Gündem

AKP'li Göksu, İmamoğlu'nun 500 gününü değerlendirdi: İstanbul, belediyecilik açısından yönetim kuraklığı yaşıyor

"Bir şehri yönetmek; iş yerine bahane üretmek, sızlanmak ya da şov yapmak, hiç ama hiç değildir"

14 Eylül 2020 21:11

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) AKP Grup Başkanvekili ve Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun mazbatasını aldığı günden bugüne geçen 500 günü değerlendirirken, "Bakınız bu 500 günde ortaya çıkan tabloyu ve tespitini ortaya koyuyorum. İstanbul'un şu anda yaşadığı belediyecilik açısından bir yönetim kuraklığı yaşanmaktadır" ifadesini kullandı. 

İBB meclis toplantısı bugün gerçekleşti. Toplantıda konuşan İBB AKPGrup Başkanvekili ve Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun mazbatasını aldığı günden bugüne geçen 500 günü değerlendirdi. AKP'li Göksu, İmamoğlu yönetimindeki Büyükşehir Belediyesi'nin İstanbul'u yönetilemediğini savundu. Göksu, "Bir şehri yönetmek; iş yerine bahane üretmek, sızlanmak ya da şov yapmak, hiç ama hiç değildir" dedi. 

Mecliste yaptığı konuşmayı Twitter'dan da paylaşan Göksu,  şunları söyledi: 

"İBB Başkanı, mazbatasını alalı yaklaşık 500 gün olmuş. Yani aradan yaklaşık olarak 1,5 yıl geçmiş. Bu geçen zaman içerisinde bu kürsüden ve farklı mecralardan, İBB Başkanını ve yönetimiyle ilgili zaman zaman değerlendirmelerde bulunduk...
 
Bunu yaparken insaf ve adalet duygularıyla hareket etmeye özen gösterdik. Çünkü bir belediye başkanının şehrin fiziki ve sosyal çehresine bir şeyler katabilmesi için zamana ihtiyacı olduğunu biliyorduk.
 
Bir yandan sayın başkanı performans anlamında değerlendirmek için süre verirken, diğer yandan da dünyanın en hareketli metropollerinden olan İstanbul’un ihmale gelmeyeceğini de defalarca ifade ettik
Bu şekilde yaklaşık 500 gün geçti. Hatırlarsanız, Sayın Süleyman Demirel hep şunu vurgulardı: Bir siyasetçinin vizyonu ilk 100 günde, akıbeti de ilk 500 günde belli olur.
Bu bağlamda, 500 günün sonunda, ortaya çıkan tablo şudur ki, İBB’de, bir yönetim kuraklığı yaşanmaktadır. Bu süre içerisinde yaşananlara baktığımızda, maalesef İstanbul’un yönetilmediğini hep beraber görüyoruz.
 
Çünkü bir şehri yönetmek demek;

- Kurumsal hafızayı ve aklı yok etmek demek değildir,
- İnsan kaynaklarıyla oynamak demek değildir, (yani, binlerce insanı işten atıp, yerlerine partizanca atamalar yapmak değildir) - Yatırımları durdurmak değildir...
- Öz kaynak üretmek yerine sadece borçlanmayı ikame etmek değildir
- İcraata dönüşmeyen göstermelik çalıştaylar düzenlemek değildir
- Diyet siyaseti gütmek değildir
- Polemik üretmek değildir
- Reklamcılık ve algı siyaseti ile oyalanmak değildir...
 
Ve günün sonunda, İstanbul'u yönetmek, iş yerine bahane üretmek, sızlanmak ya da şov yapmak, hiç ama hiç değildir.
 
Kent yönetimi, bunlardan çok daha farklı bir şeydir. İstanbul için en önemli şey, yerel, ulusal ve küresel bir şehir vizyonu geliştirmek ve bunu hayata geçirmektir...
 
İBB geçmiş yıllarda, küresel endekslerin zirvesinde yer almayı kendisine hedef tayin etmiş ve

- Hayat kalitesi
- Ulaşım ve erişilebilirlik
- Küresel finans merkezi olma
- Ar-Ge ve inovasyon
- Kültür ve Turizm
- Çevre Alanlarında çok büyük mesafeler kaydetmiştir.
 
Bunun bir göstergesi ve yansıması olarak, ulaşımda, içme suyunda, atık yönetiminde, çevre konusunda ve pek çok konuda uluslararası iyi örnekler ortaya koymuş ve örnek gösterilmiştir.
 
Ayrıca, vatandaşın yaşam memnuniyeti ölçümlerinde İBB yıllarca hep en yüksek sonuçları almıştır. Bugün ise maalesef yönetime yakın araştırmacıların anketlerinde bile en alt rakamlarda seyretmektedir.
 
Şimdi yapılması gereken ise, bu vizyonların düzenli aralıklarla güncellenmesi ve her bir segmentte en tepede yer almak için özel projeler geliştirilmelidir.
 
Mevcut yönetimin

- Vizyonu ‘temel atmama’ töreninden
- Küresel anlamda en rekabetçi taraf ‘fazilet durağı yalanından
- Çevrecilik vizyonu ise, 295 bin metre kare yeşil alana karşı çıkıp dört bir yana ‘yeşil İstanbul’ pankartları asmaktan ibaret kalmıştır.
 
