Politika

AKP'li Soylu: Seçim barajını yüzde 10'un altına çekmek için çalışıyoruz

Süleyman Soylu: Bugünün dünyasında, demokrasi olmazsa, o millet dağılır. Bilgi çağının bize dayattığı bir gerçek bu. Bir milleti artık demokrasi bir arada tutabiliyor. Demokrasisiz, kalıcı barış olamıyor

15 Nisan 2013 14:02

AKP Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu, “12 Eylül’ün siyasi partiler ve seçim kanunları değişmeden Türkiye’de siyaset normalleşemez. Yüzde 10 barajı, bu ülkenin demokrasi açığıdır. AK Parti, bu demokrasi açığı sorununu çözecek” dedi. Soylu “Biz, ARGE Başkanlığı olarak iki aydır, ‘Seçim sistemi ne olmalı? Daraltılmış bölge olursa ne olur? Türkiye milletvekilliğinin avantajı nedir? Baraj yüzde 5, 3 olsa ne olur?’ diye çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

Taraf gazetesinden Neşe Düzel’in “Demokrasi olmadan barış olmaz” başlığıyla yayımlanan (15 Nisan 2013) Süleyman Soylu ile yaptığı söyleşi şöyle:

 

Barış sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben, içinde bulunduğumuz bu çözüm sürecini asrın bir adımı olarak niteliyorum. Türkiye, bölge ve dünya için çok önemli bir adım bu. Türkiye en büyük problemine neşter attı. Türkiye bu problemi çözdüğü andan itibaren kendi içine de, çevresindeki ülkelere de, dünyaya da bambaşka bir gözle bakacak. Çözüm süreciyle birlikte çoğulculuk gelecek. Ve bu çoğulculuğun Türkiye’ye büyük faydası olacak.
 

Kalıcı bir barış gelecek mi bu sürecin sonunda?

Evet, bu sürecin sonunda kalıcı barış gelecek. Ben AK parti Genel Başkan Yardımcısı olarak son altı aydır Güneydoğu da dâhil toplam 46 vilayet gezdim.
 

Peki, ne gördünüz?

Benim gördüğüm, Türkiye’nin her yanında, millet barış istiyor. Savaş istemiyor. İnsanlar, hayattan daha fazla pay almak istiyorlar. Bunun için de Kürt meselesinin geride kalmasını arzuluyorlar. Türkiye’nin batısında, güneyinde, kuzeyinde, doğusunda Kürtlerle birlikteler ve sabahtan akşama gerginlik yaşamak istemiyorlar. Gerginliğin bitmesini talep ediyorlar. Anlayacağınız, kalıcı barış konusunda milletin çözüm talebi, siyasetin çözüm talebinden çok daha yüksek.
 

Çözüm sürecinin sonunda kalıcı barış gelecek dediniz. Kalıcı bir barışın şartları nelerdir sizce?

Birinci şart demokrasidir.
 

Demokrasi olmadan kalıcı bir barış olabilir mi?

Mümkün değil. Demokrasi olmadan kalıcı bir barış olamaz. Ayrıca demokrasi, 21. asırda milletleşmenin de ana unsuru oldu artık. Bugünkü dünyada demokrasi olmazsa o millet dağılır. Bilgi çağının bize dayattığı gerçek bu. Bir milleti artık demokrasi birarada tutabiliyor.
 

Üyesi olduğunuz parti demokrasiyi getiriyor mu sizce?

Son 10-11 yıla bakarsak, Türkiye’de demokrasi eşiği çok yükseldi. Tabii ki daha ulaşacağımız noktalar var. Onun için de yargı paketleri çıkarıyoruz, anayasa ve hükümet sistemi değişikliği üzerinde çalışıyoruz. Demokrasiyi, temel hak ve hürriyetleri güçlendiren, bireyi devletin merkezine yerleştiren bir süreci yönetiyoruz şu anda. Bu sürecin içinde sivil toplumun kuvvetlendirilmesi, siyasi hayatın demokratikleşmesi de var.
 

