirilmeli.
- Yeni Anayasa yurttaşlarımızın savunma hakkını güçlendirici hükümler getirmeli. Adil ve çabuk yargılanma hakkının yeniden düzenlenmesi zorunlu.
- Özel hayatın korunmasına daha büyük önem verilmeli.
Siparişle olmaz
Bir çalışmanız var mı bu konuda?
Var, arkadaşlarımız, Bilim Kurulumuz bir rapor hazırlıyor, referandumdan sonraki aylarda hazırlanmış olur zannediyorum.
Yani, yeni bir anayasa taslağı mı hazırlıyorsunuz?
Hayır, sadece CHP’nin nasıl bir anayasa istediğini anlatan, sadece ilkeleri ve çerçeveyi çizen bir çalışma bu. Biz, asla “Yeni bir anayasa taslağı hazırlıyoruz” demiyoruz. Çünkü, biz yeni bir anayasanın hazırlıklarını yapıyoruz dersek, aynı AKP’nin düştüğü hataya düşmüş oluruz. Biz anayasaların bir partinin mutfağında, bir partinin siparişiyle hazırlanmasını doğru bulmuyoruz.
Peki siz nasıl hazırlamayı düşünüyorsunuz?
- Önce bir iradenizin olması lazım. İradenizi koyarsınız ortaya, dersiniz ki, “bu anayasada değişiklik yapılmalı” ya da “baştan yeni bir anayasa yazılmalı.”
- Bu iradeyi ortaya koyduktan sonra uzlaşma arayışı içine girersiniz. Toplumun her kesiminden görüş alırsınız. Meslek kuruluşları, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, önde gelen düşünürler, yargı çevresi...
Tüm bu kesimler bir masanın etrafında toplanıp özgürce tartışırlar. Ve sonunda bir uzlaşma sağlarlar.
- Anayasa uzmanlarının oluşturacağı bir komite oturup bu varılan noktayı “ilkeler bildirisi” niteliğinde bir metne döker.
- Sonra bu bildiri medyanın da aracılığıyla kamuoyunda enine boyuna tartışmaya açılır. Yeni fikirler doğar, üzerinde değişiklikler yapılır ve en sonunda halkın süzgecinden geçen bir taslak oluşur.
- Siyasi partiler de onun üzerine oturur görüşürler. Bu görüşmelere siyasi partiler adına bu konuya yıllarını vermiş akil adamlar, akademisyenler de katılabilir, bir “uzmanlar grubu” oluşturulabilir.
- Bütün bunların hepsine, eleştirilere ve önerilere açık bir yapı içinde taslak ele alınır, değerlendirilir, sonuçta uzlaşma sağlanır ve parlamentodan geçer.
Herkes katılmalı
Sizin yeni anayasa fikrinizde Kürtlere ne var?
Biz hiçbir zaman insanları etnik kimliğiyle görmedik, hep yurttaş temelli gördük. Anayasalar da etnik değil, yurttaş temelli hazırlanır. Çünkü, meseleye yurttaş temelli baktığınızda sorun da çözülmüş olur.
Bu ilkeyi belirledikten sonra gerisini toplum olarak, uzlaşmayla birlikte yaparsınız. Zaten, modern anayasacılık anlayışı da artık böyle. Siyasi irade çıkıp, “Anayasada şu şu maddeler olacak” demiyor, bir paket hazırlayıp “Haydi bunu oylayın” diye anayasa yapılmıyor. Niye? Çünkü bir anayasa sürecine toplumun bütün kesimleri ne kadar katılırsa, o anayasa o kadar kavgasız, o kadar mutabakata dayalı ve o kadar kalıcı oluyor. Biz de böyle yapmayı hedefliyoruz.
Ne zaman?
Biz seçime kadar irade beyanımızı ve çerçevemizi belirleyeceğiz. Seçim bildirimizde bunları söyleyeceğiz. İktidar olursak da zaten hemen yapacağız.
Onların ezberlerini daha da bozacağım
Genel af konusuna girdiğinize pişman oldunuz mu? Aslında çoğunun konuşup açıklamaya cesaret edemediğini söylediniz, ama tam da bu propaganda döneminde iş sizin üzerinize kaldı gibi?
Hayır, neden pişman olalım? Bir sorun yok mu ortada, var. Biz de toplumsal uzlaşmayla Türkiye’nin bütün sorunlarının aşılabileceğini söylüyoruz. Kaldı ki bu yeni bir söylem de değil, ama kısır siyasetçi ve onun medyası sizin söylediklerinizi çarpıtarak kamuoyuna yansıtıyor.
Siz ne dediniz?
Biz dedik ki koşulsuz silahların bırakıldığı, barışın egemen olduğu, artık toplumda terörün estirilmediği bir ortamda toplumsal bir uzlaşma sağlanırsa genel af da tartışılabilir.
Kozlarını alacağım
Ne çıktı?
