Kayıt dışı gözaltı’ sırasında işkence gördüğü iddia edilen ve beyin kanamasından ölen Kükçe dosyasına takipsizlik verildi: ‘Gözaltına alınmadan düşüp beyin kanaması geçirmiş olabilir...’
Ümraniye’de hırsızlık iddiasıyla alınıp üç polis merkezi gezdirildikten sonra konulduğu Ümraniye E Tipi Cezaevi’nde ölen Mustafa Kükçe’yle ilgili işkence soruşturması, bir buçuk yıl sonra ‘takipsizlik’le sonuçlandı. Savcı, Kükçe’nin beyin kanamasından ölümüne yol açan travmanın düşme sonucunda meydana gelmiş olabileceğini, bu olayın da gözaltı işleminden önce gerçekleştiğini savundu.
Savcı vücuttaki darp izlerinin Kükçe’nin kendisini ‘yere atması, oraya buraya çarpması’ sonucu oluştuğunu iddia edince yedi polis yargılanmaktan kurtuldu. Kükçe’ye işkence yapıldığı öne sürülen karakolun kamera kaydı yoktu. Soruşturmayı, Kükçe’yi tutuklayan savcı yürüttü.
Araçtan inerken düşmüş!
24 yaşındaki Kükçe, 14 Haziran 2007’de, aracında stepne ve oto lastikleriyle ele geçirildi. İlk gün; Ümraniye Şehit Sevgican Polis Merkezi ve Dudullu Şehit İsmail Akkoyun Polis Merkezi, ertesi gün Çakmak Polis Merkezi’nden gelen çalıntı ihbarı üzerine bu karakola götürüldü. Polisin iddiasına göre, araçtan inerken baygınlık geçirip düştü.
O içerdeyken, ailesi karakol önündeydi. Amcasının oğlu Ali Yılmaz’ın iddiasına göre kendilerine küfür edildi, yumruk atıldı. Susma hakkını kullanınca çıkış için saat 16.40’ta Ümraniye Devlet Hastanesi’ne götürüldü. Polisin yazısına göre hastane önünde araçtan inmek istememiş, kendisini yere atmıştı. Ayakta duramayacak halde doktor huzuruna çıkarılmıştı. Çıkış muayenesinde, vücudunun muhtelif yerlerinde ekimoz (morluk) ve ödeme (şişlik) rastlandı. Bu, Kükçe’nin iki günde dördüncü raporuydu.
Gözaltı kaydı yok
Ancak bir çelişki vardı. Polis “Gözetim izni aldık” derken, Polis Merkez Amirliği raporuna göre gözaltı kaydı yoktu. Kükçe’ye ‘kayıtdışı gözaltı’ uygulanmıştı. Nezarethanedeki kameranın kayıtlarını isteyen savcılığa da “Kamera arızalı” yanıtı verildi. Kükçe, akşam Ümraniye Adliyesi’ne götürüldü, ailesi de adliye önündeydi. Kükçe, dört polisin kolları arasında sürüklenerek savcılığa çıkarıldı.
Kükçe, savcı Faruk Sarıoğlu’nun karşısındayken yanında avukat Abdulaziz Levent vardı: “Ayakta duramıyordu. İfadesini oturarak verdi. Savcı, ‘Dövdüler mi seni?’ diye sorunca ‘Tansiyonum var’ dedi.”
Hayalarını bile parçalamışlar
O gün hırsızlıktan tutuklandı. Çıkışta, annesi Gülbeyaz’a, “Ana ağlama, peşimden gel” demişti. Bu, ailesinin Kükçe’yi son görüşüydü. Kükçe’yi, konulduğu Ümraniye Cezaevi’nde ilk gören, cezaevi baş memuru Binali Karadağ’’a göre Kükçe ayakta duramıyordu. Ertesi gün sayıma kalkamadı, hastaneye kaldırıldıysa da kurtarılamadı.
Ailesi, onu morgda buldu. Cesedi ilk görenlerden biri, Ali Yılmaz’dı: “Dizlerinde açılmış yaralar vardı. Sol arka omzunda yara ve sağ boşluğunda kan toplamış şişlik gördüm. Ellerinin ucu simsiyahtı. Kollarında izler vardı. Hayalarından biri patlamıştı.”
Doktorlara soruşturma
Aile şikâyetçi oldu. Yedi şüpheli hakkında ‘işkence, işkence sonucu ölüme neden olma ve görevi kötüyü kullanma’ iddiasıyla açılan soruşturmayı, Kükçe’yi tutuklatan savcı Faruk Sarıoğlu yürütüyordu. Dosya, altı ay sonra, 12 Aralık 2007’de Adli Tıp’a gönderildi. 20 Ağustos’ta Adli Tıp raporu çıktı.
Savcı Sarıoğlu, soruşturmayı 4 Aralık’ta tamamladı. Sarıoğlu, Adli Tıp Raporu’nda kaydedilen, ‘beyin kanamasınan daha ziyade yüksekten düşmekle uyumlu olduğu’ ve ‘ölüme yol açan travmanın iki -beş gün öncesinde gerçekleştiği’ saptamasından yola çıkarak, bu olayların gözaltı işleminden önce meydana geldiğini savundu. Kararda, vücuttaki morlukların da “Kükçe’nin fenalaşıp kendini yere atması, dengesizlik nedeniyle kendini oraya buraya çarpmasından kaynaklandığı” öne sürüldü. Polislere takipsizlik verilirken, beyin kanamasını saptayamayan Ümraniye Devlet Hastanesi’nde görevli dört doktora soruşturma açıldı.