Siz 2008’de, AK Parti üyesi olmadan önce, “AK Parti samimiyse siyasi partiler ve seçim yasasını değiştirsin” demiştiniz. Demokrasi için bunların önemli adımlar olduğuna inanıyordunuz o zaman. Değişti mi peki bu yasalar?

Hayır değişmedi.
 

12 Eylül’den kalma bu yasalar değişmeden siyaset normalleşebilir mi?

Bu yasalar değişmeden siyaset normalleşmez.
 

AKP neden bu yasaları değiştirmiyor?

Neden değiştirmediğini bilmiyorum ama bir niyeti olduğunu biliyorum. Bu yasaları değiştirmek için çaba sarf ediyor. Sizin bahsettiğiniz bütün bu meseleler AK Parti içinde konuşuluyor. Ama bunların anayasayla da ilgisi var.
 

Benim bildiğim bu iki kanun Anayasa değişikliği gerektirmiyor. Ama dediğiniz gibi Seçim ve Siyasi Partiler kanunları anayasayla ilgiliyse, niye AK Parti’nin yeni anayasa önerisinde bu iki konuda bir gelişme yok?

Bunun için toplam anayasal iklimin ve ruhun değişmesi lazım. Türkiye siyasi açıdan akut dönemler geçirdi. 28 Şubat’ta Doğru Yol Partisi’nin içini tehdit ve şantajlarla boşalttılar. Partiden kırk milletvekili gitti. Türkiye’nin 80-90 yıllık bu büyük arızasının AK Parti’nin on yıllık iktidarında değişmesini isteyebilirsiniz ama...
 

AK Parti iktidarı sıradan bir iktidar değil ki! Barış sürecini başlatmak için muhteşem bir cesaret gösterdi. Savaşı bitirmek için derin güçlere, egemenlere karşı o büyük cesareti gösteren bir siyasi parti aynı cesareti seçim barajını düşürmek, Siyasi Partiler ve Seçim kanunlarını değiştirmek için niye göstermiyor?

Size bir soru soracağım. Doğru Yol Partisi’nin 1997 ve 98’de yaşadığını eğer AK Parti 2010 referandumunda yaşasaydı ve 30- 40 milletvekili AK Parti’den ayrılsaydı ne olurdu? Bu sorunun cevabını isterim ben.
 

1997-98’de Türkiye’de ikili iktidar yapısı vardı. Bir yanda askerî iktidar, diğer yanda seçilmişlerin iktidarı vardı. Ama artık Türkiye’de “devlet ve hükümet iktidarı” diye bir ikili yapı yok. AK Parti bugün tek başına iktidar. Öyle değil mi?

Evet. Paralel devlet bitti. Türkiye’de siyasal hayatın demokratikleşmesi şimdi başlıyor. Siyasi partilerle ve seçim sistemiyle ilgili gelişmeler olacak.
 

Somut sorayım. Seçim barajının yüzde beşe inmesini de istemiştiniz geçmişte siz. Bu yolda bir çalışması var mı AK Parti’nin?

AK Parti’nin seçim sisteminin demokratikleşmesi konusunda düşüncesi var. Ne yaparız da seçim sistemini daha katılımcı hâle getiririz konusunda egzersizi var. Biz ARGE Başkanlığı olarak iki aydır bunu çalışıyoruz. Nasıl bir seçim sistemi olmalı? Daraltılmış bölge olursa ne olur? Katılım nasıl arttırılabilir? Türkiye milletvekilliğinin siyasi katılımcılığa bir avantajı olur mu? Seçim barajı yüzde 10 olsa ne olur? Yüzde 5, yüzde 3 olsa ne olur? Bütün bu egzersizleri yapıyoruz.
 

Bu egzersizleri AK Parti açısından mı yapıyorsunuz?

Hayır. Biz, seçim meselesinin Türkiye’nin demokrasi meselesi olduğunu biliyoruz. Siyasi Partiler Kanunu da dâhil bütün seçim meselelerini düşünüyoruz. AK Parti bunlardan çekinmiyor. Üstelik Türkiye’de sadece devletin egemenliği yok.
 

Başka ne var?

