AKP Genel Başkan Danışmanı ve Yeni Şafak yazarı Yasin Aktay, medreselerle ilgili değerlendirmelerde bulunduğu dünkü yazısında Kürtçe eğitim için bir öneride bulunmadığını yazdı.
Türkiye’de Kürtçe eğitimin artık yasak olmadığını yazan Aktay, "Şartlar oluştuğunda, yeterince talep örgütlendiğinde devletin okullarında bile Kürtçe eğitim istenebiliyor ve devlet bunu karşılayabiliyor” dedi.
Dünkü yazısında yasakların geçerli olduğu zamanlarda medreselerde Kürtçe eğitim verildiğine dikkat çektiğini yazan Aktay, “Yani medreseler Kürtçe eğitimi zaten vermekteydi, vermektedir. Bugün Kürtçe eğitimin imkanları konusunda bir yol arayanlara bunun zaten pratik olarak tarih boyunca uygulanmış olduğunu söyleyerek bir cevap vermek mümkün” dedi.
Medreselerin Doğu’dakilerden ibaret olmadığını farklı yerlerde farklı medrese eğitimi pratikleri ve müfredatlarının bulunduğunu yazan Aktay şöyle devam etti: “Ancak Doğu medreselerinde neredeyse resmi eğitim Kürtler arasında Kürtçe, Araplar arasında Arapça olmuştur. Arapça eğitimi bile Kürt medreselerinde Kürtçe üzerinden yürütülmüştür ve bu hiçbir zaman hiçbir rahatsızlık konusu olmamıştır. Tabii devlet özellikle Tek Parti’li yılarda Kürtçe diye bir dil tanımadığı gibi medreseleri zaten hiç tanımıyordu. Bu noktada Kürtler çifte bir yasağa maruz kalmış oluyorlardı. O yüzden, bu kurumlar ülkenin farklı yerlerinde İslami temel eğitimi verme noktasında çok önemli bir rolü deruhte ederlerken Doğu’da, ilaveten, Kürtçe dilinin belli bir edebiyat düzeyinde korunmasında ve yeniden üretilmesinde de ayrı bir görevi yerine getirmiş oluyorlardı.”
Medreselerin, demokratik hayata geçildikten sonra da varlıklarını gayrı resmi olarak, devletin desteğini almadan, tamamen sivil oluşumlar olarak, halkın desteğiyle sürdürdüklerini ifade eden Aktay, şöyle devam etti: "Ancak son yirmi yıldır bu kurumlar devlet tarafından belli ayarlamalarla da olsa tanınmaya ve desteklenmeye başladı. Özellikle Doğu’daki medreseler bu dönemde nispeten çok daha rahat eğitimlerini sürdürmeye, bir kısmı kendi içlerinde İmam-Hatiplere uygun bir denkliği yakalamaya çalışırken kendiliğinden de olsa belli bir yenilenmeye tabi oldular. Ancak Doğu medreselerindeki eğitim Kürtçe olmaktan çıkmadı ve bu devlet tarafından da görüldü ve tanındı. Böylece Kürtçe eğitimi açısından da ortaya üzerinde konuşulabilecek, istendiğinde geliştirilip modellenebilecek bir pratik çıktı."
Bugün tek tipleşen kültürün aynı zamanda dil eğitiminin bir statü, toplumsal tabakalaşmada ve fırsat eşitliğinde üst seviyelere çıkmanın bir anahtarı haline geldiğini yazan Aktay özetle şöyle devam etti:
"Resmi dilin ve genel-geçer dilin Türkçe olduğu bir yerde başka bir anadil eğitiminden geçmiş birinin fırsat eşitliğine ne kadar sahip olabileceği meselesi… Bu, zannedildiğinin aksine Kürt çocuklarının aleyhine değil, lehine değerlendirilebilecek bir sorudur. Bunun üzerine hak mı değil mi gibi kısır bir döngüden çıkıp, bunun Türkiye’ye, Kürtlere ve birlikte büyük bir ülke olmaya ne kadar yarayıp yaramayacağı açısından, getirecekleriyle, götürecekleriyle soğukkanlı bir biçimde tartışmak mümkün.
Üstelik bugün bunu tartışmak için çok daha rahat ve çok daha iyi bir durumdayız. Terör sorunu büyük ölçüde çözülmüştür ve bu konuyu Kürt halkına karşı bir baskı konusu olarak kullanabilecek mihraklar geriletilmiştir. Türk devleti ile Kürt vatandaşı baş başa kalmıştır. Aradan herkes çekilmiştir. Bu baskılardan kurtulmuş Kürt halkının gerçek niyet ve taleplerini dinlemek için tam zamanıdır. İşin aslı Kürtçe’den veya başka bir dilden korkmamak.”
Yazının tamamını okumak için tıklayın