Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Türkiye A Milli Futbol Direktörü Fatih Terim ile damatlarının "kebapçı" basmasıyla ilgili olarak "Kebapçılarla steakhouse'çıların birbirlerinin kafasına sandalye vurduğu, yörenin ruhuna aykırı bi yer haline getiriliyor" dedi.
Yılmaz Özdil'in "Fatih Terim'in kebapçı baskını" başlığıyla yayımlanan (18 Temmuz 2017) yazısı şöyle:
Fatih Terim steakhouse'çı damatlarıyla birlikte kebapçıyı bastı, birbirlerinin kafasına sandalye vurdular, kebapçılar döve döve steak house'çıları püskürttü, Fatih Terim kaçarak Acun'un evine sığındı filan...
*
İzah edeyim.
*
Çeşme 40 bin kişinin yaşadığı bir belde, 40 bin kişilik polis var, 40 bin kişilik zabıta var, 40 bin kişilik çöpçü var, Alaçatı'da 1 milyon kişi var! Ne kanalizasyon yetiyor, ne elektrik yetiyor, bayramda ekmek bile yetmiyor, İzmir'den getiriliyor. Tırlarla damacana geliyor, dükkanda koyacak yer yok, depo yok, eşşek bağlar gibi tarlaya koyuyorlar, pet şişe 45 derece sıcakta tarlada duruyor, sonra sen içiyorsun.
*
Dükkan kiraları yıllık 200 bin lira civarında, güya yıllık ama, Çeşme'nin sezonu 45 gün... Kimse sormuyor nasıl olsa, birader kokain mi satacaksın, 1.5 ayda bu kira nasıl çıkar?
Dükkan denilen de, enine dört adım, boyuna beş adım, penceresi bile yok, bildiğin inek bağlanan yerlerdi, kapı takıp, dükkan diye kiralıyorlar.
*
Kabadayıdan bozma mafyacıklar türedi, kumrunun midyenin ağaları var. Burası benim bölgem ulannn diye rakibinin kulağını satırla doğrayan var. Plaj otoparkını paylaşamadılar, çatışma çıktı, kalaşnikofla taradılar, iki kişi öldü.
Dikkat isterim, tabanca değil, kalaşnikof...
Kano küreği taşır gibi uzun namlulu silah taşıyan kösele makosenli keresteler dolaşıyor Alaçatı'da.
*
Değnekçiye beş lira verirsin, on lira verirsin... Görgüsüz Araplara özenen bazı İstanbullular, Hacımemiş'ten porşesini alıp getirene 200 lira veriyor, değnekçinin şakülü kayıyor, psikolojisi bozuluyor, değnekçi kendini oto galericisi zannetmeye başlıyor, bahşiş beğenmiyor, bıraktığın otomobili beğenmiyor, markan modelin yüksek değilse “yer yok” diyor. Bahşiş gösterişi yüzünden sandviççi bozuluyor, kokoreççi bozuluyor, kafeci bozuluyor.
*
İstanbul boğazında en faça
yerde bira içiyorsun, 15 lira, Alaçatı'da sokak arasında bira içiyorsun, 30 lira!
*
“İstanbullulara giydiriyorum” diyen restorancı var. “Utanmıyor musun?” diye sordum. “Etrafa rüzgar olsun diye 100 liralık
sofraya 500 lira atıp gidiyorlar,
asıl giydirmezsem utanmam lazım” dedi.
*
Yaz sezonu boyunca gelse de gelmese de aynı masaya rezervasyon yaptırıp, gelmese bile dört kişi gelmiş gibi para ödeyen var. Beachlerde yaz sezonu boyunca şezlong tutan var, haftasonu ya geliyor ya gelmiyor, şezlong devamlı boş duruyor, parasını ödüyor. Şımarıklık desen, anlamını tam karşılamıyor, parayla varolmaya çalışan, parasıyla rezil olan, tarifi zor tuhaf bir ruh hali.