Türkiye’de bir de siyasi egemenlik, siyasi vesayet var. Türkiye, “koltuğundan kalkmayan, aynı koltukta oturmayı bir egemen siyasi anlayış olarak koruyan, siyasi hayatını biyolojik ömrüyle tamamlayan” bir siyaset anlayışına sahipti yıllarca. AK Parti bu anlayıştan vareste olan bir parti.
 

Doğrusu bu konuda kuşkular var. AK Parti yeni anayasada başkanlık ya da yarı başkanlık sistemini öneriyor. Yani, başbakanın yürütme yetkisini seçilecek olan başkana vermeyi planlıyor. Kısacası başbakan başbakanlık koltuğundan kalkıyor ama yeni anayasada başkana tanınacak yetkilerle gene yürütmenin başına bu kez “başkan” olarak oturuyor. Üstelik AK Parti’nin önerisi kabul edilirse, mevcut başbakandan da daha büyük yetkilere sahip oluyor. Bu değişimi siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Başbakan inançlı bir insandır. İnançlı bir adam, kendisi üzerinden bir gelecek bina etmez. Çünkü herkes fanidir ve hiç kimsenin yarınla ilgili bir hesabı olamaz. Bu kadar büyük gelişmeyi sağlamaya çalışan AK Parti’nin Türkiye ile ilgili tek bir iddiası var. AK Parti’nin iddiası ne Recep Tayyip Erdoğan’dır, ne de AK Parti iktidarının sürdürülebilirliğidir. AK Parti’nin iddiası Türkiye’ye istikrarlı bir sistem getirmektir.
 

Önümüzdeki seçimlerde AK Parti seçim barajını indirecek mi?

Önümüzdeki günlerde Türkiye, yüzde 10 barajıyla ilgili ciddi bir tartışma içinde olacaktır. Yüzde 10 barajı bir demokrasi açığıdır. Türkiye bu demokrasi açığını ortadan kaldırabilmek için yüzde 10 barajı sorununu çözecektir. Bu baraj, demokrasi açığı oluşturmayacak şekilde değiştirecektir.
 

AK Parti’nin Türkiye’ye yeni bir hükümet sistemi önerdiğini söylediniz. Siz, güçler ayrımı olmadan demokrasi olacağına inanıyor musunuz?

Güçler ayırımı olmadan demokrasi olmaz.
 

Peki, siz üyesi bulunduğunuz AK Parti’nin Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na verdiği başkanlık teklifini okudunuz mu?

Okudum.
 

O yasa teklifinde AK Parti, başkana meclisi feshetme yetkisi veriyor. Ayrıca yargıçların atamalarını da başkanın yetkisine dâhil ediyor. Siz yeryüzünde böyle bir başkanlık sistemine sahip demokrat bir ülke gördünüz mü?

Amerika’da da bu böyle. Bakın... Yürütme, yasama ve yargı büyük bir keşmekeşlik içinde birbirine karışıyor parlamenter sistemde. Yargı, yürütmeyi ve yasamayı bloke ediyor. Eğer tek başına iktidarsa, yürütme, yasamayı bloke ediyor. Eğer koalisyon hükümeti varsa, hem yürütme hem yasama, bürokratik oligarşinin oyuncağı oluyor. AK Parti, Türkiye’yi bu sistemden çıkarmak istiyor. Yasama, yürütme ve yargıyı birbirinden ayıran bir hükümet sistemini getiriyor. Önerdiğimiz başkanlık sisteminde, “güçler ayrılığını” sakatlayabilecek en ufak bir madde yok.
 

Her şeyden önce güçler ayrılığı, yargının bağımsızlığını esas alır. Yargı bağımsız olmazsa demokratik bir sistem kuramazsınız. Yargı bağımsız değilse, o ülkede ne parlamenter sistem, ne başkanlık sistemi, ne de yarı başkanlık sistemi demokratik olabilir. Öyle değil mi?

Evet doğru.
 

