Gündem

'AKP'nin içinde yüzde 20 'hayırcılar' var'

Adil Gür, 12 Eylül'de yapılacak olan anayasa referandumunda seçmenlerin yüzde 80-85'inin kararını verdiğini belirtti.

26 Temmuz 2010 03:00

T24 - A&G Araştırma Şirketi'nin sahibi Adil Gür, 12 Eylül'de yapılacak olan anayasa referandumunda seçmenlerin yüzde 80-85'inin kararını verdiğini belirterek, "Aslında yüzde 80-85 kararını çoktan vermiş durumda. Karar verenler değiştirmez; ne Evet’ciler Hayır, ne Hayır’cılar Evet der. Çünkü siyasette inanılmaz bir kutuplaşma var. Böyle olunca referandum sonucunu belirleyecek olan, son aylardaki kampanyadan etkilenebilecek %10-15’lik kesim. Son ayı iyi kullanan kazanır" dedi.

Milliyet gazetesi yazarı Aslı Aydıntaşbaş'ın "Sol hala birleşemiyor" başlığıyla yayımlanan (26 Temmuz 2010) yazısı şöyle:


Sol hâlâ birleşemiyor

Parti kurmaktan vazgeçip CHP’ye katılma kararı alan Mustafa Sarıgül ve kurmaylarının telefonları hâlâ çalmadı. Kilit Önder Sav’da...

Hatırladınız mı, Kemal Kılıçdaroğlu rüzgârından once Mustafa Sarıgül rüzgârı diye bir şey vardı? Tam karayel demeyelim de, hafif bir meltem edasında İstanbul’dan başlayıp kıyı seritlerinde dolanan bir esinti. Sarıgül hareketi, henüz partileşmeden bile Türkiye genelinde % 4, İstanbul’da %7 civarında gözüküyordu. Üstelik, günahıyla sevabıyla, Şişli Belediye Başkanı’nın Türkiye genelinde belli bir popülarite edinmişti.  

Sonra ne oldu? Deniz Baykal gitti, Kemal Kılıçdaroğlu büyük bir rüzgarla CHP’nin başına geldi ve Mustafa Sarıgül, İstanbul’da kendisini destekleyen çevrelerin de memnun bakışları arasında, parti kurmayıp CHP’yi destekleyeceğini açıkladı.

Sonra? Sonrası tısss... Sarıgül ve ekibi CHP’ye katılmaya hazır ama henüz arayan soran yok.

O zaman bu zamandır Kılıçdaroğlu rüzgarının en önemli unsurlarından biri olan “solda güç birliği” konusunda bir adım yok. Dün araştırınca gördüm ki, sadece Sarıgül değil, CHP genel merkezinden bir kaç ay önce “Sizi ararız” mesajı alan Hikmet Çetin, Bülent Tanla, Faruk Loğoğlu gibi kurmaylara da henüz davet yok. Bırakın daveti, henüz bir aracı, bir telefon, bir hoş seda da yok...

Peki ne oldu da lider değişikliğinin ardından solda birleştirici rol oynaması beklenen CHP yine kapılarını kapatıp evine döndü.

Gerçek şu ki, CHP lideri referandum kampanyası için köy köy, kasaba kasaba dolaşırken, partisini büyük ölçüde Genel Sekreter Önder Sav’a teslim etmiş durumda. Sav da, “Baykal gitti, Baykalizm ölmedi” misali, partiyi “fazla açılmadan,” kontrolü bırakmadan, güçlü, iddialı tipleri uzakta tutarak yönetmek istiyor gibi. (Muhtemelen “Nasılsa Sarıgül oyları CHP’ye gelir” diye düşünülüyor.) Bırakın solda birleşmeyi, parti teşkilatlarında Kılıçdaroğlu’nun şahsiyeti ve bunun yarattığı heyecan dışında büyük bir değişim ya da dinamizm hamlesi de henüz yok.

Tabi Önder Sav engelinin aşamadığı tek isim Sarıgül ve kurmayları değil. CHP’nin değişimci İstanbul eski İl Başkanı Gürsel Tekin ve son dönemde listelere alınan bazı yeni isimler de bir türlü parti mekanizmalarında yerini bulabilmiş değil. Meydanlarda Kılıçdaroğlu ve eski tüfekleri dışında henüz büyük değişim yok.