*
Avantacı köşe yazarı sorunu var Alaçatı'nın... Restorandan bardan otelden avantayı alıyorlar, göklere çıkarıyorlar, Michelin yıldızı muamelesi yapıyorlar. Bunların methettiği 10 mekandan 9'u seneye yok!
*
Her ağustos ayı ortasında aynı dram yaşanıyor, magazin sayfalarında ballandırıla ballandırıla manşet yapılan mekan sahibi, sezon bitmeden iflas ediyor, geceyarısı kamyoneti kapıya dayıyor, buzdolabını masayı sandalyeyi yüklüyor, kaçıyor, dükkan sahibi ertesi sabah geliyor ki, kapılar açık, kiracı kaçmış.
*
Tarifesi olan köşe yazarı var, 50 bin lira ver, ahtapotla kaplumbağayı ayırtedemeyen aşçıyı, Avrupa'nın en iyi aşçısı diye yazsın... “Gurme blogger” ayağıyla kasapları manavları dolandıranlar bile var.
*
Ot festivali yapılıyor. Alaçatı'yla alakası olmayan, bıraksan Ilıca'dan Çeşme'ye gitmeyi bilmeyen tipler üşüşüyor, ucuzcu markete gidiyorlar, tanesi iki liradan çilek reçelini kayısı reçelini topluyorlar, kapakları söküyorlar, tanesi beş kuruştan beyaz kapak takıyorlar, etiketi söküyorlar, kesekağıdına el yazısıyla “Alaçatı organik ev yapımı” yazıyorlar, stand açıp, tanesi 20 liradan kakalıyorlar. “Ayy ne ucuzmuş” diyen tikicanlar da “tadı damağımda kaldı” diye anlatıyor.
*
Rant patlamış vaziyette... Üç sene önce 300 bin liraya satılan evler, şu anda 3 milyon lira, 10'a katladı... Üç sene önce “voliyi vurdum” diye evini satıp, şimdi o sattığı kendi evinde bekçilik yapan Alaçatı yerlisi var. Karısı da o sattıkları kendi evine temizliğe gidiyor!
*
Habire villa dikiliyor, birbirinden çirkin binalar yapılıyor. Müteahhitlerin yüzde 90'ı İzmir dışından geliyor, hepsi Akp'li. Ne şehre saygıları var, ne doğaya saygıları var, ne tarihe...
Chp'li belediye kukla olmuş. Çakabey Anıtı mesela, moloz anıtı haline geldi, götürüp oraya döküyorlar. İzmir fatihi Çakabey, eski evlerden sökülmüş klozetlerle yan yana duruyor.
*
Trafik, İstanbul trafiğinden beter... Köyün daracık sokaklarında
TOMA büyüklüğünde ciplerle manevra yapmaya çalışıyorlar, motosiklet zor girer, Vito'yla girmeye çalışıyorlar. Bu hıyartolar yüzünden, huzurlu bir tatile gelip, kavga etmeden dönen yok.
*
Dünyanın en kalabalık terkedilmiş cins hayvan merkezidir Alaçatı... Tatile gelirken petshoptan satın alıyorlar, çarşıda plajda piyasa yapıyorlar, tatilden dönerken hevesleri geçiyor, sokağa bırakıyorlar! Türkiye'nin en büyük hayvan barınaklarından biri Çeşme'de ama, yetmesi mümkün değil... Her yaz yüzlerce köpek terkediliyor. Kedi terkeden var, papağan terkeden var. Allah sizi inandırsın, Alaçatı'daki tatilinden dönerken sokağa maymun bırakan var, maymun!
*
Şımarıklık, küstahlık, magandalık, Alaçatı markası kirletiliyor.
*
Halbuki...
Cibes'tir Alaçatı. Şevketibostan'dır.
Radika, turpotu, ısırgan... Ebegümeci, sarmaşık, enginar'dır. Zeytinyağlı cennetidir.
*
Kebapçılarla steakhouse'çıların birbirlerinin kafasına sandalye vurduğu, yörenin ruhuna aykırı bi yer haline getiriliyor.