Gündem

AKP ateşkes istedi

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, hükümetin bir yandan Kürtlere yönelik her türlü saldırıyı yaptığını diğer yandan da ateşkes talep ettiğini sö

19 Kasım 2011 02:00


T24 - BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, hükümetin bir yandan Kürtlere yönelik her türlü saldırıyı yaptığını diğer yandan da ateşkes talep ettiğini söyledi.




Özgür Gündem gazetesine konuşan Demirtaş: Barzani ile ve Talabani ile yaptığımız görüşmede şu izlenimi edindik: AKP çeşitli heyetler aracılığıyla, şahsiyetler üzerinden bir ateşkes istiyor. Bunun için bazı koşulların olgunlaşması lazım: Anayasa çalışması için yol temizliği, tutuklamaların durdurulması, tahliyelerin olması, İmralı'da tecridin bitirilmesi, Öcalan'ın koşullarının oluşturulması ve kendisiyle görüşülmesi...



AKP ateşkes istiyor ancak koşullar olmalı


Bir süre önce Federe Kürdistan Bölgesi'ne bir ziyaretiniz oldu. Kamuoyunda sürpriz bir görüşme olarak algılandı. Barzani ile de burada görüşmüştünüz, ardından Süleymaniye'de Talabani ile. Haliyle Kürtler arasındaki bu görüşme trafiği Kürt sorunuyla ilgili acaba yeni gelişmeler mi var, sorusunu akıllara getiriyor. Basına yansıyan bazı konular da var. Örneğin; ateşkes talebi ya da Barzani'nin arabuluculuk üstlendiği iddiası gibi. Bu ziyaretinizde neler oldu, bizimle paylaşabilir misiniz?


Bizim yaklaşık 15-20 gün öncesinden Sayın Talabani'den bir randevu talebimiz vardı. Kendisi de bayramdan bir gün önce haber gönderdi ve bayramda Süleymaniye'de olacağını bildirdi. Bizim de böylece iki üç gün önceden haberimiz oldu ve gittik kendisini ziyaret ettik. Bu nedenle acil yeni bir gelişmeden dolayı görüşme olmadı. Ama hem Sayın Barzani ile Ankara'da yaptığımız görüşme, hem Sayın Talabani ile yaptığımız görüşmede şu izlenimi edindik; AKP hükümeti bir arayış içerisinde.


Çeşitli heyetler aracılığıyla, çeşitli şahsiyetler üzerinden bir ateşkes sürecini geliştirmek istiyor. Bunu kapalı kapılar ardından, el altından yapmaya çalışıyor. Bir yandan da askeri – siyasi operasyonlara hız vererek, kendisi açısından moral üstünlüğü elde tutmaya çalışıyor. Aslında durumun böyle olmadığı, yürüttüğü politikalarla bir çıkmazda olduğu, psikolojik bir savaş yürüttüğü bilinen bir şey. Bu sıkışıklığı aşmak için, geçmişte defalarca yaptıkları gibi, PKK'ye heyetler göndererek ateşkesler ilan ettirmek istiyorlar.


Geçmişte defalarca bunu yaptılar, biliniyor. İmralı'ya, Kandil'e heyetler gönderdiler, Oslo'da görüşmeler yaptılar. Sadece Oslo'da yapmadılar, başka şehirlerde de görüşmeler yaptılar bildiğimiz kadarıyla. Bütün bu görüşmelerde ateşkes istediler. Çoğu zaman da tek taraflı ateşkesler sağlandı. Fakat bunlar, görebildiğimiz kadarıyla, kalıcı bir çözüm ortaya çıkarmadı.


Şimdi AKP tekrar böyle bir arayış içinde. Bu durumu Sayın Barzani ve Sayın Talabani ile görüşmelerimizde hissettik. Bir arayış içerisindeler. Fakat şunu da görebildik. Yaptığımız görüşmelerde şu sonucu da çıkardık; bu defa tek taraflı ateşkesin oluşması çok zor görünüyor. Ancak karşılıklı bir ateşkesin ya da eylemsizliğin olması durumunda yeni bir süreç başlayabilir.


Bizim yaptığımız görüşmelerde edindiğimiz izlenim budur. Bunu için de biz de koşulların olgunlaşmasını istiyoruz. Yani karşılıklı bir eylemsizlik sürecinin gelişmesini istiyoruz. Biz de BDP olarak bu konuda çaba sarf ediyoruz. Fakat bu böyle çağrı yapmakla olabilecek bir iş değil. Bunu da biliyoruz. Bunun için bazı koşulların olgunlaşması lazım.



Nedir bunlar?