Ancak CHP’nin bu hazırlıksız yakalandığı seçim atmosferinde eski hantal yapıda ısrarcı olmasının şöyle bir sakıncası var: Kemal Kılıçdaroğlu ve karizmasını bir kenara bırakın, CHP’de parti teşkilatları, genel merkez, kadın kolları ve gençlik kolları, henüz dev bir dişliyi andıran AK Parti Makinesi’yle aşık atacak durumda değil. Ne imkanlar, ne de dinamizm açısından. Referandum biter bitmez Kılıçdaroğlu’nun gözden geçirmesi gereken durumların başında bu olmalı.

Bir diğer mesele de CHP’nin hala dış dünyadan kopuk oluşu. Baykal döneminde yapılan en büyük eleştirilerden biri, dünyayla entegre, AB’ye aday, Güvenlik Konseyi ve G20 üyesi bir Türkiye’nin, adeta izolasyonist bir muhalefet partisi olmasıydı. (Hiç yoksa bile AK Parti’de dışarda tanınan, konferanslara giden, Brüksel-Washington hattında aktif olan en az 30 bakan ve vekil sayabilirsiniz.)

CHP ise, Brüksel’de kurulan bir ofis dışında maalesef bu alanda da henüz bir pırıltı göstermiş değil. Neredeyse Sosyalist Enternasyonal’deki yerini bile kaybetmek üzere. İşte Hikmet Çetin, Bülent Tanla, Faruk Loğoğlu veya Uğur Ziyal gibi isimler, seçime giden süreçte bu anlamda faydalı olabilir. Uluslararası saygınlığı olan yüzler, partiye Türkiye dışından da destek gelmesini sağlayabilir. Tabi CHP’nin böyle bir derdi varsa...


Ak Parti’de %20 HAYIR’cı var

Adil Gür, seçmenin yüzde 80-85’inin referandum konusunda çoktan kararını verdiğini, Evet ve Hayır’ların başa baş gittiğini söylüyor. Sonucu %15 kararsız belirleyecek. Özellikle de AK Parti’deki.


Adil Gür, hem 2007 seçimleri hem de 2009 yerel seçimleri öncesi yaptığı kamuoyu araştırmalarında turnayı gözünden vurunca, Türkiye’nin en önemli siyasi analistlerinden biri olmayı hak kazanmıştı. Bu yüzden sahibi olduğu A&G Araştırma, 12 Eylül referandumu öncesinde medyada büyük dikkatle takip edilen araştırma şirketlerinin başında geliyor.

Birkaç hafta önce Başbakan Tayyip Erdoğan’la çalışan Pollmark’ın bakanlar kurulunda tartışılan referandum analizini yazmıştım. Erdoğan’ın bizzat bakanlarla paylaştığı o yoklama, referandumda Evet oylarını %57 olarak gösteriyordu. Pollmark’cılar, Anayasa Mahkemesi kararı sonrasında bu rakamın daha da yukarı gidebileceği görüşündeydi.

Dün aynı soruyu Adil Gür’e sordum. Tecrübeli araştırmacının tahmini, Pollmark’dan epeyi farklı. Gür, üst üste yaptığı 4 araştırma sonrasında Evet ve Hayır’ların neredeyse başa baş, %40 civarında olduğunu söylüyor. (Bakınız www.agarastirma.com.tr )

Gür’ün gözünde seçmenin büyük çoğunluğu, referandumda “HSYK’da ne olsun?” sorusuna göre değil, Türkiye’nin mevcut koşulları çerçevesinde “ideolojik” oy kullanacak. %80-85 çoktan kararını vermiş durumda. Bütün gürültü patırtı, hala kararsız olan %15’lik bir kesim için. Onlar arasında da en belirleyici olan, kararsız AK Parti seçmeni. Yani 2007’de AK Parti’ye oy vermiş, belki 2011’de de vermeyi düşünen, ancak kendini “parti tabanı” diye tanımlamayan merkez sağ seçmen. Gür’ün son derece dikkat çekici diğer analizlerini, virgülüne dokunmadan aktarıyorum.

2-3 PUAN FARK ÇIKAR:
Hükümet anayasa değişikliğini Meclis’e getirdikten bu yana 4 araştırma yaptık. Bunlarda Evet ve Hayır’lar %1-1,5 puanlık bir hata payıyla birbirine çok yakın. Şu anda belirgin bir sonuç yok. Referandumun sonucu bundan sonra liderlerin kampanyası ve Türkiye’deki olaylar belirleyecek. Sonucun %10 puan farkla çıkacağını sanmıyorum. Şu an görünen, 2-3 puanlık bir fark. Ama burası Türkiye...