Aziz İstanbullular, İBB yönetimi şu dört şeyi yönetiyor:

- Kendi yanlışları ve elitist tavırları sebebiyle uzun yıllar boyunca ne yerel ne de genel siyasette yönetme şansı bulamamış bir partinin belediye başkanı olarak, öncelikle partisi içerisindeki “biriken beklentileri”...
 
Sayın başkan ve yönetimi, kendi siyasal kariyer hedefleri açısından parti içi ve parti dışı ittifaklarını ve parti içi rakipleriyle ilişkilerini İBB imkânları ile yönetmektedir.
 
- Sayın Başkan, İBB’yi, 25 milyar bütçesi olan bir reklam ajansı gibi görerek, bu imkanla kişisel PR’ını yönetmektedir.
 
- Başarısızlıkları ve yönetememe sorunu ortaya çıktıkça da, algı yönetim modunu açıp, yalan ve manipülasyonlarla algıyı yönetmektedir.
 
Peki neden? Çünkü, daha fazlasını yapabilmek;

- Önce niyet ve samimiyet,
- Sonra akıl ve alın teri
- Ve en çok da gönül teri ister.

Sizin ise, ne alın teri, ne de gönül teri dökmeye niyetiniz yok. O yüzden de şehri yönetmiyor, şehri tüketiyorsunuz. Şehri geri götürüyorsunuz.
 
İBB Başkanının 1.5 yıllık geçmişine baktığımızda İstanbul’a derdine derman olmuş hiçbir iş yapmadığını hepimiz biliyoruz. Muhtemelen sayın başkan şöyle düşünüyor olmalı; AK Parti’nin kurduğu sistem sayesinde zaten şehrin gündelik işleri yürüyor.
 
Büyük projeleri de zaten merkezi hükümet yapıyor. Ben ağaç dikmesem de zaten bakanlık dikiyor. Ben hastanenin yolunu yapmasam, metro projesi yapmasam, bakanlık zaten devreye giriyor ve yapıyor.
 
İstanbullu hizmeti AK Parti sayesinde nasıl olsa alıyor, ben de bu arada, yukarıda asıl ilgi alanım olan kendi gündemimi yürütürüm; sıkıntılar ortaya çıktıkça da ‘ bizi çalıştırmıyorlar’ diye bağırarak feveran ederim.
 
Bu meclise İstanbul için hangi projeyi getirdiniz de biz hayır dedik? Bir tane proje için, bizi engellediniz diyebildiler mi? Tabii ki diyemediler. Diyemezler, Çünkü engellemedik. Bu mecliste sadece bir şeyi engelledik. İstanbulluya yapılmak istenen fahiş su zammını…
 
Gittiğiniz her yerde "borçlanmalarımıza izin verilmiyor"dediniz. Şu ana kadar size verdiğimiz toplam borçlanma meblağı 12.5 milyar TL. Buna bir cevabınız olmadı. Çünkü sizin derdiniz beceriksizliğinizi örtmeye çalışmak. Bu gerçeğin anlaşılmasını engellemek.
 
Anadolu’da bir tabir vardır. "Oynamayı bilmeyen yerim dar" dermiş. Sizin de yönetim beceriniz olmayınca, farklı mazeretlerin arkasına sığınırsınız. Ama şunu bilmek gerekir ki, hiçbir mazeret başarının yerini tutmaz.
 
İşte, mazeret oyunları, manipülasyonlar, algı çalışmaları, bunları bir kenara bırakıyorum, bunlardan daha vahim olan ise, yönetemediğiniz bu şehrin ihtiyaçları ve riskleri karşısında ağır bir ‘problem körlüğü’ içerisindesiniz.
 
Bırakın geleceğe dair öngörülemeyen risklere karşı hazırlıklı olmayı, hepimiz için gayet reel ve korkutucu bir deprem gerçeği ile karşı karşıyayız ve buna karşı yapılacak tek hazırlığınız bile yok...
 
İBB'nin deprem bütçesini yüzde 65 düşürmek, art niyet değilse problem körlüğünden başka ne anlama gelir? Bu açıdan diyorum ki, İBB yönetiminin problem körlüğü bu şehir için en büyük risk faktörü haline gelmiş demektir.
 
Eğer İstanbulla ilgili en ufak bir gönül bağınız varsa, İstanbullulara karşı saygı ve vefa duygunuz varsa, İstanbulun çocuklarını size emanet edilmiş çocuklar olarak görüyorsanız, bir anca önce sizi bu körleşmeye iten ideolojik prangalarınızdan kurtulun ve bu şehre yeniden bakın.
 
Turgut Uyar’ın mutsuzluktan bahsettiği şiirinde dediği gibi; Eylül toparlandı gitti işte, Ekim falan da gider bu gidişle... Ben de diyorum ki; Arkadaşlar, Sizin de 15 ayınız geçti gitti boş bir şekilde. Önünüzdeki 3.5 sene de böyle geçer gider bu gidişle..."