Ama sizin önerdiğiniz sistemde, yüksek yargı üyelerini başkan ve onun mecliste çoğunluğu oluşturan partisi seçiyor. Oysa demokratik bir sistemin olmazsa olmaz şartı yargı bağımsızlığıdır. Yani güçler ayrılığıdır! Başkanlık, yarı başkanlık veya parlamenter sistem, ancak güçler ayrılığı olduğu takdirde demokratik olabilirler. Ama sizin önerdiğiniz başkanlık sistemi, güçler ayrılığını yok ederek bugünkü demokrasiyi daha da gerileteceği için eleştiriliyor. Eğer partiniz demokrasi istiyorsa neden böyle tek adam yönetimi yetkileri getirmeye çalışıyor?

AK Parti, Türkiye’yi tek adam yönetiminden kurtarmak için mücadele yapıyor.
 

Eğer dediğiniz gibiyse, yeni anayasada niye bundan böyle partili olacak bir başkana tek başına kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veriyorsunuz?

Amerika’da da başkanın kanun çıkarma yetkisi var. Çok az kullanılmakla beraber bu yetki var. Siz, bütün teorilerinizi 20. asrın Türkiye’si üzerinden kurarak yapıyorsunuz. Başkanlık sistemi, yürütmenin yasamaya en az etki ettiği bir sistemdir.
 

Ben akıl yürütmemi demokrasi ilkeleri üzerinden yapıyorum. Siz değerlendirmenizi hangi ilkeler üzerinden yapıyorsunuz?

Siz diyorsunuz ki, yürütme, yasamaya ve yargıya etki edecek. Çünkü Tayyip Erdoğan, yüzde 50’nin üzerinde oy alan partisiyle aynı zamanda yasamayı da oluşturacak.
 

Öyle değil mi?

Amerika’da yürütme ile yasama arasında yıllardır tartışılan bir tıkanıklık var. Orada başkan çaresiz kalıyor. Ayrıca bizde başkanın çıkaracağı kanun hükmünde kararname kanunlara ve anayasaya aykırı olamaz. Anayasa Mahkemesi başkanlık kararnamesini iptal edebilir. Üstelik Meclis de kararnameyi iptal edebilir. Bunun diktatörlükle ne alakası var? Başkanlık kararnamesi bir tıkanıklığı aşmayla ilgilidir. Bunun demokrasiye ne zararı var? Kanun hükmünde kararname yetkisi başkana hangi diktatörlük hakkını veriyor?
 

Anayasa mahkemesi, başkanın tek başına yaptığı kanunu iptal edebilir diyorsunuz. Ama sizin anayasa önerinizde Anayasa Mahkemesi’nin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun üyelerinin üçte ikisini başkan ve başkanın partisinin hâkim olduğu parlamento seçiyor. Böyle bir sistemde başkanın verdiği hangi karar anayasa mahkemesinden veya parlamentodan dönebilir ki? Siz bu durumu demokrasiyle bağdaştırıyor musunuz?

Bunun demokratik bir tehlike, diktatörlük tehlikesi oluşturan tarafı yok.
 

Meclisi ve yargıyı kendisine bağlayan bir başkanın siyasi tarifi sizce nedir?

Eğer meclisi ve yargıyı bir başkan kendisine bağlıyor ise bu bir diktatörlüktür. Ama AK Parti’nin anayasa teklifinde tam tersi var. Bu teklifte, meclis, yürütme ve yargı tamamen birbirinden ayrılıyor. Biz, dünyada uygulanan başkanlık sistemlerinin açıklarını, tıkanıklıklarını kapatmaya çalışıyoruz. Yeni bir başkanlık sistemi ortaya koyuyoruz.
 

Ayrıca demokratik ülkelerde, başkanlık sistemi ancak özerk yapılarla dengelenebiliyor. Başkanın ve merkezin gücü, yerel meclislerle, eyaletlerle, federe yapılarla ya da özerk bölgelerle frenleniyor, denetleniyor. Sizin önerdiğiniz Türk usulü başkanlık sisteminde böyle bir ademi merkeziyetçi yapı var mı?

Yeni çıkarılan Büyükşehir Belediye Yasası yeterli değil mi?
 