Somut bazı demokratikleşme adımlarının atılması lazım. Biz BDP olarak bunun gerçekleşmesi için çaba sarf ediyoruz. Anayasa için çalışıyoruz, yol temizliği dediğimiz çalışmalarımız var, tutuklamaların durdurulması gerektiğini söylüyoruz, tahliyelerin olmasını istiyoruz, ifade özgürlüğünün gelişmesini istiyoruz, İmralı'daki tecridin bitmesini istiyoruz, Öcalan ile yeniden görüşmelerin başlamasını istiyoruz, Sayın Öcalan'ın bu sürece dair söyleyecekleri varsa açıkça söyleyebileceği koşulların yaratılmasını istiyoruz. Bütün bunları isterken, yeni bir barış sürecinin gelişmesi için koşulların olgunlaşmasını istiyoruz.



BDP olarak üstümüze düşen sorumluluk, bu koşulları oluşturabilmek, sağlayabilmektir. Bundan sonra ateşkes ilan etme yetkisi bizde değil, DTK'de de değil. Çünkü bu kesimler bize bağlı değildir. Aramızda organik bir bağ yoktur PKK ile HPG ile. Ancak PKK ve HPG, Sayın Öcalan'ın çağrısıyla ancak böyle bir pozisyon alabileceğini açıklıyorsa, biz de bu koşulları olgunlaştırmaya çalışıyoruz. Yaptığımız, barış çalışması ve çabasıdır. Bunun dışında kolay kolay yeni bir sürecin başlayabileceğini düşünemiyoruz. Hayalci değiliz, gerçekçi yaklaşıyoruz sürece. AKP hükümetinin de sürece gerçekçi yaklaşması için çabamızı sürdüreceğiz.



Türkiye'nin Suriye politikası Kürtlerle ilgilidir


Suriye'deki gelişmelere karşı hükümetin izlediği politikaları, Kürtlere yaklaşım çerçevesinde mi değerlendiriyorsunuz? Tampon bölge oluşturmaktan söz ediliyor. Türkiye ile Suriye arasındaki gerilim gittikçe artıyor. Burada izlenen politikanın Kürtlere karşıtlık üzerinden şekillendiğini mi düşünüyorsunuz?


Tabi ki, böyledir. Kürt politikası belirleyicidir. Ancak sadece Kürt sorunuyla ilgili de değildir. Bölgesel hegemonik güç olma hesapları gelip Suriye'de tıkanmış durumda. Çünkü Suriye sıradan bir ülke değil. Öyle kışt deyince dağılacak bir rejim ve ülke değil. Arkasında İran var, dengeler açısından Rusya var, Çin'e kadar süren bir güç dengesi söz konusu.


 Bu nedenle Suriye'de yaşanan gerilim, bütün bu güç dengeleri arasındaki ön cephe savaşı gibi oluyor. Suriye'de kim kazançlı çıkarsa, yeniden dizayn sürecinde o başat rol oynayacak. ABD doğrudan Suriye'ye karışmaktan ziyade, Türkiye üzerinden Suriye'yi zorlamaya çalışıyor. Aslında Esad rejiminin bir an önce gitmesinin taraftarı da değiller. Çünkü Esad bir dengedir orada. İsrail de Esad'ı bir an önce gitmesini istemiyor.


Yandaşları olan bir muhalefetin ortaya çıkmasından sonra ancak gitmesini isteyecekler. Şimdi Türkiye böyle bir muhalefeti geliştirmeye çalışıyor. İçinde bazı Kürt grupları da var. İstanbul'a davet ettikleri, Hatay'da görüştükleri, zaman para ve silah yardımı yaptıkları iddia edildiği muhalif gruplar var. Bu gruplar Türkiye yanlısı bir politika izliyorlar. Fakat Kürt muhalefetinin önemli bir kısmı bu süreci desteklemiyor.


Ne Esad karşıtı bir ayaklanma içerisindeler ne de Esad yanlısı bir tutum içerisindeler. Kendi demokratik haklarını tanıyabilecek bir muhalefetle hareket etmeye çalışıyorlar. Esad rejimi bir statü tanıyacaksa, en azından bu süreçte onunla da bir uzlaşmaya girebilirler. Ama eninde sonunda Esad rejiminin gideceğini de biliyorlar.


