Gündem

"AKP denen korkunç iktidar makinesinin içten çöküşüne şahit oluyoruz"

"Gökçek’in 1994 sonrası siyasi yükselme çabasına 'Erdoğan kompleksi' damga vurmuştur"

09 Ekim 2017 13:49

Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile istifayla gündeme gelen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in görüşmesini değerlendirdi. "AKP denen korkunç iktidar makinesinin içten çöküşüne şahit oluyoruz" dedi. 

Atay'ın Cumhuriyet'te "Erdoğan ve Gökçek" başlığıyla (9 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle: 

Melih Gökçek ve Tayyip Erdoğan, Türkiye’de hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağına en erken işaret sayılabilecek 1994 yerel seçimlerinde Ankara ve İstanbul büyük şehir belediye başkanlıklarını alarak bir “gelecek yarışı”na, kendileriyle aynı doğrultudaki başka pek çok insandan önde ama birbirleriyle aynı hizada başladılar.

Akan zaman bu iki “iktidar koşucusu” arasında muazzam mesafe farkı ortaya çıkardı. Bunu Beştepe’deki görüşmede ne olup bittiğini kelimesi kelimesine bilemesek de gözlemliyor, duyumsuyoruz.

Devam etmeden, belirtmek isterim ki bu, “spekülatif” bir yazı. Tahmin yürütüyorum. Kendimce bu tahminleri besleyen somut veriler de, maddi temeller de var ama takdir size ait...

Bence Melih Gökçek’in siyasi serüveninde bir “hobi”, bir de “fobi” oldu.

Gökçek’in hobisi, kendisinin de zaman zaman dile getirdiği üzere CHP’dir.

Fobisi ise hiç ama hiç dile getirmediği, ancak alttan alta hissedildiği üzere “RTE”dir.

Gökçek’in 1994-sonrası siyasi yükselme çabasına bir “Erdoğan-kompleksi” damga vurmuştur.

Elbette Gökçek, çekirdekten bir “Milli Görüş”çü, yani Türkiye’ye has İslamcılığın bağrından çıkmış bir figür değildir. Onu ilk, 1980’lerde ANAP döneminde Keçiören belediye başkanı olarak, ülkücü cenahla titreşimli ve anti-komünizm itkili bir garez ve şiddet operatörü olarak hatırlıyoruz.

Sonra Refah Partisi’ne geçiş yaptı.

Bu, tabii ki neredeyse çocukluğundan beri o bünyenin içindeki Erdoğan karşısında Gökçek’in en büyük dezavantajıydı.

Ama bir başka faktör daha var: Karizma...

Erdoğan’ın siyasi gidişatını, 1994-sonrası süreçte ayan beyan belirginleşen “karizmatik otorite”si, daha da öte bu karizmaya kapılmış kitlelelerin talep ve beklentileri belirler oldu.

Bu bakımdan Tayyip Erdoğan, kendi karizmatik otoritesinin mahkûmu bir muktedir olarak da değerlendirilebilir. Belki de bu, onun “kısırdöngü”südür.

Gökçek’in karizması yok. O, evet korkunçtur, ama hiçbir zaman bir karizmatik otorite olarak ayrımsanmadı.

Bu yüzden onun kısırdöngüsü, her seçim ona yerinden olma riski yaşatan ve yerinden olmamak için allem edip kallem edip her türlü karşı-stratejiyi işlerliğe soktuğu Ankara halkı oldu.

Elbette hasar, Ankara’ya, Ankaralılara, en çok da Çankaya’ya, ODTÜ’ye olmuştur.

Ama bir yandan da Ankara, Gökçek’in mahkûmiyeti olmuştur.

Bu mahkûmiyeti aşma yolunda Gökçek, başka açılım imkânları arar oldu. Medya, el attığı alandı, ama arzu ettiği sonucu alabildi mi, tartışılır. Dedik ya, karizması yoktu; ne Erdoğan-vari, ne de Acun-vari mahiyette!..

Medyadan da sosyal medyaya açıldı. Ve işte bu, 1980’lerden beri tanır/bilir olduğumuz korkunç figürün hızla gülünç bir figüre dönüşmesine yol açtı.

Medyanın esası “eğlence”, sosyal medyanın esası “mavra”dır.

Gökçek sosyal medyada 4 küsur milyon takipçi yapıp çok “ünlendi”. Ama bu, yıllarca karşıtlarında yarattığı korku, öfke, nefret duygularının yerini dalga geçmelere, “ti”ye almalara, acıma duygularına bırakması pahasına oldu.

Sosyal medya “aşkı”, şedit bir siyasi kariyerle ne olmuşsa olmuş Gökçek’i çözdü, çözeltti, çökeltti.

O yüzden 1994’te aynı hizada başlayan iktidar koşusunda bugün gelinen noktada Beştepe’de Erdoğan-Gökçek görüşmesinin bir çıktısı da “Melih Başgan”a “Reis”ten nasihatler eşliğinde Twitter yasağı oluyor.

Hazin bir final!

Adeta dersine çalışmayıp fuzuli işlerle uğraşan çocuğun, babası tarafından kulağının çekilmesine benzer bir muameleye maruz kalmak!..

Peki, iş burada biter mi?.. Hayır, bu da Gökçek’i çok hafife almak olur.

Yaşadığını kolay kolay unutacağı, sineye çekeceği kanısında değilim.

“Trump Amerikası”nın korku fantezisini, o Amerika’nın gerçek korkunçluklarından beslenerek yansıtan “American Horror Story-Cult” dizisinin (FX) ilk bölümünde ne diyordu benzer bir muameleyle karşılaşmış korkunç başrol karakteri:

“Aşağılanmış bir ruhtan daha tehlikeli bir şey yoktur.”

Dolayısıyla bizim "korku filmi"miz de devam ediyor.

AKP denen korkunç iktidar makinesinin içten çöküşüne şahit oluyoruz.

Oluyoruz ama, söz konusu “makine”nin hacmi düşünüldüğünde bu çöküşün sadece kendisine mi, yoksa hepimize mi zarar vererek, yıkım üreterek gerçekleşeceği sorusu hâlâ yanıt bulmuş değil!..