06 Mart 2017 14:29
AKP Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hakkında "Halkı tankların önüne çıkaran yetki değil, bu sevgi bağıdır. Erdoğan siyasi yasaklıyken de ülke gündemini belirliyordu. Aynı yetkilere sahip hiçbir siyasetçi Erdoğan’ın başardıklarını başaramadı. Bence esas soru şu: Bu sistem Erdoğan’sız yürür mü? Erdoğan olmasa bu sistem çoktan çöktü, tükendi" diye konuştu.
Yalçın Akdoğan'ın Star gazetesinden Fadime Özkan'a verdiği söyleşi şöyle:
- Akademisyen bir siyasetçi olarak Türkiye siyaseti üzerine düşünüyor ve hem teorik hem pratik alan üzerine yazıyorsunuz. "Lider" iki alanın kesişme noktası sanki. Kitabın hikayesiyle başlamak isterim. Fikir ne zaman doğdu? Tetikleyen bir olay, durum var mıydı, neydi?
Siyaset bilimci bir siyasetçi olarak değer, fikir, felsefe, teori boyutunun sürekli canlı tutulması gerektiğine inanıyorum. Bir süredir tarihte gördüğümüz siyasetnamelerin nasıl sonraki çağlara ahlaki öğretiler ve nasihatler sunduğu üzerinde çalışıyordum. Kutadgubilig’den Nizamülmülk’ün Siyasetnamesine, Kabusname’den Koçibey’in Risalelerine kadar birçok eser, yaşanılan zamandaki liderlere tavsiyeler içermekle birlikte bugün bizlerin ders aldığımız metinlere dönüşmüş durumdalar. Batılı, doğulu ve İslami kaynakların siyasetin amacını ve liderin özelliklerini nasıl ortaya koyduğunu ele alarak Recep Tayyip Erdoğan üzerinden bir okuma yapmaya çalıştım. Erdoğan bu tarihi müktesebat üzerinde nerede, nasıl konumlandırılabilir? Buna şu açıdan da ihtiyaç var: Bir süredir Erdoğan üzerinden bir Türkiye düşmanlığı yapılıyor ve Cumhurbaşkanımız hakkında içeride ve dışarıda büyük bir karalama kampanyası var. Erdoğan bugün dünyanın en çok ismini bildiği liderlerden biri… Ama bu ismin altını kara kampanyayla negatif şekilde doldurmaya çalışan odaklar var. Bunlara karşı Erdoğan’ın dünyaya doğru bir şekilde anlatılabilmesi de önem taşıyor.
- O halde kitap farklı dillere de çevrilecek?
Evet, İngilizce’ye çevrildi, şu an Arapça’ya çevriliyor, zaman içinde Almanca, Rusça ve Çince’ye çevrilecek… Son günlerdeki hadiselere bakınca Alman yönetiminin de ihtiyacı olduğu anlaşılıyor! AB’nin en önemli ülkesi olan Almanya’nın bu derece hazımsızlık içine girerek yasakçı uygulamalar sergilemesi, Birliğin geleceği açısından büyük bir tehlikedir.
- Erdoğan üzerine daha önce de kitaplar yazıldı. Lider’i onlardan ayıran nedir?
Siyasetçilerin hayat hikayelerini veya siyasi partileri/akımları anlatan kitaplar var. Bu kitap bir nevi modern bir siyasetname gibi… Teoriden kalkarak bir lider profili ortaya konuluyor, hem mevcut liderin resmedilmesi, hem de siyaset yapanlara teorik bir çerçeve sunulması…
- Sadece liderin fotoğrafını çekmiyorsunuz yani?