Esad rejiminin gitmesi gerektiğini de biliyorlar. Yoksa Esad rejimine bel bağlayan, onu kollayan bir tutum içinde değiller Suriye'deki Kürtler. Türkiye ise, bu süreçte Suriye'deki Kürtlerin statü kazanamayacağı bir pozisyon yaratmaya çalışıyor. Düşünün Suriye Kürtleri özerk olacak, Irak Kürtleri zaten federal bir statüye sahip, İran açısından da Suriye'dekine benzer bir süreç yaşanabilir, çünkü İran daha esnek bir şekilde rahatlıkla böyle bir çözüme gidebilir. Türkiye'nin bütün Güney ve Doğu sınırında statü sahibi olmuş Kürtler varken, Türkiye'deki Kürtlerin statüsüz yaşaması düşünülemez. Dolayısıyla bunu engellemeye çalışıyor. Kürtler statü elde etmesin diye sürekli olarak diğer parçalara da müdahale ediyor.



Kürt Ulusal Konferansı en geç 2012 Şubatı'nda


Kürt Ulusal Konferansı’na ilişkin sizin bir açıklamanız vardı. 2012 başını işaret etmiştiniz. Ne aşamadasınız?


Konferans konusunda eskisinden daha fazla bir istek var Güneyli güçlerde. Daha önce biz zorluyorduk konferansın gerçekleşmesi için, bu defa tersi bir baskıyla karşılaştık. Bir an önce gerçekleşmesi için kendilerinin büyük isteği ve heyecanı var. Çünkü bölgesel gelişmelerden de kendileri şunu görebilmişler; artık Kürtlerin kendi aralarında ulusal birliğini sağlamamaları halinde yüz yıl sonra ortaya çıkmış fırsat kaçırılabilir.


Onlar da bunun farkında. Hatta Güney'de oluşan statünün kaybolmasına kadar gidebilecek bir süreç yaşanabilir. Kendileri de bunu gördükleri için, Kürtlerin ulusal birliği çerçevesinde oluşturulacak strateji etrafında buluşmaya önem veriyorlar. Biz yıllardır bunu söylüyoruz zaten. Bu nedenle en geç 2012 Şubat'a kadar konferansın Erbil'de yapılması için iki lider de hazır olduklarını ifade ettiler açıkça.


Türkiye'nin tutumu daha farklı ortaya çıkıyor, KDP ve YNK'den beklentileri ya da ortaya çıktığı kadarıyla dayatmaları daha farklı görünüyor


Tabi. Aslında AKP yaptığı temaslarda askeri bir destek alamayacağını gördü. Ama en azından bu siyasi birliğin oluşmasını engellemeye çalışıyor. AKP bunu bir tehlike olarak görüyor.


Barzani ile yaptıkları görüşmede istediklerini elde edemediklerini mi söylüyorsunuz?


Evet, istediklerini elde edemediler. Bizim edindiğimiz bilgiler bu yönlü. Zaten Sayın Barzani'nin yaptığı ziyaretten sonra açıklamalar yapmıştı. Başbakan'ın daha sonra "KCK operasyonları devam edecek, kara operasyonlarını da Barzani, Talabani destek verseler de vermeseler de biz yapacağız" şeklindeki açıklamaları Barzani'ye cevaptı. Çünkü bildiğimiz kadarıyla Kürt sorununun çözümü konusunda o görüşmelerde somut öneriler yapılmış. Çözüm için AKP'nin artık somut adım atması gerektiği ifade edilmiş.


AKP buna bu aşamada olumlu bir yanıt vermiş değil. Barışçıl seçenekler dışında hiçbir seçeneğin içinde yer almayacaklarını Sayın Talabani de Sayın Barzani de AKP'ye iletmiş durumda. Bu nedenle asıl hedef, Güneyli güçlerin askeri desteğini almaktan çok, Kürt ulusal birliğinin oluşmasını engellemeye dönüktür. Çünkü ulusal birliğin beraberinde Suriyeli Kürtlerin statüsünü ortaya çıkaracağını biliyorlar, Türkiye'de Kürt sorununun çözümünü kolaylaştıracağını biliyorlar. Dolayısıyla bu birliği engelleyerek, Kürtleri birbirlerine karşıt hale getirerek, Barzani ve Talabani'yi AKP'nin yanında tutum almaya zorlayarak, bu şekilde Kürtlerin Ortadoğu'nun yeniden dizaynı sürecinde rol oynamalarını engellemeye çalışıyorlar.



İmralı'da 3 şeyi amaçlıyorlar


Uzun bir süreden beri Öcalan avukatlarıyla görüşemiyor. Hükümetin bu konuda yeni bir düzenlemeye gideceğinden söz ediliyor. Bu duruma ilişkin de görüşlerinizi alabilir miyiz?


