Frankfurter Rundschau gazetesi Türk Silahlı Kuvetleri'nin Afrin'in merkezine girmesini konu alan yorumunda Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye karşı kesin tavır alması gerektiğini vurguluyor:
"Suriye Kürtlerini temsil edenlerin de evliya oldukları söylenemez. Siyasi karşıtlarına baskı uygulayıp, ele geçirdikleri yerlerden Arapları sürenler onlardı. Ama Kürtler İslamcı değil, bilakis İslamcıların amansız düşmanıdırlar. Batı ile müttefiktirler ve bölgedeki tek seküler güçtürler. Erdoğan Avrupa değerlerini ayaklar altına alıyor. Avrupa Yugoslavya benzeri etnik temizliklere asla izin vermemeye yemin etmişti. Türkiye Afrin'de insan hakkı ihlallerine ve saldırgan savaş politikasına son vermediği sürece Bulgaristan'daki AB-Türkiye zirvesinde vize muafiyeti ve Gümrük Birliği'nin derinleştirilmesiyle ödüllendirilmemelidir. Hiçbir mülteci anlaşması Avrupa değerlerinin feda edilmesine ve cihatçılarla işbirliğine gerekçe oluşturamaz. Ankara'ya bundan böyle silah verilmemesi gerektiğini hatırlatmaya da gerek yoktur.”
Heilbronner Stimme gazetesinin aynı konudaki yorumunda şu görüşlere yer veriliyor:
"Erdoğan hiç çekinmeden Türkiye'nin NATO müttefiki olmasını ve Batı'nın eli kolu bağlı kalmasını istismar ediyor. Türkiye'nin silah arkadaşları ise NATO'nun düşman ilan ettiği İslamcı milislerden oluşuyor. Donald Trump IŞİD'i nihai bozguna uğratma hedefini Türkiye'nin tehlikeye soktuğu uyarısında bulunmakta haklı. Lakin Türkiye Batılı süper güçle anlaşmazlığa düşmekten bile çekinmiyor. Özetle söylemek gerekirse, böyle bir ortağın ittifaktan atılması gerekir. Ama Rusya, NATO'nun güneydoğu kanadı ve stratejik bakımdan kendi kendine zarar verme endişesi böyle bir adımın atılmasına mani oluyor. Sonuçların ise şimdiden gündeme getirilmesi gerekir. Hele, Kürt meselesine sokaklarında çözüm aranan Almanya'da. Sigmar Gabriel'in dışişleri bakanlığından ayrılmadan önceki yatıştırma politikasına artık son verilmelidir. Bundan böyle Türkiye'ye silah verilemeyeceği gibi, Avrupa'nın mülteci anlaşmasından kazançlı çıkması da, yaptırımlardan vazgeçilmesi için neden olamaz.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung Rusya'daki devlet başkanlığı seçimine ayırdığı yorumunda Vladimir Putin'in yeniden seçilmesinden sonra Moskova karşısında nasıl bir politika izlenmesi gerektiğine değiniyor:
"Putin'in yönetim sistemi liberal demokrasi ilkeleriyle uyuşmadığından, ‘yakınlaşma yoluyla değişim' için Moskova ile diplomatik çekişmede sabır, yumuşaklık ve ön taviz tavsiye edenlerin stratejisi tutmayacaktır. Putin, Rusya ile ilişkilerin yeniden düzelmesi için yanıp tutuşanların ağzına bir parmak bal çalmayı sürdürecektir. Ukrayna'daki savaş nedeniyle uygulanan yaptırımlarda ve Rusya'nın Baltık boru hattı üzerinden Avrupa'yı bölme teşebbüsüne verilecek yanıtta birlik hâlinde hareket edilmelidir. Batı'nın İngiltere'deki zehirli gaz saldırısını toplu hâlde kınaması iyi olmuştur. Almanya'nın yeni Dışişleri Bakanı Heiko Maas'ın partisindeki hayalperestler gibi olmaması da iyidir.”
Reutlinger General-Anzeiger gazetesinin "Seçimden sonra Rusya ve Putin" başlıklı yorumunda Moskova ile işbirliği imkânlarına değiniliyor:
"Putin'in yeniden seçilmesinde manipülasyonun rol oynayıp oynamadığı marjinal önemdedir. Kremlin'deki güçlü lider yine Vladimir Putin'dir. Bütün eleştiri ve anlaşmazlık konularına rağmen diyalog kanalları açık kalmalıdır. Avrupa Birliği ve Almanya'da nedense hep ortak çıkarlara değil de farklılıklara vurgu yapmak alışkanlık hâline geldi. Enerji ikmalinde olduğu gibi. Moskova Avrupa'nın ihtiyaç duyduğu doğal gazı satmak istiyor. Rusya ihtiyacını duyduğu makine ve tesisleri Avrupa'dan alabilir. Ukrayna, Kuzey Kore, Suriye, siber güvenlik ve silahsızlanma anlaşmalarının güncellenmesi de birtakım konularda yeni bir başlangıç yapılmasının iyi olacağına işaret ediyor.”