Tayyip Erdoğan örnekliği üzerinden teorik çerçeveyi ele alıyorum… Sadece bir tasvir değil, aynı zamanda sonraki kuşaklara ve siyasetin içinde olan gençlere bir telkin ve tavsiye boyutu da var. Daha önce Tarihe Düşülen Notlar şeklinde Sayın Cumhurbaşkanımızın belli dönemlerini anlatan kitaplarım çıkmıştı. AB Zirvesi veya Cumhurbaşkanlığı süreci gibi kritik dönemlerde yaşananları günlük gibi aktaran kitaplardı bunlar… AK Parti’nin siyasi kimliğini ve ideolojisini ele alan çalışmalarım da olmuştu. Bu kitap bir hayat hikâyesi kitabı veya bir ideolojiyi analiz eden bir kitap değil… Ama siyasetin içinde olan herkese hem liderlik boyutuyla hem de amaç ve hedefler boyutuyla önemli açıklamalar getiriyor. Kitabın magazin boyutundan ziyade değer ve felsefe boyutu daha ön planda…
- Kitabın girişinde Lider’le kendi durumunuz üzerinden bir tür ilişki koordinatı veriyor ve “sübjektiflik eleştirilerini baştan kabul ediyorum” diyorsunuz. Bu sübjektif durum, kitabın öznesine objektif bir gözle bakmaya engel midir? Liderle bu mesafede çalışmamış birinin görmezse yazamayacağı bir alanı açığa çıkarmak ve değerlendirmek için bilakis gerekli değil midir bu yakınlık?
Siyasetnameler yazıldığı dönemde benzer eleştirilere maruz kalmış… Sipariş olarak yazdırıldığı, lideri övdüğü vs… Oysa bugün biz bu eserleri önemli ahlaki öğretiler ve teorik metinler olarak okuyoruz. Ben kitapta inanmadığım tek bir cümle bile yazmadım. Lider özelliklerini başlık olarak sıralamak bir anlam ifade etmez, o özelliklerin yanına somut örneklikler koymak gerekir. Kitapta verdiğim tüm örnekler ve analizler Erdoğan’a yönelik objektif tespitlerimi içeriyor. Benim anlattıklarımda bir mübalağa olduğunu düşünmüyorum, haa başkaları başka analizler yapabilir o da onların meselesi… Liderlerle ilgili kitapları yazanlar genelde lidere yakın kişiler olmuştur. O yakınlık olmadan doğru ve ayrıntılı fotoğraf çekmek mümkün olmuyor, önemli olan yakınlığın samimi ve dürüst bir şekilde aktarıma zarar vermemesi… Sayın Cumhurbaşkanımızın böyle bir talebi de, müdahalesi de, yönlendirmesi de olmadı. Büyük bir lidere büyük lider demek birilerini rahatsız ediyor olabilir, ne yapalım girdiği her seçimi kazanan, halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanı olan, halkı tankların önüne çıkarıp darbeyi engelleyen, her türlü meydan okuma ve saldırıya göğüs geren, kendi siyasi hareketini kurarak milyonları peşinden sürükleyen bir kişiye büyük lider denilmez de ne denilir?
- Liderleşemeyen, başında bulunduğu partinin genel başkanı sıfatıyla güdük bir siyasi kariyerle iktifa eden siyasetçiler de oldu, var bu ülkede. Nasıl bir liderlik farkı var?
Farklı lider kategorileri var. Bir tanesi, kendi siyasi hareketini oluşturmak, bir yol açmaktır. Erbakan, Türkeş, Menderes, Özal, Demirel bu kategoridedir. Bir grup da bu hareketlerin devamını sağlayan genel başkanlar kategorisini oluşturur. Bunların üzerinde bir de karizmatik liderler var. Atatürk ve Erdoğan gibi… Yol ve yön oluşturan, kendi ideolojisini kuran, milyonları peşinden sürükleyen, bir kurtarıcı ve umut olarak görülerek önemli başarılara imza atan, büyük badirelerden kurtulup kahramana dönüşen liderler. Erdoğan’ı farklı yönlerden eleştirenler olabilir, ancak onlar bile ülkenin bugünkü istikrarı ve geleceği açısından nasıl önemli bir anlama ve misyona sahip olduğunu görüyorlar. Erdoğan yaşayan bir efsaneye dönüşmüş durumda…
- Karizmatik liderliğin ispatı olarak 15 Temmuz’u mu görüyorsunuz?
