Kültür-Sanat

Anasına bak kızını dinle

Dünyaca ünlü şarkıcı Nina Simone’un kızı Lisa yeni albümünde annesinin 11 şarkısını yorumluyor.

01 Mart 2009 02:00

Dünyaca ünlü şarkıcı Nina Simone’un kızı Lisa da müzik piyasasına adım attı. Lisa annesinin izinden giderken, çıtayı da yükseltmiş. Radikal gazetesinde Eray Aytimur’un yazısında Lisa Simone’un annesinin 11 şarkısını yorumladığı yeni albümü anlatılıyor.

Annesi ve/veya babası ünlü olup onların ünsüz ya da hali hazırda ünlenmekte olan yavrularına sık sık sorulur: “Falan filanın çocuğu olmak nasıl bir duygu?” Bu tür sorulara genelde şablon yanıtlar verilir. Peki zamanı ve mekânı aşan haklı şöhretiyle Nina Simone’un çocuğu olmak nasıl bir duygudur ve başka bir ünlünün çocuğu olmaktan nasıl ayrılır? Cümlenin ikinci yarısındaki sorunun yanıtını biz de iyi kötü verebiliriz aslında. Nina Simone, gelmiş geçmiş en güzel sesli, şarkı söyleme teknikli; besteci, söz yazarı, düzenlemeci, piyanisttir ve aynı zamanda sivil haklar mücadelecisidir. 70 yıllık yaşamı 2003’te noktalandığında ardında 500’den fazla beste, 60’ın üstünde albüm bırakmıştır ve yaptığı müzik caz dahil tüm sınıflandırmaları aşmıştır; Nina Simone hakları uğruna mücadele ettiği siyahi dünyanın klasiklerini yaratırken çağdaşlarını olduğu kadar ardından gelenleri de etkilemiştir. Dolayısıyla ‘kitap okumayan ve eksikliğini hissetmeyen’ Demet Şener’in çocuğu olmakla, Nina Simone’un çocuğu olmak arasında en azından yetiştirilme tarzına dair farklar olacaktır, olmalıdır...

Etrafında dönüp durduğumuz cümlenin ilk sorusunu Nina Simone’un kızı Mayıs 2008’de Koch Records’tan çıkan ilk albümü ‘Simone on Simone’ ile yanıtladı. Nina Simone’un asıl adı Lisa Celeste Stroud olan kerimesi bu albümü annesine ithaf etti. Ona en çok gereksinim duyduğu zamanlarda iş güç nedeniyle uzaklarda olsa bile Lisa annesini, sitemsiz bir sevgiyle anıyor ve diyor ki “Annem, benim için saygı, onur ve mükemmellik demektir.” Kızı, annesine bunları hissededursun, Lisa’nın annesini aratmayan ses aralığı, yine genetikle açıklanabilecek yorum gücü, müziğe duyduğu ruhani yaklaşım ve işine atfettiği kutsiyet ‘Simone on Simone’ albümüne, bir ‘anasına bak kızını al’ alt metni getirmiş. Öte yandan aldığı opera ve şan eğitiminin katkısı, yıllar içinde Broadway müzikallerinde edindiği tecrübe ve beraber çalıştığı ekibin kıdemi, Lisa Simone’un bu ilk albümündeki işlerini epey kolaylaştırmış. Lisa, geçmişi ve bugünü tek vücut haline getirdiğini söylediği albümündeki parçaları, bir kaç kadeh şarap yuvarladığı 15 dakikada belirlemiş. Fakat sürecin bu kadar kolay atlatılmasında Lisa’nın Grammy’li prodüktörü Bob Belden’in çok emeği geçmiş. Zira, albümde Lisa’nın vokal dinamizmiyle başa baş giden 19 kişilik Big Band fikri elbette Belden’e ait.

İntizar zincirine bir halka daha

Lisa Simone, aslında ilk albümünü tümüyle kendine ait pop, soul, caz, rock ve funk parçalarından oluşturmak istiyormuş. Ancak 21 Nisan 2006’da, annesinin ölümünün üçüncü yıldönümünde New York Town Hall’de verdiği konser, Lisa’nın fikrini değiştirmiş. Çünkü söz konusu tarihten 47 yıl önce, 26 yaşındaki Nina Simone, ilk büyük konserini aynı salonda vermiş. Sonunda Lisa, annesine ait 11 şarkıyı kayda almış. Kayıt sırasında bir funk ve R&B şarkıcısı olduğu gerçeğini kenara koyup, doğduğu andan itibaren kulağına fısıldanmış gospel ve cazın izini sürmüş.

Albüm çok değerli bir anonsla açılıyor. Ana-kız, İrlanda’da birlikte ilk kez sahneye çıktıklarında, öncelikle Nina Simone seyircilere kızını takdim ediyor ve Music For Lovers ile evlat Simone’un görkemli caz gösterisi başlamış oluyor. Arkasından gelen Duke Ellington swingi, Gal From Joe’da ise Simone annesinden oldukça farklı ama onun gerisine hiç düşmeyen bir performans yakalıyor. Go to Hell’e gelindiğinde ise Simone annesinin başlattığı intizar zincirine kızı bir halka daha eklemiş ama Big Band marifetiyle bu, yepyeni bir parçaya dönüşüvermiş. Arkasından hisli alto flüdüyle giren Keeper of the Flame’de Simone, annesinin 1966 tarihli plağı High Priestess Of Soul’dan devraldığı ateşi koruyor fakat bu aşamada anne-kız arasındaki ibre, benzerlik yönünde biraz fazla kıvrılıyor. Simone on Simone albümü genel olarak bu çizgide ilerlerken Nina Simone’a en güzel versiyonlarını borçlandığımız anonim Black is the Colour of My True Love’s Hair’e, Simone’un getirdiği yorum Röyksopp’un Jaffa remiksini bile silkeleyip özellikle sonlara doğru yine Big Band’in de nimetiyle harikulade orijinal bir tat yakalıyor. Nina Simone’un eşitlik, özgürlük, adalet temalarına en çok eğildiği dönemelerinden bir Billy Taylor parçası olan ‘I Wish I Knew How It Would Feel To Be Free’yi de ihmal etmeyen albümün en güzellerinden ‘Work Song’ ise tenor saksofon ve trombon bağlaçlarına eklenen ve uzun bir kapanış yapan trompet solosuyla öne çıkıyor. Bunun peşinden gelen, Simone’un annesine aşkını dile getirdiği ‘Child in Me’yi de gözlerinizi yaşartmadan atlatmayı başarırsanız albümün sonuna yaklaştınız demektir. ‘Feeling Good’un kapanışında yükselen alkış sesleri arasında Nina Simone’un kızı için söylediği: “That’s my baby-Bu benim bebeğim” cümlesiyle ‘Simone on Simone’ ayini sona eriyor çünkü.

Nina Simone’a duyduğumuz hayranlığı bir yanımıza, evlat Simone’a duyduğumuz hayranlığı öbür yanımıza alıp ‘Simone on Simone’ albümünü bağrımıza basıyoruz. Bundan sonraki olası Nina Simone’a saygı konserlerinde de her biri çok kıymetli Stacey Kent, Dee Dee Bridgewater, Sibel Köse gibi isimler yerine Lisa Simone’u izlersek daha iyi sonuç alacağımızı düşünüyorum. Zira ‘Simone on Simone’ albümü epey bir olmuş...
Simone on Simone/ Lisa Simone/ Koch Records (A.K. Müzik)