“CHP terör örgütüne af getiriyor.” İçinde ne koşulsuz silah bırakıldıktan sonra lafımız var, ne toplumsal uzlaşma arayışımız. Oysa, uzlaşmanın içinde AKP de var, MHP de var, BDP de var, sivil toplum kuruluşları, medya da var. Çünkü, devlet dediğiniz kin tutmaz, “Artık bizim bu sorunu aşmamız lazım” der. Biz de diyoruz ki, böyle bir ortam sağlanırsa biz buna “evet” deriz. Yoksa ben AKP’nin yaptığı gibi bir şey önermiyorum. Kendileri önceki yıllarda parlamentoya terör örgütü yöneticisi ve kurucusunun pişmanlıktan yararlanması için bir yasa teklifi getirmişlerdi. Teklifin altında da Başbakanın kapı gibi imzası var. Artı, Bakanlar Kurulu’nun imzası var.
TBMM’nin internet sitesine girin, görürsünüz. Şimdi, ben sizin aracılığınızla Recep Bey’e sormak isterim: Terör örgütü kurucusu ve yöneticisinden siz kimi kastediyorsunuz ve bunu parlamentoya getirirken hangi amaçla getirdiniz? Bugün bülbül kesilen Başbakan bunun bir yanıtını versin bakalım, ben çok merak ediyorum.
Şimdi neresinden baksanız bu mayınlı bir konu ve benim de merak ettiğim, referandum öncesinde türban ya da genel aftan bahsetmektense, neden mesela işçi ve memurların da karşı çıktığı değişiklik maddeleriyle öne çıkmayı tercih etmediniz?
Medya bunları öne çıkardı. Ben hiçbir zaman bunları tartışma konusu yapmadım, ama bunlar ortaya çıktı. Belki de o iki cümleyi hiç kullanmamak gerekirdi, o zaman bunlar hiç çıkmayacaktı. Ama o zaman da yine farklı şeyler çıkacaktı ortaya.
Nasıl farklı şeyler?
Bu aftan, türbandan önce neyi tartışıyorduk? Benim annemi... Babamı... Soyumu... İnançları... Memurluğumu... Yani, onlar zaten kafalarına belli şeyleri koymuşlar, siz ne derseniz deyin onlar konuları çarpıtacaklar, ben onları gayet iyi biliyorum. Ama bundan da korkmuyorum, çekinmiyorum. Türkiye’nin sorunları mı bunlar; sorunları. Bize demiyorlar mıydı, “CHP arkadan geliyor. CHP statükocudur. CHP hep itiraz eder, hiç öneri getirmez” diye.
Şimdi biz öneri getirdiğimiz zaman ezberleri bozuluyor, panikleri oradan. Daha da bozacağım ezberlerini bunların. 35. Madde diyorlardı değil mi? Kanun teklifi bile veremez dediler. Tak diye verdik, ne oldu? Dut yemiş bülbül gibi oldular. Şimdi 35. maddeyi konuşuyorlar mı? Konuşmuyorlar. Ne kozları varsa bunların elinden tek tek hepsini alacağım. Çünkü, bunlar o kozlarla ülkeye hizmet etmiyorlar, ülkeyi sömürüyorlar.
Başkanlığım sorgulanırsa saygı duyarım
Başbakan eğer referandumdan evet çıkarsa sizin genel başkanlığınızın tehlikeye gireceğini iddia etti.
Tabii, Başbakan artık CHP’nin içişlerine de el attı. Buraları karıştırmak istiyor herhalde, ama böyle bir şey yok. Kaldı ki ben hiçbir zaman Başbakan gibi koltuk meraklısı da olmadım.
Sizin belagatınız eleştiri konusu yapılıyor; üzülüyor musunuz, önce bunu sorayım?
Hayır, ben böyleyim. Belki bir tiyatro sanatçısının konuştuğu gibi daha etkili konuşabilsek, ama benim yapım bu. Zaten ben de kalkıp kendimi olduğumdan daha farklı şekilde kamuoyuna sunmadım. Hep en sade, en doğal halimle halkın önüne çıkıyorum.
Hiç yapmacık yapmıyorum, her söylediğimi inanarak konuşuyorum. Bu birileri tarafından eksik görülebilir, birileri tarafından iyi görülebilir, ama benim doğam böyle.
Sıcak ilişki kurarım
Siz meydanlarda bunun eksikliğini hissediyor musunuz?
Hayır, herhangi bir eksiklik hissetmiyorum. Mitinglerde halkla çok sıcak ilişki kuruyorum. Hem zaten ben bütün liderlere göre en yeni siyasete giren de birisiyim.
Referandumdan evet çıkarsa, “Baykal olsa nasıl anlatırdı, Kılıçdaroğlu ikna edemedi” denip bu genel başkanlığınızın sorgulanmasına dönüşür mü?
Dönebilir de, ona da saygı duyacağız. Beni bu yönden hiç eleştirmeyin demek doğru olmaz, herkesin eleştirisine saygı göstereceğiz.
Biz Derviş’i hiçbir zaman dışlamadık
Söyleşinin bir yerinde Kılıçdaroğlu, “İş çevrelerinin bizden beklentisi var, CHP’nin ekonomi politikası nedir diye. Önümüzdeki Ekim ayında bunu İstanbul’da büyük bir toplantıyla anlatacağız” dedi. Hemen sorduk:
Kemal Derviş dünyanın sayılı kalkınmacılarından biri; kendisinden de katkı istemeyi düşündü müsünüz?