Erdoğan’ın bölgesel liderliğini ispat ettiği birçok olay vardır. Mesela 2004 AB zirvesi… Erdoğan sergilediği liderlik sayesinde müzakere sürecini başlatan bir performans ortaya koydu, rest çekerek istediği aldı. Daha sonraki birçok olay onun liderliğini pekiştirdi. Gezi ve Kobani gibi sokak isyanlarından 17 Aralık gibi yargı darbesine kadar birçok hadise, bildiriler, komplolar, kumpaslar… Bunlara dinebilmek kolay değildi. Düşünün şahsınız ve aileniz hakkında tamamen uydurma ses kayıtları üzerinden ve devletin hukuk sistemini kullanarak saldırı yapılıyor. Böyle bir mekanizmaya direnmek her baba yiğidin harcı değildir. Çelik gibi sinire, büyük bir cesarete sahip olmanız, korkmadan ileri atılabilmeniz, karşı hamleler yapabilmeniz gerekir. Hiçbir saldırıda Erdoğan sinmedi, korkmadı, geri çekilmedi, teslimiyet ve acziyet sergilemedi. Dik durdu, karşı meydan okudu… 15 Temmuz ise bir milattır. 1960’da başlayan darbeler üzerinde Türkiye’yi dizayn eden vesayetçi yapıya karşı bir başkaldırıdır. Gerçek özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi açısından bir kırılma noktasıdır. Diğer liderlerimiz de darbelerde sıkıntı çekti, hapis yaptı, idam edildi, ama bir liderimiz bunu tersine çevirebildi…
- Kitaba “yürek titremesi”, “vicdan sızısı” vurgusuyla başlıyor ve Erdoğan’ın siyaset yapmaktaki temel motivasyonu da budur, diyorsunuz. Erdoğan’ı büyük lider yapan şey “dünyanın derdiyle dertlenme hali” midir?
İç çatışmalarda bombalanan, denizde boğulan, ezilen, sürülen bebekleri, çocukları gördüğünüz de içinizde bir isyan dalgası, bir buğz ve öfke kabarması oluyorsa ileriye atılmak, bir şeyler yapmak istersiniz. Bu sorunların müsebbibi siyasetçilerdir ve siyasettir. O halde çözüm de siyasetten ve siyasetçilerin zihin ve ahlak dünyasından geçiyor. Dünyada yaşananlar siyasi bir krizdir ve bir liderlik buhranına işaret etmektedir. Erdoğan küresel düzeyde yaşanan bu zulümlere, haksızlıklara, yalanlara dur demeye çalışan bir siyasetçi. Dünya beşten büyüktür diyor, zalime zalim, darbeciye darbeci diyor, Medeniyetler İttifakı arayışıyla kültürler arasındaki fay hatlarının kırılmasını engellemeye gayret ediyor. Somali’de açlıktan ölen veya Akdeniz’de boğulan çocukları dert edinen, ama gerçekten dert edinerek bir şeyler yapmaya çalışan kaç tane lider var? Erdoğan’ın bölge halklarını etkileyen özelliği sergilediği ahlaki duruştur.
- Siyaset geçmişi olmayan rahmetli Özal darbe dönemi sonrasında siyasete atıldı ve yerleşik siyasetçilerden ve siyasetlerden yalıtılmış bir alanda siyaset yaptı, büyük bir iz bırakmayı başardı. Erdoğan’ın önce parti başkanı ve başbakan sonra cumhurbaşkanı olduğu dönemde o geniş zaman diliminde ise ona rakip olabilecek, onunla yarışabilecek kalibrede bir isim-lider çıkmadı-olmadı-yetişmedi. Rakipsiz olmak nasıl etkiledi Erdoğan’ın liderlik sürecini? İşini mi kolaylaştırdı?
