Cumhuriyet yazarı Kemal Can, HDP’nin medya görünürlüğünün tamamen ortadan kaldırıldığını, kongresinin öncesinde sistemli bir gözaltı dalgasıyla sabote edilmeye çalışıldığını söyleyerek, "HDP’nin hâlâ araştırmalarda baraj üzerinde çıkması ve kongresi en canlı parti görüntüsü, çok çarpıcı ve öğretici" dedi. Türk Silahlı Kuvevtleri'nin Afrin'e yönelik gerçekleştirdiği Zeytin Dalı Harekâtı ile birlikte oy oranının biraz arttığını söyleyen Can, "AKP’nin Kürt seçmen içindeki desteğinin de hızla eridiği görülüyor. Başbakan’ın 'çözüm yok' sözleri de galiba bu yüzden" ifadesini kulalndı.
Başbakan Binali Yıldırım, 16 Şubat 2018'de tutukluluğuna devam kararı verilen eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş üzerinden HPDP'ye tepki göstermiş, "Bir ara cici çocuk çıkarttılar, parlattılar marlattılar bazı medya organlarında ama gerçek niyetlerini daha sonra gördük" demişti. Dün gerçekelştirdiği konuşmasında, "Güneydoğu’dan fazla Kürt nüfusu var İstanbul’da. Kürt vatandaşlarımız benim başımın tacı. Çözüm, çözüm, çözüm yok kardeşim. Çözüm, bu kanlı terör örgütünü bu ülke topraklarından atmak" ifadesini kullanmıştı.
TIKLAYIN - Başbakan'dan HDP'ye: İstanbul'daki Kürt nüfusu Güneydoğu'dan fazla; çözüm, çözüm, çözüm yok kardeşim!
Kemal Can'ın, "Seçim atmosferi ve partilerde son durum" başlığıyla (19 Şubat 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Kâğıt üzerinde seçimlere bir yıldan fazla zaman var ama adı konmadan, tarihi açıklanmadan seçim atmosferi yaşanıyor. Ekonomide, dış politikada, günlük konuşmalar ve gündemde bariz seçim etkisi hissediliyor. Siyasi gündemin hareketli olacağı bu yılın ilk aylarında partilerin durumuna bakmak, muhtemelen artık her ay yenilenmesi gereken siyasi tabloyu anlamaya çalışmak için biraz soru biraz da cevap:
-Afrin gündemi sorasında AKP’nin durumu ne?
*Geçen yıl yapılan referandum sonuçlarından ve sonrasındaki oy grafiğinden pek memnun olmayan AKP, “metal yorgunluğu” hamlelerinin fazla sonuç vermediği ve sıcak para girişindeki artış ancak durumu idare etmeye yettiği için garantili kartını “erken” kullanmayı seçti: Afrin harekâtı ve etrafında kurulan “milliyetçi teyakkuz”. Metropoll Araştırma’nın verilerini sosyal medyada paylaşan Prof. Özer Sencar, Afrin dolayısıyla milliyetçi oylarda bir hareketlenme olduğunu AKP’nin belirgin bir artış sağladığını söylüyor. Sencar’a göre, AKP’ye oy kayışı ağırlıklı olarak “kararsızlardan” ve kısmen İYİ Parti’den.
*Afrin dolayısıyla AKP oylarında bir yükseliş olmasına rağmen hem gündemin ilerleyişinin neler getireceği, hem de böylesi “şok” çıkışların kalıcılığı meselesi biraz tartışmalı. Üstelik, Afrin dolayısıyla oluşan oy artışı, sadece üç ay korunabilmiş olan 15 Temmuz sonrası oy çıkışının da gerisinde. Afrin gündemi, iç politikada amaca uygun bir baskı yaratmaya devam ediyor olsa da, ihtiyaç duyulan “zafer” havasının uzağında. “Takvim verilemeyen” ve tarif edilemeyen “zafer” için bekletilen, “Osmanlı tokadı” vaadiyle yatıştırılan desteğin “sabrı” önümüzdeki günlerde ölçülecek.
-İttifak netleştikten sonra MHP’de durum nasıl?
-Prof. Jean-Pierre Filiu’nun Rusya - Suriye ilişkisini anlatmakta kullandığı Arapça bir kavram var: Tawrit. İki tarafa da yararlı görünen bir durumda, “zayıf”ın “güçlü”yü kendi lehine bir çarkın içine çekmesi için kullanılıyor. MHP’nin AKP ile kurduğu ittifak buna çok uyuyor ve süreç uzadıkça “güçsüz” daha çok yararlanıyor. AKP’nin MHP içinde eriyeceği konusunda çok çabuk karar veren değerlendirmelerin pek doğrulanmadığı, MHP’nin ve asıl olarak Bahçeli’nin avantaj kazanarak durumunu koruduğu görülüyor.
