15 Haziran 2020 17:41
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, HDP'nin bugün başlattığı 'Demokrasi Yürüyüşü'ne tepki gösterirken, "Mesele hak, hürriyet, kimlik, din ve bunlar çerçevesinde haysiyet meselesi değildir. Böyle olsaydı bizi takdir ederlerdi. Mesele PKK'nın ne dediği meselesidir onlar açısından" dedi.
Partisinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Çelik, valilikler tarafından neredeyse her şehirde yasaklanan HDP'nin Demokrasi Yürüyüşü'ne tepki gösterirken, "PKK içinde Kürt gençlerini lejyoner yapmak isteyenler barış ve demokrasi kelimesini istismar ediyorlar. Bizi tehdit eden kim varsa HDP onlarla işbirliği yapıyor. Türkiye hak ve özgürlükleri vermek için bedel ödemiştir. Cumhurbaşkanımız hak ve hürriyet düzeninin arkasında durmuştur" ifadesini kullandı.
Çelik, CHP İstanbul Milletvekili İbrahim Kaboğlu'nun "Benim görüşüme göre Topkapı Sarayı da Ayasofya da Sultanahmet de müze olmalı. Çünkü bunlar artık insanlığın ortak malı" şeklindeki ifadesine de tepki gösterirken, "Sultanahmet'i müze yapalım yaklaşımı bugüne kadar gördüğümüz en İslamafobik yaklaşımdır. Eski laikçi anlayış yine bulunduğu yerden kafasını uzatıyor, Sultanahmet'i müze yapmakla Türkiye'nin laik olması arasında bir zihniyet çarpıklığıdır. Bu anlayış Türkiye'ye çok ağır bedeller ödetmiştir" şeklinde konuştu.
Türkiye'nin 'petrol' için Libya'da olmadığını söyleyen Çelik, Fransa'nın 'sömürgeci zihniyet'le bu açıklamaları yaptığını ifade ederken, "Birilerinin iddia ettiği gibi ne kimsenin petrolünde gözümüz var ne de zenginliğinde. Başkalarının petrolünü ve zenginliğini sömürenler, geçmişiyle hala hesaplaşmamış olanlar Türkiye'yi bu şekilde etiketlemeye çalışıyorlar" dedi.
Ömer Çelik'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Pençe Kartal Operasyonu başarıyla sürmüştür. Terör örgütleriyle mücadelemiz kararlı bir şekilde güçlü bir şekilde devam edecektir. Hedeflerin tamamı imha edilmiştir. Pençe Harekatlarında elde edilen kazanımların arkası mutlaka gelecektir. Bütün terör unsurları hedeftir. Silahlı kuvvetler mensuplarımıza, polisimiz, özel harekatımız, korucularımıza tebriklerimizi, teşekkürlerimizi iletiyoruz. Pandemi sonrası normalleşme ile adımları yakından takip ediyoruz. En büyük düşmanımız rehavettir. Maske, mesafe ve temizlik konusundaki hassasiyetimizin devam etmesi gerekiyor. Bu üçgene ne kadar riayet edersek elimiz o kadar güçlü olur.
Rehavetten ne kadar uzak durursak, tedbirlerde ne kadar titiz olursak normalleşme o kadar güçlü olacaktır. Dünyanın kirlenmesi, çevre konularının bu kadar duyarsız şekilde ele alınması, biomühendislik ürünü bitki, hayvanların ortaya çıkması, hayat alanların yok edilmesi insanı yeni tehditlerle karşı karşıya bırakıyor. Bütün bunlara karşı ilaç, aşı geliştirmek kadar daha geniş bir kadrajla bakmak gerekiyor. Bunun da ilk atılacak adımı doğayı korumaktan geçtiği görülüyor. Çevre meselelerini vatanseverliğimizden ayrı düşünemeyiz. Doğala rakip değiliz, doğayla arkadaşız.
Doğa hayatımızı anlamlı, sağlıklı bir şekilde sürdürmemiz için kader arkadaşımızdır. Siyasetin, uzmanların da bu konularda, virüsler, bakteriler, Amazon ormanlarının yok edilmesi, doğal hayat alanların yok edilmesi konusunda hassas olmaları gerekiyor.
Teknolojik yatırımlarımızın desteklenmesi, gıda ve genetik güvenliği alanı bundan sonra çok önemli olacaktır. Bu konularla ilgili çalışmaya devam ediyoruz.
Hedefin sıfır vaka olması gerekiyor. Pandemi sonrası dolaylı dolaysız birtakım sonuçlar ortaya çıkacaktır. İlk ortaya çıkan sonuç ABD'de ırkçılığa karşı gösterilerdir. Irkçılığa karşı olduğumuz kadar yağmacılığa da karşıyız.