Erdoğan liderliğinin büyüklüğü, rakiplerinin küçüklüğünden kaynaklanmıyor, maruz kaldığı saldırıların büyüklüğünden ve kaydettiği başarıların ihtişamından kaynaklanıyor. Düşmanları büyük, oynanan oyun büyük, geçtiği sınamalar büyük, ama sergilediği liderlikte o oranda büyük…
Erdoğan sadece mevcut rakiplerini yenmiyor, geçmiş liderleri de aşan bir liderlik sergiliyor. Erbakan Hoca’ya karşı, onun Milli Görüş hareketine karşı yeni bir siyasi kulvar oluşturabilmek kolay bir iş midir? Merkez siyaseti dönüştürmek, ANAP ve DYP’nin alanını yeniden kodlamak basit bir iş midir?
Liderlik çalışarak, kurgulanarak, akıl transferiyle olmuyor kuşkusuz. Lider Erdoğan profilindeki “cevher” ile “profesyonel katkı” oranını-ilişkisini nasıl ifade edersiniz?
Eğitimle ve çalışarak lider olunur mu olunmaz mı tartışılır durur. Benim gördüğüm çalışmadan lider olunmuyor. İnsanın doğuştan sahip olduğu belli özellikler elbette büyük önem taşıyor. İnsanın karşısına çıkan imkân ve fırsatları değerlendirmesi, risk ve meydan okumalarla baş edebilmesi, süreç içinde kendisini geliştirmesi ve donatması… Bunların hepsi pay sahibi… Allah’ın lütfu ise hepsinin üzerinde pay sahibi… Tayyip Erdoğan önemli kişilik özelliklerine ve yeteneklere sahip birisi, ama aynı zamanda potansiyelinin çok üzerinde performans ortaya koyabilen de birisi… Çok kabiliyetli çok etkisiz ve verimsiz kişiler vardır. Erdoğan bir dava adamı, kendisini belli değer ve ilkeler üzerinden bir hedefe adamış ve doğru bildiği yolda halkıyla birlikte yol yürüyor…
"Nedir bu hedef?"
Kitapta siyasetnameleri işlerken siyasetin amacı nedir analizi de yapıyorum. Kimi hazzı, mutluluğu, ortak iyiyi öne çıkarır; kimi refah, esenlik, huzur, güvenlik gibi kavramları; kimi de adalet, hak, özgürlük gibi değerleri. Her ideoloji, dünya görüşü, felsefi akım ayrı bir amacı ve hedefi öne çıkarır. Erdoğan, adalet ve hakkaniyet üzerine bir dünya kurmayı önemser. Amaç, hem insanın mutluluğu, huzur ve refahıdır (ki partinin kalkınmacı yaklaşımı bunu yansıtır), hem ortak iyi, adalet ve hakkaniyet gibi değerleri ihya etmektir. Zulme, haksızlığa, eşitsizliğe, ayrımcılığa direnmek siyasetin temel misyonu olmak durumundadır. Erdoğan’ın dünyaya bir adalet çağrısı yaptığını görüyoruz.
- Erdoğan siyasetinin belirleyici noktalarından biridir dönüştürücü gücü. Toplumla etkileşime giriyor, değişiyor ve değiştiriyor…
Toplumla hemhal olmak, özdeşleşmek ayrı bir meziyet… Erdoğan hem halkın hissiyatına göre siyasetini şekillendiriyor, hem de toplumu da gerektiğinde bir yere taşıyabiliyor, dönüştürüyor. Eğer Türkiye son 15 yılda çok büyük reformları hayata geçirdiyse bunun temel sebebi Erdoğan’ın topluma aşıladığı güven hissidir. Erdoğan sosyal evren ile siyasi evren arasında adeta bir başmüzakereci gibi rol oynuyor, kimi zaman kavramları yeniden kodluyor, kimi zaman yeni anlayışlar ve kabuller oluşmasına zemin hazırlıyor. Erdoğan kadar toplumsal etki gücü olan bir lider dünya genelinde var mı acaba? Sigarayı bırakma kampanyasından ‘haydi kızlar okula’ kampanyasına kadar, üç çocuktan döviz bozdurmaya kadar seferberlik başlatabilmek ve netice almak büyük bir iştir. Halk güvenmese onu dinler mi?
- Bu kadar güçlü olan bir lidere yeni yetkiler aktarılıyor deniyor?
