Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç, sosyal açıdan sürdürülemez bir ortamda bulunulduğuna dikkat çekti. Koç, "Gelir eşitsizliği başta olmak üzere bu sorunları liderler ya da iş dünyası gönüllü olarak düzeltemezse birilerinin bunu zorla düzeltmeye çalışacağından emin olabiliriz" dedi.
"Vahşi kapitalizm" açıklaması ile tartışma yaratan Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç, Habertürk'ten Meltem Ersoy'a verdiği röportajda konuyla ilgili yine dikkat çekici açıklamalar yaptı. Koç, “Sözlerimin bu kadar çok ilgi çekmesini biraz garipsedim, çünkü aslında bu konu tüm dünyada tartışılıyor” dedi.
Koç'un röportajında yaptığı açıklamaların bir bölümü şöyle:
Sarkaç fazlaca sermaye tarafına kaçtı
Benim dile getirdiğim sistem eleştirisinin temelinde, yüzyıllardır emek ve sermaye arasındaki dengede gidip gelen sarkacın bu kez fazlaca sermaye tarafına kaçmış olması yatıyor. Sermayenin getirisi, ekonomideki büyüme hızını ve emeğin getirisini aşınca kapitalist sistem bugün tanıklık ettiğimiz türden eşitsizlikler yaratmaya başlıyor. Aslında insanlık tarihi boyunca ekonomik bölüşümün nasıl olacağı hep tartışılmış. Bu bölüşüm hiçbir zaman tam anlamıyla eşitlikçi olmadı. Bunu beklemek gerçekçi de değil. Bugün geldiğimiz noktada, iki sistem galip çıkmış: kapitalizm ve liberal demokrasi. Eleştiri olduğunda da doğal olarak bu iki sisteme eleştiri oluyor. Benim açımdan konunun temeli, kapitalizmin ortadan kaldırılması ya da yok edilmesi değil, kapitalizmin daha sürdürülebilir, eşitlikçi ve adaletli bir sisteme dönüşmesi.
Sosyal açıdan sürdürülemez bir ortamdayız
Bana göre sosyal açıdan sürdürülemez bir ortamdayız. Ekonomik açıdan sürdürülebilirlik artık yetmiyor, sosyal açıdan da sürdürülebilirliği sağlamak gerekiyor. Pek çok veriye bakınca bunun sürdürülemeyeceğini görüyorsunuz. Nitekim mülteci krizi ve göç dalgaları, terör bunun örnekleri. Gelir eşitsizliği başta olmak üzere bu sorunları liderler ya da iş dünyası gönüllü olarak düzeltemezse birilerinin bunu zorla düzeltmeye çalışacağından emin olabiliriz.
Bu eşitsizliğe, vicdan sızlatan tabloya karşı biz kayıtsız kaldığımız takdirde başkaları başka şekilde bunu ele alacak ve bu tür sosyal patlamaların çok daha fazlasını görme tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğiz. Benim dikkat çektiğim sorunlar belki de daha çok zengin ülkelerde yaşanacak sorunlar. Ancak yine de bizim de ders ve önlem almamız lazım. Bizim ülke olarak geleceğimiz çok parlak, ama bugün kırmızı alarm veren tehlikelere karşı hep beraber omuz omuza vermediğimiz takdirde bizim başımıza da çok ciddi problemler gelebilir.”
Küçüklüğümden bu yana
açgözlülükten rahatsızım
Günümüzde karşılaştığımız ekonomik ve sosyal krizler, işsizlik, gelir dağılımının bozulması, artan göç dalgası gibi olaylara baktığınız zaman vicdanı ve adalet duygusu olan herkesin bu sorunlar karşısında benimkine benzer duygu ve değerlendirmelere sahip olması doğal. Ben küçüklüğümden, lise ve üniversite yıllarımdan bu yana açgözlülüğe varan hırs konusunda her zaman rahatsızlık duyan biriyim. Bu hiçbir zaman değişmedi. Bugün geldiğimiz noktadan rahatsız olmamak da bu nedenle mümkün değil, biraz vicdanın, adaletin varsa rahatsız olursun.
Zengin olmam endişe duymamamı gerektirmez
Geçen yıl Antalya’da G20 toplantısında yaptığım konuşmada “Bir baba olarak dünyanın gidişatına baktığımız zaman çocuklarımızın geleceğinden endişe duymamak mümkün değil” demiştim. Elbette burada tüm çocukları kastediyorum, ama farklı yerlere çekildi. Gelecek kuşaklara bırakacağımız dünyaya baktığımızda işsizlik, gelir eşitsizliği ve iklim değişikliğinin yaratacağı sorunlar başta olmak üzere pek çok problem olduğunu görüyoruz. Ekonomik krizler, radikal görüşlerin toplumda bu kadar karşılık bulması içinde bulunduğumuz durumun ne kadar büyük hızla kötüleşebileceğinin en öne çıkan kanıtı. Dolayısıyla, sorunun muafiyet kısmı kesinlikle geçerli değil. Üst gelir seviyesinde olmak sizi tüm bu sorunlardan elbette muaf kılmıyor. Bu soruyu hem garipsedim, hem de sevindim cevap verme fırsatı doğduğu için. Ne demek muaf olmak, nasıl muaf olabilirim ki! Çok sığ bir düşünce bu bence.
Habertürk'te yayımlanan söyleşinin tamamını okumak için tıklayın