Dünyanın her tarafında ırkçı kimlikli kişilerin heykelleri yıkılırken, bir tek Fransa'dan 'biz bu değerleri koruyacağız' diye maalesef açıklamalar geldi. Irkçılığın, İslamafoyanın, antisemitizmin insan hayatını tehdit eden virüs, bakteri ve genetik saldırılarla aynı şekilde ele alınması gerekir. Türkiye içinde İslamofobik dilin en çarpıcı örneği olarak CHP'li milletvekilinin 'Sultanahmet'i müze yapalım' dediğini gördük. Karşı tarafın bir hatası olsun da bunun üzerinden siyaset yapalım diye düşünmüyoruz. Acaba düzeltirler mi, partilerinden açıklama gelir mi, bu konuda sabıkalı bir siyasi parti. Tam diyorsunuz ki biraz demokratik dil kullanmaya başladılar, bir bakıyorsunuz içlerindeki Bekçi Murtaza birdenbire ortaya çıkıyor.
Sultanahmet'i müze yapalım yaklaşımı bugüne kadar gördüğümüz en İslamafobik yaklaşımdır. Daha da üzüntü verici olan daha sonra bir milletvekilinin yaptığı açıklama daha da üzücüdür. Laikliği esas mecrasından çıkararak bir baskıcı ideoloji haline dönüştüren, toplumu din, fikir hürriyeti üzerinden baskı kuran bir geçmiş yaşadık. Laikçilik laikliği sabote eden bir anlayış ortaya çıkardı.
Eski laikçi anlayış yine bulunduğu yerden kafasını uzatıyor, Sultanahmet'i müze yapmakla Türkiye'nin laik olması arasında bir zihniyet çarpıklığıdır. Bu anlayış Türkiye'ye çok ağır bedeller ödetmiştir. Türkiye'deki siyasi hayatı sabote etmek için kullanılmış bu zihniyet yabancıların işine yaramıştır. Dengeli, makul, aklı başında, insan odaklı bir yaklaşım göremiyorsak bunları ortaya koyanların çok ciddi muhasebe yapması gerekiyor.
Bu açıklamayı yapan milletvekili üst üste açıklama yapıyor ve meseleyi büyük bir bataklığın içine çekiyor. Bunu bir kere daha kınadığımızı ifade etmek istiyorum. Sultanahmet Camii'nde ibadet edilmeye devam edecektir. Hiçbir caminin başka bir amaçla kullanılmasına müsaade etmeyeceğiz. Bu şekilde demokrasimizi, hak ve hürriyet düzenini sakatlamak isteyenlere asla müsaade etmeyeceğiz.
Keşke bu açıklamaların nasıl bir İslamafobik bir içeriğe sahip olduğunu görseler keşke bunu tashih etseler.
Dün gece televizyonlara çok sık çıkan profesörün Ayasofya'nın cami kimliğine yeniden kavuşmasının AK Parti'nin Türkiye'nin kurucu liderlerle kavgalı olması söylemiştir. Egemenlik hakkımızı bugün bu şekilde kullanma konusundaki tartışmaların Türkiye'nin kurucu liderleriyle kavga olarak sunulması kışkırtıcı, provokatif ve maalesef bunu söylemek zorundayım ahlak dışı bir yaklaşım olamaz.
Meseleyi ortaya koyan kişinin ortaya koyuş biçimindeki zekayı tartışmıyorum. Meselenin bu noktaya getirilmeye çalışılması artık ayıptır. Bu zihniyet bu memlekete çok kötülükler etmiştir. Hiç kimsenin Türkiye'nin rejimiyle problemi yoktur. Tartıştığımız mesele çeşitli hukuki ve siyasi kararları tartışıyoruz.
Libya meselesi sürekli gündemimizdedir. Libya'daki tek meşru aktör olan Sarraj yönetimi giderek daha çok mevzi kazanmaktadır. 9 yıldır devam eden sorunun meşruiyet ve hakkaniyet temelinde çözümünü destekliyoruz.
Birilerinin iddia ettiği gibi ne kimsenin petrolünde gözümüz var ne de zenginliğinde. Başkalarının petrolünü ve zenginliğini sömürenler, geçmişiyle hala hesaplaşmamış olanlar Türkiye'yi bu şekilde etiketlemeye çalışıyorlar.
Bir CHP Grup Başkanvekili çıktı Hafter'i seküler, Sarraj'ı cihadist olarak gördü. Nereden çıkarıyorlar Sarraj'ın cihadist olduğunu. Biraz araştırsalar. Bu şekildeki yorumlar en çok Fransa'da çıkar. Geçmişteki sömürgeci anlayışıyla Libya'ya bakıyor. Bakıyorsunuz orada çıkan yorumları burada argüman üretiyorlar.