Bakınız, bu güç toplumsal bir güçtür. Siyasi güç, toplumsal kabulle oluşur. Erdoğan bugün halkın sevgisiyle büyük bir siyasi güce sahiptir. Halkı tankların önüne çıkaran yetki değil, bu sevgi bağıdır. Erdoğan siyasi yasaklıyken de ülke gündemini belirliyordu. Aynı yetkilere sahip hiçbir siyasetçi Erdoğan’ın başardıklarını başaramadı.
- Erdoğan’dan sonra ne olacağı kaygısı yersiz mi diyorsunuz?
Bence esas soru şu: Bu sistem Erdoğan’sız yürür mü? Erdoğan olmasa bu sistem çoktan çöktü, tükendi.
Özellikle cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi referandum sürecinde Erdoğan da, AK Parti de “düzenleme Erdoğan sonrası için” diyor… Türkiye’nin meselelerini şahsi meselesi haline getirmiş bir lider olarak faniliğine, kendisinden sonrasına sıkça vurgu da yapıyor. Soru şu; Erdoğan parti içinde, yakın çevresinde lider adayları yetiştiriyor mu?
Bir liderin başarısı kendisinden sonraki sürecin sağlıklı geçmesini de sağlayabilmesidir. Erdoğan partinin başından ayrıldı Cumhurbaşkanı oldu, ama partisi başarılı bir şekilde yoluna devam ediyor, önemli değişiklikler yapabiliyor. Bu, Erdoğan’ın liderlik başarısıdır. Elbette bunda Türkiye’nin lideri olarak sürecin parçası olmasının da bir payı var. Bu hareketin çok önemli meziyetlere sahip kadroları vardır ama doğal lideri Erdoğan’dır. Muhalefet bunu dert edeceğine kendi durumunu dert etmelidir…
Erdoğan’ın seveni inananı çok ama sevmeyeni, karşıtı da var. Onlarla empati ve iletişim ilişkisini kesmediğini zafer akşamları yaptığı balkon konuşmalarını hatırlatarak vurguluyorsunuz. Karşıtlarının Erdoğan’ın liderliğine katkısı nedir?
Erdoğan’ın büyüklüğü rakiplerinin küçüklüğünden gelmiyor, karşılaştığı zorlukların büyüklüğünden ve elde ettiği başarıların büyüklüğünden geliyor. Erdoğan’ın tarzını eleştirenler şunu gözardı etmemeli: Siyaset literatürüne balkon konuşmasını da, Yeni Kapı Ruhunu da, yeni sayfa açmak ve helalleşmeyi de Erdoğan kazandırdı. Erdoğan toplumu kucaklamasa ve her kesimle empati yapmasaydı oyunu sürekli büyütemezdi.
Referanduma gidiyoruz. Değişiklik kabul edilirse artık bu ülkede halkın asgari yüzde 50+1’nin rızasını, oyunu almayı başaramayan hiç kimse cumhurbaşkanı seçilemeyecek. Siyasi yelpazenin merkezini dolduracak cesamete sahip olmaksa güçlü liderliği gerektiriyor. Türkiye’de halihazırda o güçte ikinci bir isim görünmüyor. Parti liderlerinin yarışmaktan çekindiğini ve siyaset dışı bir isim etrafında yapay bir ittifak kurulduğunu görmüştük, o da en fazla yüzde 35’leri görmüştü. Sorum şu: Lidersizlik bir sorun mudur, bir süre sonra bir sistem sorunu haline gelebilir mi? “Ya Erdoğan’dan sonra” yani?
Yüzde 51’e ulaşmak demek, her daim uzlaşı arayışı içinde olmak demektir. Bu seçim öncesi için de geçerli, ülkeyi yönetirken de geçerli. Örneğin şuan önemli bir değişiklik yapıyoruz, tek başımıza mı yapıyoruz, hayır MHP ile uzlaşarak, bir ortak zemin bularak yapabiliyoruz. Seçilecek Cumhurbaşkanı da partiler düzeyinde olmasa bile toplumsal kesimler katmanında bu arayışı sürekli canlı tutmak zorunda olacaktır.
© Tüm hakları saklıdır.