Başından beri bahsettiğim konuları yan yana getirdiğimde, Türkiye'nin gerek içte gerekse de dışarıda izlediği politikalara bakıldığında neden tecrit uyguladıkları daha iyi anlaşılıyor. Sayın Öcalan'ın bu sürece nasıl müdahale edeceklerini kestirdikleri için bu sürece müdahalesini minimum seviyeye indirmeye çalışıyorlar. Fakat şu da biliniyor; Sayın Öcalan, bu gelişmelerle ilgili görüşlerini, önerilerini, tespitlerini yıllardır yapıyor zaten. Bu nedenle şu anda görüşme yapılmıyor olsa da Sayın Öcalan'ın bu konudaki görüşleri Kürtler tarafından zaten biliniyor ve benimseniyor ve hatta hayata bile geçiriliyor. Bu nedenle tecrit, Kürt hareketinin siyasi gelişimini durdurmuyor diyebiliriz. Fakat ne yapılmak isteniyor. Birincisi, bir tehdit ve psikolojik baskı olarak Kürtlere karşı kullanılmak isteniyor tecrit.


İkincisi, Sayın Öcalan, Kürt Halk Önderi olarak Kürtler tarafından kabul görmüş bir şahsiyet olarak, İmralı'da izolasyona tabi tutularak, esasında Kürt halkına reva görülen uygulama somutlaştırılmak isteniyor. İmralı bir turnusol kağıdır. Oraya yaklaşım Kürt sorununa, Kürt halkına yaklaşımdır. Bunu bildikleri için, tecritle bunu Kürt halkına göstermeye çalışıyorlar. Bir başka husus da, Kürt sorununun çözümünün anahtarının İmralı'da olduğunu biliyorlar. Bir şantaj olarak Kürt hareketine karşı kullanmak istiyorlar.


Eğer Kürt hareketi teslim olursa, şartlarını kabul ederse kendilerince görüşme yaptıracaklar, geri adım atılmazsa tecridi sürdürerek, yeni yasal düzenlemeler yapacağız diyerek şantajı sürdüreceklerinin mesajını veriyorlar. AKP saldırıyı elindeki bütün imkanları kullanarak sınırsız bir şekilde yapıyor şu anda. Dolayısıyla yapabileceklerinin üst sınırına gelmiş durumdalar. Bunun bir adım ötesi artık katliamlardır. Bunu da göze alabilir. Bunu da yapabilir.



Fakat bunun ötesi yoktur. Elindeki bütün güç budur. Askeri, siyasi, medya, yargı bütün alanlarıyla topyekûn saldırı başlatmış durumda. Şimdi bütün gücüyle yaptığı saldırıda başarılı olamazsa, burada bir çözüm çıkar. Bu nedenle bu sürecin iyi okunması lazım. Bu saldırıları sonuç vermezse içeride ve dışarıda AKP çözüme zorlanacaktır. Anlaşılıyor ki, birkaç ay daha bu baskı politikasını sürdürecektir. Ancak PKK'yi bitiremedin, BDP'yi bitiremedin, İmralı'da tecrit uyguladın ama sonuç alamadın diyecekler sonunda ve çözümü dayatacaklardır. Ama baskı politikası sonuç alırsa, kendi bildiği çözümü hayata geçirecektir. Çözümü de sadaka politikasıdır.


Kürtleri halk olarak tanıyan, siyasi statüsünü kabul eden bir çözüm değildir. Tam aksine bireysel haklar temelinde beyaz asimilasyonu sürdürebileceği, içinde kaba inkarın olmadığı, Kürt halkını yıllara yayılmış tasfiyesini esas alan bir politika hayata geçirecektir.


Bu yüzden önümüzdeki aylar tarihidir, yüzyıla dayanan Kürt sorununun çözüm aşamına geldiği tarihi, kritik günler yaşıyoruz. Bütün halkımız şöyle bir psikolojiyle hareket etmelidir: Artık bu bir final sürecidir. Mücadelenin son aşamasıdır. Verilen bütün değerlerin, yürütülen bütün mücadelenin, çekilen bütün zorlukların artık sonuca dönüştürülmesi aşamasıdır.


Bu dönemde geri adım atan kaybeder. Bedeli ne olursa olsun, halkımızın hiçbir kesimi geri adım atmamalıdır. Tereddüt içine girmek bile kaybettirir. Bedelleri ağır da olabilir, ki nitekim ağır bedeller ödüyoruz. Ancak şunu bileceğiz ki, bu artık sondur. Bunun üzerine artık çözüm olacaktır. Böylece önümüzdeki yüzyılda Kürtlerin anavatanlarında nasıl yaşayacakları belirlenecektir: Ya yarı köle olarak yaşayacağız ya da özgür bir halk olarak yaşayacağız. Bu bilinçle herkesin daha büyük bir moral, motivasyon ve kararlılıkla mücadeleye yüklenmesi lazım.