İki gündür Aleviler'le ilgili yazan ve bu konuda AKP'nin nasıl bir politika izlemesi gerektiği yönünde önerilerde bulunan Yeni Şafak gazetesi yazarı Fehmi Koru'nun gündemi bugün de aynı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve AKP hükümetine yakınlığıyla bilinen Koru, bir önceki yazısında Alevilik sorununun acilen ele alınması gerektiğini belirtirken, bugünkü köşe yazısında sorunun nasıl çözülebileceğini anlattı.
'Alevilik bir din değildir. Cemevi cümbüş evidir' diyen, ancak tepkiler üzerine görevinden alınan Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Necati Tayyar Taş örneğinde olduğu gibi, sağ partilerin iktidarlarında Sünni çoğunluğa verilen tavizler nedeniyle Aleviler'in sol partilerin oy tabanı haline geldiklerini ileri süren Koru, AKP'ye şunları öneriyor: "Aleviler kendilerini nasıl tanımlıyor ve nasıl tanınmak istiyorlarsa öyle tanınmalıdırlar. Cem ve Cemevi onlar için ne ise o olsun. Diyanet gibi bir kuruluşla Aleviler de temsil edilmeli ve bütçeden pay verilmelidir."
İşte Fehmi Koru'nun bugünkü yazısı:
Alevilik sorunu çözülebilir
Sorunlara yumurta kapıya gelmeden el sürmeyen bir yapımız var. Uzun vadeli plan ve programlar bize göre değil. Bu yüzden zamanında el atılsa çözülebilecek basitlikteki sorunları zamana yayarak içinden çıkılmaz hale getiriyor, kronikleştiriyoruz.
Bugün üçüncü gündür üzerinde ısrarla durduğum 'Alevilik' sorunu bu huyumuzun iyi bir örneği. Yakın tarihin beslediği köklü korku ve kuşkular yüzünden Aleviler sağ iktidarlar döneminde rahatsızlık duyuyorlar. Sol politikacılar yüz vermeseler bile istedikleri gibi manipüle edebiliyorlar Aleviler'i ve kuşkularını büyütmenin formüllerine de sahipler. Birçok alanda 'yenilik' vaad eden Ak Parti, iktidarının ilk yıllarında, geniş bir 'lâiklik paketi' içerisinde bu önemli ayrışma ve ihtilâf konusunu da geride bırakabilirdi.
Yapmadı. Yeni bir döneme girilen şu günlerde ele alıp konuyu sorun olmaktan çıkarabilir; büyük ihtimalle yine ihmal edecek. Tâ ki, Avrupa Birliği (AB) veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden (AİHM) geri dönüşü imkânsız bir yönlendirme gelene kadar... O zaman da sorunu bizim namımıza başkaları çözmüş olacak; kendi çıkarlarına nasıl uygun geliyorsa, öyle...
Elbette korku ve kuşku gibi duygular alanına ait engelleri bir günde ortadan kaldırmak mümkün değildir. Ancak ortada korkulacak bir şey bırakmaz, kuşkuları besleyen ortamı yok ederseniz, olumsuz duygular da bir süre sonra yerini daha farklı duygulara terk ederler.
'Alevilik' denilince akla gelen sorunun çözümü de 'lâiklik' ilkesinin daha da pekiştirilmesinden geçiyor.
Bu konunun sorun olmaktan çıkarılmasının yeni dönemi daha da geri dönülmez hale dönüştürmek için de önemi büyük. Türkiye bundan sonra yoluna devam ederken ayağına en küçük bir dikenin bile batmaması gereken bir ülke; yolundan sapması ve yeniden altüst oluşlar yaşaması çok kolay da ondan... Oysa 'farklılık içinde bütünlüğün sağlanması' yöntemiyle hakkından gelebileceği Alevilik sorunu ortadan kalkarsa, elde edilecek birlik ve beraberlik manzarası yoldan çıkmayı imkânsızlaştıracaktır.
Bu alanda başarılı olabilmek için her şeyden önce zihnimizde ağırlık teşkil eden önyargılar ve hazır kalıpları yok etmemiz gerekiyor. Alevisi de bunu yapmalı, Alevi olmayanı da... İkinci adım, karşısındakini tanımlamaktan vazgeçilmesidir. Aleviler kendilerini nasıl tanımlıyor ve nasıl tanınmak istiyorlarsa öyle tanınmalıdırlar. Alevilik ile ilgili kavramlara başkalarının anlam yükleme alışkanlığına son verilmelidir. Sözgelimi, 'cem' Alevilerce ne anlam taşıyorsa odur; 'cemevi' yine onlar tarafından hangi işlev için kullanılıyorsa o işlevin mekânıdır. Dışarıdan bakarak 'cem' ve 'cemevi' tanımlaması yapmak ve bunun üzerinden birlik nutukları atmak yanlıştır.
Cumhuriyet'ten sonra Diyanet İşleri Başkanlığı adıyla faaliyet gösteren devlet kurumu içerisinde temsil edilme, ancak Aleviler tarafından dile getirilen bir arzuysa, düşünülebilecek bir durumdur. "Diyanet her inanışı temsil ediyor zaten" demek de, "Aleviler de Diyanet'te bir başkan yardımcısı ile temsil edilsin" demek de Aleviler'i tatmin etmiyor. Diyanet'in dışarısında kalarak İslâm'ın içerisinde bulunmak mümkün olmalıdır. Aleviler isterse koordinasyon görevini üstlenecek bir çatı kuruluşun oluşması hükümet tarafından teşvik edilmelidir. Farklı bir yöntem bulunup uygulamaya konuluncaya kadar Alevi çatı kuruluşuna da bütçeden pay ayrılmalıdır.
Korku ve kuşkular üzerine oturan geçmiş dönem, birlik ve bütünlük gibi kavramları dilden düşürmediği halde, Aleviler ile Alevi olmayanlar arasında ayrışmayı pekiştirici tedbirleri elden bırakmıyordu. Yeni dönem, korku ve kuşkuları def etmeyi amaçlayacak ve bunu da farklılıkların kabulüyle sağlayacaktır. İnsanlar farklı olabilir ve o farklılıklarıyla bütünün içinde yer alabilirler. Devletin görevi inançlara ve ibadetlere karışmak değil, tam tersine her türlü inanç sistemi söz konusu olduğunda yansızlık ve tarafsızlığını kıskançlıkla korumaktır.
AB'den veya AİHM'nden bu yolda adım atmamızı zorlayan yeni bir tavsiye veya karar çıkmadan, geçmişe ait bu sorunu kendi çabamızla ortadan kaldırmaya bakmalıyız. Yumurta kapıya gelmeden, basit tedbirlerle çözülebilecekleri içinden çıkılmaz hale getirmeden, bir kez olsun, kendi sorunumuzu, kendi istediğimiz zamanda ve kendimize en uygun bir biçimde çözmeyi başarsak...
Bunu yapmak hükümetin görevi...