-İttifak anlaşmasıyla siyasi pozisyonunu garantilemiş MHP’nin seçmenini Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına ikna etmekte hâlâ zorluk yaşadığı sır değil. Hazine yardımından olmamak ve mümkünse gücünü toparladığını göstermek için her partinin kendi listesiyle seçime girmesinde ısrarcı olan MHP, seçim sonuçları itibarıyla aldığı oyla Erdoğan’a verdiği desteğin karşılaştırılabileceği bir resim verecek. Erdoğan’ın seçilmesine yetecek desteği sağlayamaması durumunda, fazladan vekillik kazanmış bir MHP’nin ittifaktaki rolü de tartışılır olacak, hatta “izinsiz” olarak şimdiden tartışılıyor.
*Kongresini tamamlayan CHP yeni bir atılım yapabilir mi?
-Güçlü bir heyecan dalgası üretememiş olsa da, sorunsuz ve demokratik işleyişe uygun biçimde kongresini tamamlayan CHP, ne sağa ne sola doğru belirgin bir rota değişikliği yapmadı. Beklentileri karşılamasa da, endişeleri artırmadığı için seçmen nezdinde pozisyonunu koruyor. Kılıçdaroğlu, ellerinde iktidar partilerinin yüzde elliyi geçemediğini gösteren anketler olduğunu ve seçimle iktidarın değişeceğini söylüyor. İYİ Parti’ye doğru oy kayışının durduğu, AKP’nin “milliyetçilik, millilik” üzerinden yürüttüğü saldırıların ve Afrin gündeminin CHP’nin oy desteğini etkilemediği görülüyor.
-CHP’nin, olası seçim başarısını bile iktidar blokunun oy kaybetmesi veya yeterli desteği sağlayamaması üzerinden tarif etmeye çalışması, kendi potansiyelini genişletme konusunda hâlâ atak olmaktan uzak olduğunu gösteriyor. Korkulan “suçlanmaların” fazla etkili olmadığı ve iktidar söyleminden ayrışmanın avantajları görülse de “kolay”, “risksiz” ve “iddiasız” siyasette ısrar devam ediyor. Siyasi kimlik ve kültürel mesafe yüzünden “uzak” duran toplum kesimlerine kimlik veya elbise değiştirerek değil, yeni bir dille ve farklı gündem başlıklarıyla ulaşmanın yolları pek aranmıyor.
*HDP’nin siyasi denklemdeki rolü ve etkisi nedir?
-Binlerce yöneticisi tutuklanmış, siyaset yapma imkânları sınırlanmış, medya görünürlüğü tamamen ortadan kaldırılmış, kongresi öncesinde sistemli bir gözaltı dalgasıyla sabote edilmeye çalışılmış HDP’nin hâlâ araştırmalarda baraj üzerinde çıkması ve kongresi en canlı parti görüntüsü, çok çarpıcı ve öğretici. HDP’nin oyunu koruması, hatta Afrin gündemiyle biraz artırıyor olması yanında, AKP’nin Kürt seçmen içindeki desteğinin de hızla eridiği görülüyor. Başbakan’ın “çözüm yok” sözleri de galiba bu yüzden.
-HDP’nin en önemli sıkıntısı, oy potansiyelini sandığa taşımak ve sandıktan çıkan sonucu korumak olacak. Açıkçası, bu konuda aklı olan bütün muhalefet partileri de seferber olmalı. HDP’nin -bütün haklı mazeretlerine rağmen- mevcut potansiyelini hareketlendirecek bir inisiyatif yaratmada daha aktif olabileceği söylenebilir. Mesela, eş genel başkanlığı konusunda bir formül üretilemeyen Selahattin Demirtaş’ın, duruşmalardaki tavrıyla da bağlantılı olarak, ilk seçimde cumhurbaşkanı adayı olarak erkenden açıklanması gibi bir çıkış, sembolik anlamı ve ateşleyici etkisi ile farklı bir ivme yaratabilir.
*İYİ Parti, Saadet Partisi ve diğer aktörlerden ne beklenebilir?
-Geleneksel “alan siyasetinin” bütün gereklerini yerine getiriyor, il il dolaşarak yoğun biçimde çalışıyor olsa da, İYİ Parti’nin bu gayretlere paralel bir ivme yakaladığını söylemek zor. Kuruluşu sonrasında yükselen bir grafik üretemeyen İYİ Parti, Akşener’in erken cumhurbaşkanlığı adaylığını da oya çevirememiş görünüyor. AKP oylarında çözülme, CHP oylarında memnuyetsizlik, kararsız oylarında artış gibi kendi dışındaki beklentilere yapılan yatırım henüz kazandırmıyor. Tersine gündemdeki “milliyetçilik” dozunun artması, en çok İYİ Parti’den yiyor.
-Abdullah Gül’ün adaylığı ile seçimde etkili olabileceği veya tam tersi ittifaka katılabileceği konuşulan Saadet Partisi’nin sayısal olmasa bile moral bir etki yaratma potansiyeli hâlâ var. Çünkü, sözünü taşıma ve heyecan yaratma zaaflarına rağmen, zaman zaman iktidardan bağımsız söylem kurabildiği oluyor.
Oy desteği açısından seçimde etkili olabilecek partilerde Şubat 2018 itibarıyla resim böyle görünüyor. Bu resmi bütün partiler açısından ortaklaştıran nokta, hemen hepsinin kendi seçmenlerinin “seçeneksizliğine” fazla yaslanan siyaset konforundan vazgeçmeye hevesli görünmemeleri.