Masum, sivil Libyalıların tamamı kardeşimizdir. Türkiye-Libya dayanışmasının gücü görülmüştür. Libya halkının tamamını temsil eden BM tarafından meşru hükümet görülen yapıya verdiğimiz desteği devam ettireceğiz. Bu aynı zamanda Doğu Akdeniz'deki çıkarlarımız için elzemdir.
Orada darbeciler, çıkar grupları temizlendikten sonra Libya halkı iradesini ortaya koyacaktır. Akdeniz devletiyiz, Libya ile hukukumuzu sürdürmek zorundayız, oradaki kardeşlerimizi başkalarının kötülük projelerinin insafına ter edemeyiz. Doğu Akdeniz'deki çıkarlarımızdan vazgeçemeyiz.
Fransa'nın Hafter'e verdiği desteğin nasıl bir insanlık trajedisine dönüştüğünü görüyoruz. Sömürgeci geçmiş maalesef genetiğe işliyor. Libya halkına seslenmiyorlar. Libya halkı adına Fransa'yı dinleyin diyorlar. Sömürgeci kafanın o bölgelere geçmişte yaşattığı acıların yeniden yaşanmaması gerekir. Libya'ya verdiğimiz desteğe devam edeceğiz.
Güney Kıbrıs'ın attığı bir adım var. Buradan uyarıyoruz, bu adımları atıp çözümden bahsetmeyin. Çipras, Miçotakis'e seslendi. Ona çok güzel tavsiyede bulundu. 'Türkiye'de sorunları çözmek istiyorsan Erdoğan'la konuş' dedi. Çipras Türkiye'ye olumlu ve pozitif diyalog kurunca pozitif sonuçları, kazanımları gördü.
Güney Kıbrıs 2014 yılında İngilizlerle anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre İngilizlerin üslerinin bulunduğu yerdeki taşınmaz varlıkların onlara verilmesiydi. Bu anlaşmayı yaparken Türkiye'ye, KKTC'ye danışılmadı. Orada Türklerin de taşınmazları var. Bunun adı gasptır. Bunun hiçbir şekilde hukuken, ahlaken meşruiyeti yoktur.
Bu tip işleri yapıp da çözümden, eşitlikten bahsedemeyeceklerini görmeleri lazım. Tek taraflı attıkları her adım kısa ve orta vadede mutlaka kendilerinin aleyhine döner. Türkiye'nin rızası olmadan KKTC'nin rızası olmadan attıkları her adım aleyhlerine dönerler. İngiliz üs bölgeleri sınırlarında Kıbrıs Türklerinin mülkiyet haklarını sonuna kadar takip edeceğiz. Hiç kimse bunları gasp etmeyi aklından bile geçirmesin.
Libya'da vereceğimiz desteğin güçlü bir destek olacağını ifade etmek isterim. Daha önce o havaalanına Hafter güçlerinin saldırısı oldu. Burası kurtarıldığı gibi diğer alanlarda pozitif ilerleme sağlandı. Havaalanının işletilmesinden diğer alanlara kadar meşru Sarraj hükümeti Türkiye'den ne talep ederse Libyalı kardeşlerimizin yanındadır.
Bu tip yürüyüşlerin niye yapıldığı biliniyor. Barış, demokrasinin bu kadar istismar edildiği başka bir siyasi mekanizma görülmemiştir. Türkiye bu konudaki yasakları kaldırırken dil, kimlikle ilgili Kürt meselesiyle ilgili yasaklar kaldırılıp, mesafeler aşılırken bunlar kenardan seyrediyorlardı. Burada büyük bir manipülasyon söz konusudur. Kürt kimlikli vatandaşlarımız demokratikleşme, hukuk perspektifi içerisinde karşılanmıştır.
PKK içinde Kürt gençlerini lejyoner yapmak isteyenler barış ve demokrasi kelimesini istismar ediyorlar. Biz Meclis'te konuşurken köy adlarının zorla değiştirilmesine karşı çıkarken bir CHP Grup Başkanvekili dedi ki, 'Bulgaristan'da da köy adları değiştiriliyor, egemen devletler değiştirir' dedi. Bizi tehdit eden kim varsa HDP onlarla işbirliği yapıyor. Askeri ve yargı vesayetini kışkırtanlar kimse onlarla işbirliği yapıyorlar. Türkiye bu hak ve özgürlükleri vermek için bedel ödemiştir. Cumhurbaşkanımız hak ve hürriyet düzeninin arkasında durmuştur.
Bütün bunları bilmelerine rağmen o gün bunu engellemeye çalışanlarla bugün niye işbirliği yapıyorlar, mesele hak, hürriyet, kimlik, din ve bunlar çerçevesinde haysiyet meselesi değildir. Böyle olsaydı bizi takdir ederlerdi. Mesele PKK'nın ne dediği meselesidir onlar açısından."
© Tüm hakları saklıdır.