SİYASETTE KUTUPLAŞMA VAR: Aslında yüzde 80-85 kararını çoktan vermiş durumda. Karar verenler değiştirmez; ne Evet’ciler Hayır, ne Hayır’cılar Evet der. Çünkü siyasette inanılmaz bir kutuplaşma var. Böyle olunca referandum sonucunu belirleyecek olan, son aylardaki kampanyadan etkilenebilecek %10-15’lik kesim. Son ayı iyi kullanan kazanır.

YÜZDE 55 ÜSTÜ KARİZMAYI ÇİZER:
Referandum  sonucunda 2 -3 puan farkın siyasi bir faturası olmaz. Ancak Evet ya da Hayır’ların yüzde 55’den fazla çıkması, iktidar ya da muhalefetin karizmayı çizdirmesi demektir. Örneğin Evet’ler %55’den fazla çıkarsa, AK Parti bunu kendisine verilmiş oy sayacaktır.

HAYIRCILAR İDEOLOJİK: Hayır’cıların zahmet edip sandığa gitmeyeceği tezine katılmıyorum. Sandığa en fazla sahip çıkan seçmen, ideolojik sebeplerle sandığa giden seçmendir. Sandığa gitmeyenler ise genelde eski merkez sağ seçmenidir. 2007 sonuçları merkezdeki partinin AK Parti olduğunu gösterdi. O %47 içinde %10-12 ideolojik davranan ve sandığa mutlaka giden Milli Görüş kökenli seçmendir. Ancak kalan merkeze yakın isimler. Sandığa gitmeyecek seçmen varsa bundan AK Parti zararlı çıkar.  

AK PARTİ’DE %20 HAYIR’CI KİTLE VAR: Referandumun sonucunu ne MHP ne de CHP belirleyecek. Doğru MHP içinde %25-30, CHP içinde %10’luk bir Evet diyecek kitle var. Ancak AK Parti’de de %20’ye yakın Hayır’cı kitle var. İşte sonucu biraz da bunlar belirleyecek. Bu kesim genelde iktidar partisine “2007’ye  kadar” ve “2007 sonrası” diye bakıyor. AK Parti’yi hizmet eden, ekonomik fayda getiren bir parti olarak görüyorlar. Ancak 2007 sonrası şikayetleri var. Bu seçmenin %20’si hükümete bir uyarıda bulunmak isterse, ki bu ihtimal var, referandumun sonucunu bu belirler.

AŞ, İŞ, YOKSULUK OYLANACAK: Geçmişte AK Parti kitle iletişim araçlarını çok iyi kullandı. Ama bu sefer işleri daha zor. Çünkü seçmenin yüzde 80’i kendi dünya görüşü çerçevesinde oy verecek. Çok ufak bir kesim maddelerin içeriğine bakıyor. Okuyan, yazan, maddelerle ilgilenen toplamda yüzde 20’lik bir kesim. Ama büyük çoğunluk maddelere değil Türkiye’nin temel meselelerine göre oy kullanacak. Burada şehit cenazelerinin devam etmesi hükümet için olumsuz.  Referandumun kaderini Türkiye’nin o günkü sosyo-ekonomik ruh hali ve temel meselelere bakış belirleyecek. İnsanlar aş, iş, yoksulluğu oylayacak.

BALYOZ ETKİLEMEZ: Ergenekon, Balyoz konularını da sorduk araştırmalarda. Genelde orduya güven yüksek; ama bunun yanında insanlar suçluyla suçsuzu ayırt edemiyor. “Kurunun yanında yaş da yanıyor” görüşü hakim. “Bu soruşturmaların doğru yanları var ama suçsuz insanlar da ceza görüyor”, diyorlar. Ancak Balyoz sonucu doğrudan etkilemez.  

SEÇMEN DİPLOMATİK: Son yollarda Türkiye’de araştırmacıların işi daha zorlaştı çünkü seçmen “mış gibi” davranıyor. Ankete evet, sandıkta hayır diyebiliyor. Diplomatik olma gereği hissediyor. 2-3 yıl öncesine kadar seçmen daha dobraydı. Şimdi ürküyor; “fikirlerimi söylersem işimden olurum” ya da “zarar görürüm” düşüncesinde olanlar var. İnsanlar telefonda konuşmaktan çekiniyor. Onun için bir araştırmacıların işi zor. Politik davranın seçmenin reflekslerini ölçmek için yeni metot ve kontrol mekanizmaları bulmamız lazım.