Niçin olmasın, seviniriz katkı verirse, mutlu oluruz.
Ama, bunun için sizin önce davet etmeniz gerekiyor?
Ama, onun için de davet edilebilecek ortamın, yani metinlerin hazır olması lazım. Henüz değiller.
Derviş üyemiz
Metne bakmasını değil, metni hazırlamasını kastediyorum. Yani CHP’nin Kemal Derviş’le tekrar çalışmayı isteyip istemediğini?..
Sayın Derviş zaten partimizin üyesi. Biz onu hiçbir zaman dışlamadık. Geçmişte danışmanlığını yapan, onunla beraber çalışan pek çok arkadaş şu anda partide ve hepsi beraber çalışıyorlar.
Yani, Sayın Derviş’in düşüncelerinden faydalanmayacağız diye bir şey yok. Zaten, şu anda İstanbul’da bir üniversitede ders veriyor, seviniyoruz ders verdiği için, ama biz beraber olacağız, neden olmayalım?
Türbanın referandumla alakası yok
Kimi AKP sözcüleri diyor ki, bu paket bir istasyon, burada yargının üzerimizdeki vesayetini kaldırdıktan sonra, asıl yeni anayasa o zaman zaten daha rahat bir şekilde hazırlanacak. Siz, mesela yeni bir anayasa hazırlayacak olsanız üzerinizde yargının böyle bir baskısını hisseder misiniz?
Yargıdan niye korkuyoruz ki?
O zaman suya sabuna dokunmayan bir anayasa mı hazırlayacaksınız?
Hayır, güçler ayrılığı neyse, bizde aynı güçler ayrılığı ilkesine uyacağız. Demokrasilerin özünde de o var zaten.
Ama mesela türban sorunu çözülmeye kalkıldığı vakit hemen eş zamanlı olarak kapatma davası açılıyor. Kim çözmeye kalksa başına bu durumda aynısı gelmez mi?
Peki, ben size bir soru sorayım? Kılık kıyafet dünyanın hangi ülkesinde yasalarla düzenlenmiştir. Bana bir örnek ülke gösterin.
Peki, ama değiştirilemez madde orada durduğu sürece Anayasadaki 10 ve 42. maddeler nasıl aşılacak?
Onun adresi CHP. Onu biz çözeceğiz.
Ama nasıl?
İktidara geldiğimizde göreceksiniz, biz onu çözeceğiz.
Bu yanıtınız tatmin edici bulunmuyor?
AKP kanadını tatmin etmeyebilir, çünkü onlar siyasallaştırdılar, biz siyasallaştırmayacağız. Biz olaylara yurttaş ve özgürlükler açısından bakıyoruz, onlar siyasal açıdan bakıyorlar. O yüzden de çözemiyorlar.
Acaba tabanınızda bir rahatsızlık yaratmasın diye çözüm formülünüzü paylaşmıyor olabilir misiniz?
Hayır, zaten irademizi söylüyoruz. Hem tabanımız niye rahatsız olsun?
O zaman henüz net bir plan mı yok?
Hayır, biz ülkenin bütün sorunlarını çözmeye talibiz ve her türlü sorunu biz çözeceğiz diyoruz. Niçin? Çünkü, biz aklımızı, mantığımızı ve uzlaşma kültürümüzü egemen kılacağız. Niye, biz toplumsal uzlaşma diyoruz? AKP bakın toplumsal uzlaşma lafını ağzına bile alamaz. Çünkü, bilmez toplumsal uzlaşmanın ne olduğunu. Oysa türban meselesi ancak toplumsal uzlaşmayla çözülebilir, onu da bir tek CHP sağlayabilir.
Sizin için her kapıyı açacak maymuncuk bu mu: Toplumsal uzlaşma?
Bu çok önemli bir anahtardır. Sosyolojide de önemli bir anahtardır, kültürde de, insan yaşamında da...Toplumsal uzlaşmayla çözemeyeceğiniz hiçbir sorun yoktur, çünkü toplumsal uzlaşmanın temelinde akıl ve mantık yatar.
Bir şey daha merak ediyorum: Şimdi türban meselesini açmanın referandumla ne alâkası vardı?
Biz açmadık konuyu, sorulan bir soru üzerine çıktı. Bize, “Siz, bunu çözmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz?” dediler, biz de “Evet, ortada bir sorun var, biz bunu çözmek istiyoruz” dedik.
Ama, hemen akabinde de bir rapor çıktı ortaya?
Daha çıkacak, henüz üzerinde arkadaşlarımız kafa yoruyorlar. Bu da çok doğal bir şey değil midir? Yani, bir sorun var ve bir siyasal parti o soruna kulaklarını tıkamamış, her geçen gün değişen siyasi ve toplumsal koşulları da dikkate alarak hazırlık yapıyor. Ama, o hazırlığın tabii ki referandumla bir alâkası yok.
© Tüm hakları saklıdır.