Yeterli değil tabii. Belediye başkanlarının yetkisi ve il genel meclislerinin gücü arttırıldı ama bunların harcamaları valinin başkanlığındaki bir kurul vasıtasıyla denetlenecek. Oysa başkanlık sistemine geçebilmek için yerel yönetimleri çok daha fazla güçlendirmek gerekmiyor mu?

Türkiye’de yerel yönetimler yasası daha da yeterli olacak. Yerel yönetimler daha da güçlenecek. Türkiye, başkanlık sistemiyle merkeziyetçi anlayıştan kurtulacak. Çünkü başkanlık sistemi, yetkileri merkeze toplayan değil, yetkileri yerele aktaran bir sistemdir. Bu sistem Türkiye’ye ademi merkeziyet denilen bir yerelleşme getirecek.
 

Yerelleşmeyi nasıl getirecek?

Büyükşehir Belediye Yasası bunun en önemli adımlarından biri. AK Parti’nin temel amacı, bu ülkeye toplumsal dinamikleri harekete geçiren bir sistem getirmek. AK parti toplumsal dinamiklerin üstünü örtecek bir sistem getirmek istemiyor. Parlamenter sistem ve merkeziyetçi yapı toplumun önünü kapatıyor. Başkanlık sistemi ise aksine toplumun önünü açıyor. Başkanlık sisteminin en önemli ayaklarından biri yerel yönetimlerin güçlendirilmesidir. Biz bunu her yerde anlatıyoruz.
 

Peki, niye gereğini yapmıyorsunuz? BDP’nin anayasa önerisinde yerel yönetimlerin daha da güçlendirilmesi için özerk bölgeler var. Sizin anayasanızda bu öneri var mı?

Bürokrasiye mahkûm olmayan bir yerel yönetim anlayışını ortaya koymakla mükellefiz biz.
 

AK Parti, başkana verilecek “diktatörlük yetkileriyle”, barışı sağlayacak temel değişiklikleri aynı anayasa paketine koyarsa sizin tavrınız ne olacak? Barış için, tek adamlığı da destekleyecek misiniz?

Çok yanlış bir algı bu. Türkiye’de büyük bir dönüşümü gerçekleştirmeye çalışan bir partiye haksızlık bu. AK Parti, Türkiye’nin en temel iki meselesini çözüyor. Bir, Kürt meselesi. İki, parlamenter sistem meselesi. Parlamenter sistem, Türkiye’nin başına bela oldu. Adı parlamenter sistem ama kendisi esas olarak parlamenter sistem değil.
 

Zaten sorun da o ya. AK Parti, parlamenter veya başkanlık hangi hükümet sistemi olursa olsun. Bu sistemleri niye demokratik hâle getirmiyor? Mesela neden siz “güçler ayrımını” ortadan kaldıran bir teklife karşı çıkmıyorsunuz?

Güçler ayrılığını ortadan kaldıracak bir sistemi AK Parti zinhar önermez. Aksine demokratik bir sistem getiriyor. Eğer bizim getireceğimiz başkanlık sistemi antidemokratik bir şekilde işleyecekse, buna benim de itirazım olur. Ama öyle değil. Başkanlık sisteminin en temel özelliği sert kuvvetler ayrılığıdır. Bizim sistemde yasama, yürütme ve yargı arasında sert bir ayrılık var.
 

Başkanın meclisi feshetme yetkisine sahip olmasını öngören yasaya “evet” diyecek misiniz?

Karşılıklı fesih yetkisi getiriyoruz biz. Ben buna hayır demem. Ayrıca çok kullanılabilir bir yetki değil bu. Tıkanıklığı engellemek için böyle bir yetki getiriliyor. Zaten bütün bunlar milletin gözü önünde gerçekleşecek. Milletin gözü önünde alınan kararların hepsi milletin vicdanında değerlendirilir. Bu sistemde başkanı da, parlamentoyu da millet seçecek. Bu kadar millete ait olan bir sistemde başkanın ve parlamentonun birbirlerine karşı üstünlük kurmaya ve bu üstünlük üzerinden milleti yormaya hakları yoktur. Millet bu lüksü onlara vermez. Benim burada itimat ettiğim mesele millettir.