Dünya
Deutsche Welle

Analiz: Brüksel'in 24 Haziran'a bakışı

Avrupa Birliği de Türkiye'deki seçim sürecini takipte. 24 Haziran'ın Brüksel'deki yansımalarına değinen Avrupa uzmanı Demir Murat Seyrek'e göre Avrupa Birliği'nin Türkiye politikalarını nasıl şekillendireceği net değil.

16 Haziran 2018 13:05

24 Haziran yaklaştıkça Türkiye’de seçim heyecanı giderek artarken Avrupa Birliği (AB), Türkiye’deki gelişmeleri ve değişen dinamikleri okumaktan oldukça uzak görünüyor.

AB’nin Türkiye’deki gelişmeleri doğru olarak analiz edememesi bir ilk değil. Geçmişte de bunun örneklerini gördük. Bundan 5-6 yıl öncesine kadar Erdoğan’ı adeta bir demokrasi kahramanı olarak algılayan AB, geldiğimiz noktada Türkiye’yi, demokrasi ve seçimler anlamında Rusya, Azerbaycan, Beyaz Rusya gibi ülkelerle aynı kategoride değerlendiriyor. Bu da Batılı basının ve siyasetçilerin, son yıllarda giderek artan bir şekilde her şeyi siyah veya beyaz olarak kategorize etmeye çalışmasından kaynaklanıyor. Nüansların ve gri alanların kaybolduğu böylesi yüzeysel değerlendirmeler de hata yapmaya çok açık bir durum yaratıyor.

Brüksel’deki genel algı, seçimlerin adeta göstermelik olduğu ve her ne olursa olsun AKP’nin ve Erdoğan’ın kazanacağı şeklinde. Elbette seçimlerin galibi Erdoğan ve AKP olabilir. Ancak bu algı, seçim sonuçlarından bağımsız olarak oldukça problemli. Seçimlerin adil bir ortamda yapılmadığı açık. Muhalefet özellikle geleneksel medya kanalları üzerinden sesini duyurmakta oldukça zorlanıyor. Bunun yanında seçim güvenliği ile ilgili önemli kaygılar var. Tüm bu sorunlara rağmen, Türkiye’deki seçimleri Rusya ile kıyaslamak mümkün değil. Rusya’dan farklı olarak, seçimler Türkiye’de hâlâ hükümet değiştirme gücüne sahip. Muhalefet de bu anlayış çerçevesinde bütün gücüyle çalışıyor. Bunun yanında, Rusya seçimlerindeki yüzde 75-80 gibi sonuçlar, Türkiye’de kimsenin aklının ucundan bile geçmiyor. En hükümet yanlısı araştırmalar bile yüzde 53-54’ün ötesinde tahminler yapmıyor.

Brüksel'deki algı

Brüksel'de Türkiye'yi takip eden parlamenterler, bürokratlar ve diplomatlar ile konuştuğunuzda, bu kişilerin yerleşmiş ve klişeleşmiş kalıpların dışına çıkmakta da zorlandığı görülüyor. Bu durum, Türkiye’deki siyasi gelişmeleri kavramalarını daha da güç bir hale getiriyor. Hâlâ Türkiye’deki siyasi partileri “laik, İslamcı, aşırı milliyetçi, Kemalist, aşırı İslamcı, elit” gibi kalıplar ile değerlendirme eğilimi var. Türkiye’de siyaset bu kalıpların çok ötesine geçmiş durumda. Özellikle bu seçim süreci ile bu kalıplar tamamen yıkılıyor. Çok farklı siyasi yaklaşımlardan gelen muhalefet partileri arasındaki işbirliği ve diyalog da bunun en büyük göstergesi. Belki de Türkiye tarihinde ilk defa ortak değerler etrafında farklı ideolojilerin bir araya geldiğini görüyoruz.

Elbette AB'nin seçimlerin demokratik standartlara uygun olup olmadığı ile ilgili haklı kaygıları da bulunuyor. Brüksel’de öne çıkan kaygıları 5 madde altında toplamak mümkün:

1- Olağanüstü hâlin devamı ve bunun muhalefetin seçim kampanyaları üzerine etkisi;

2- Geçmişte ana akım medya olarak değerlendirilen tüm medya gruplarının hükümete yakın işadamlarının kontrolüne geçmiş olması ve bunların muhalefeti büyük oranda görmezden gelmesi;

3- Seçim kanununda yapılan değişikliklerin seçim güvenliğine olası etkileri;

4- Muhalefet partilerine kampanya süresince yapılan saldırı ve engellemeler;

5- Cumhurbaşkanı adaylarından Demirtaş’ın cezaevinde bulunması nedeniyle kampanya yapamaması.

Bu maddelerin, yakın zamanda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından yayınlanan raporla da paralel olduğunu görüyoruz. Zaten bu rapor da Türkiye’deki seçimler ile ilgili Brüksel’deki en temel bilgi kaynaklarından bir tanesi haline geldi.

Bu tür kaygılar dile getirilse de AB seçimler ile ilgili pek fazla sesini yükseltmiyor. Bunun en önemli nedeni de son dönemde ortaya çıkan "mümkün olduğunca Türkiye ile gerginlikten kaçınma” politikası. Bunun yanında, sert söylemlerin ters tepme ihtimali de göz önünde bulunduruluyor. Uzun zaman alsa da fiili olarak dondurulmuş müzakere sürecinin de bir sonucu olarak, AB artık Türkiye üzerinde çok büyük bir yaptırım gücü olmadığını anlamış durumda bulunuyor.

AP seçim gözlemcisi göndermiyor

Bu nedenlerle Avrupa Parlamentosu da seçimlere gözlemci göndermeyecek. Böyle olması da aslında daha mantıklı, çünkü Avrupa Parlamentosu’nun böyle bir yetkinliği bulunmuyor. Geçmişte de Avrupa Parlamentosu gözlemcileri ile ilgili problemler yaşandı. Bu anlamda, seçim gözlemciliği ile ilgili çok büyük tecrübesi olan AGİT’in değerlendirmeleri referans kabul edilecek. AGİT, 372 gözlemci ile 24 Haziran seçimlerini takip edecek.

Seçim sürecini tam olarak okuyamayan AB'nin, seçim sonrası süreci nasıl değerlendireceği ve Türkiye ile ilgili politikalarını seçim sonrası nasıl şekillendireceği de net değil. AKP ve Erdoğan’ın kazandığı ve statükonun devam ettiği bir sonuca hazır olan AB, muhalefetin seçimden zaferle çıkma ihtimaline karşı ise tamamen hazırlıksız bulunuyor.

Dr. Demir Murat Seyrek / Brüksel

Avrupa Demokrasi Vakfı Kıdemli Danışmanı

© Deutsche Welle Türkçe

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle