Gündem

Akit yazarı: AK Parti’nin önünde iki tercih var ya MHP ve trol medyaya yaslanacak ya da...

"Aklın ve vicdanın yolu bellidir"

02 Temmuz 2019 07:56

Akit yazarı Kenan Alpay, 23 Haziran'daki İstanbul seçiminden alınan sonuçları değerlendirirken, AKP'nin önünde kabaca iki tercih olduğunu söyledi. Alpay bu tercihlerden ilkinin, "MHP ve trol medyaya yaslanarak, toplumun adalet taleplerine kulaklarını tıkayarak eski Türkiye’nin polemikçi partileri gibi iktidar imkânları içinde eriyerek hızla küçülmek" olduğunu söyledi. AKP için ikinci tercihin ise "Kurucu kadrolarıyla bir araya gelip istişari zemini güçlendirecek uzun erimli bir hukuk ve refah devleti planı üzerinde fedakârca çalışmak" olduğunu söyleyen Alpay, "Aklın ve vicdanın yolu bellidir" ifadesini kullandı. 

Alpay "Dilde, Fikirde ve İşte de Toparlayıcı Olunacak mı?" başlıklı yazısında amigo dediği "trollerin" sessizliğine vurgu yaptı. "Sakın editöründen köşe yazarı ve muhabirine değin trolleşmiş medya unsurlarında da özeleştiri, özür, pişmanlık veya sıkıntı noktalarına parmak basacak nitelikte bir dizi çıkış beklediğimiz filan da sanılmasın" diyen Alpay, "Aksine yaptıkları basit ve çirkin amigolukların berbat bir sonucu nasıl da büyüttüğünü kimsenin fark etmediği sanısıyla hâlâ kibir abideleri gibi ortalıkta dolaşmaları anlaşılır bir şey" ifadesini kullandı.

Alpay şöyle devam etti:

Niyetler hep birlik ve beraberlikten, adalet ve kardeşlikten, safları sıklaştırmaktan yana izhar ediliyor, maşallah. Son dönemde daha çok sıklaşan bir olma, diri olma ve iri olma yolunda yapılan çağrıların ardı arkası kesilmiyor. Peki, neden 31 Mart ve 23 Haziran’da ortaya çıkan tablo bu niyetler ve çağrıların aksi yönde tahakkuk etti? Daha kötüsü iyiden iyiye zayıflayan güven, coşku ve dayanışma duyguları yerini tırmanışa geçen endişeye, güvensizliğe ve farklı arayışlara terk etmeye başladı? Düşüş trendi 31 Mart’tan başlamıyor ama epeyce öncesinden işaret edilen sorunların somutlaşması için önemli bir kırılma noktasını teşkil ediyor şüphesiz.

Üzerinden bir hafta geçmiş olmasına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan veya AK Parti yetkilileri tarafından İstanbul’da yaşanan ve 31 Mart’la kıyaslanamayacak kadar derinleşen mağlubiyete ilişkin henüz bir değerlendirme sadır olmadı. G-20 Zirvesi için Osaka’ya gidilmiş olması gecikmenin sebeplerinden biri sayılamaz herhalde. Hayır, Mehter Marşları eşliğinde bütün teşkilatıyla birlikte Akıncılar misali İstanbul’a “mitili atan” DevletBahçeli ve MHP temsilcilerinden gelecek izahların peşine düşmenin fazla bir manası yok. 

Amigoların Sessizliği

Sakın editöründen köşe yazarı ve muhabirine değin trolleşmiş medya unsurlarında da özeleştiri, özür, pişmanlık veya sıkıntı noktalarına parmak basacak nitelikte bir dizi çıkış beklediğimiz filan da sanılmasın. Aksine yaptıkları basit ve çirkin amigolukların berbat bir sonucu nasıl da büyüttüğünü kimsenin fark etmediği sanısıyla hâlâ kibir abideleri gibi ortalıkta dolaşmaları anlaşılır bir şey. Asıl hikâye bu eylem planını, bu söylemi ve bu ekibi toplumu kazanmanın biricik yolu, en nadide yöntemi zanneden siyasal akıl ve kurmay kadroyu tartışmak üzerine kurulmalıdır.

Kötü ve son derece büyük bir hayale yatırım yaparak kamuoyunu oyalamayı birileri ciddi ciddi iş edinmiş anlaşılan. CHP’nin affedilemez hatalar yapması, liderlik kavgasıyla bölünmesi, teşkilatların birbirine girmesi… falan filan. Evet, CHP’nin burada zikredilen ve daha fazlası da mümkün olan krizlerle boğuşma ihtimalini göz ardı edilemez. Ancak CHP içi gerilim ve çatışmalara yatırım yaparak AK Parti açısından yerel seçim sonuçlarıyla daha bir belirginleşen çok boyutlu gerileyiş ve sapmaları tedavi ve telafi etmek hiç mümkün olur mu? AK Parti, ideolojik ve kurumsal açıdan kendi dinamizmini üretecek imkân ve kadrolara mı yatırım yapacak yoksa bu sahadan ümidini kesip kısır polemiklerden medet mi umacak? Klişeye dönmeyeceğini umduğumuz ‘mesaj alınmıştır’ konuşmasının basit bir Yeşilçam repliği gibi halk arasında istihzayla karşılanması istenmiyorsa basit, yüzeysel ve bağlayıcı olmayan isimsiz adressiz mesajlara asla tevessül edilmemelidir. Gelinen aşama bu gibi tavırların yarayı azdıracağını fazlasıyla aşikâr ediyor.

İstanbul’daki seçim sonuçları Ankara, Antalya, Erzincan, Bolu, Bilecik ve daha pek çok şehirdeki sonuçlarla doğrudan ilişkilidir. AK Parti’nin halkın teveccühünü büyüten kimliğini, vizyonunu hatta rotasını kaybettiğini düşündürten çok sayıda gösterge var. Meselenin dolar-euro, enflasyon, işsizlik gibi iktisadi sebepleri olmakla beraber asıl problem siyasal açıdan derinleşen bir yönetim krizinde odaklanmaktadır. 

Her geçen gün provokatif haber ve saldırıların arttığı Suriyeli muhacirler meselesi bile iktisadi sebeplerden ziyade siyasi iradenin zaaflarından ötürü büyümekte ve yaygınlaşmaktadır. Siyasal iktidara olan güvensizlik ve memnuniyetsizlik sandığa olduğu gibi haksız bir biçimde muhacirlere de yönelen öfkeye dönüşmektedir. Sadece yapılan yardımlarla anılmaları provokasyona tümden açık hale gelen toplum nezdinde Suriyeli muhacirlerin işsizliğin, gelir kaybının, zorlaşan geçimin öncelikli sorumluları olarak işaretlemeyi kolaylaştırdı.

Seçenekler Sınırlı

Hiçbir şey olmamış gibi AK Parti’nin kazandığını propagandaya devam edenlere söylenecek sözümüz olamaz. Ancak toparlanmaya, silkinmeye, muhasebeye, özeleştiriye önem verenlerle az çok konuşacak ve paylaşacak değerlendirmelerimiz olabilir. İstanbul’un kaybı için üzülenler kadar bu kaybın fazlasıyla hak edildiğini, YSK kararının yanlışlığını, tehditkâr ve milliyetçi dilin toplumu soğuttuğunu, siyasi ve bürokratik kadroların müsrif ve mütekebbir kadrolara karşı bıkkın ve bezgin fakat bir o kadar da öfkeli ve cezalandırıcı bir fırsat kollandığını bizzat müşahede ediyoruz. Kızgınlık ve bıkkınlık kronikleşmeden, şikâyetler farklı arayışlara dönüşmeden şeffaf ve yüksek sesle kapsamlı bir özeleştiri yapmak elzemdir. Vitrin değişimi değil ruh ve eylem değişimi bekleniyor.

Dilin toparlayıcı olması, birlik ve beraberliği teşvik eden şiirler ve özdeyişlerle nutuklar çekilmesi kimseyi tatmin etmez. Dil toparlayıcı gibi ancak fikirler, işler, kadrolar, planlar fazlasıyla dağıtıcı duruma dönüşmüş. Bırakalım gönül belediyeciliğini toplum kanun belediyeciliğini özler bir raddeye varmış. Siyasal konjonktüre uyup bırakılan sakallar, takılan gümüş-akik yüzükler, Umre ziyaretlerinde verilen pozların sosyal medya hesaplarında paylaşılması gibi fırsatçı tutumlar ne ehliyet-liyakat sorununu çözebildi ne de yolsuzluk ve usulsüzlükleri engelleyebildi. Amaç ve usulünden sapmış FETÖ’yle ve PKK’yla mücadele PR’cılığı maalesef türlü yozlaşmaları, yolsuzlukları, hukuksuzlukları maskeleyen bir paravana dönüşünce belediye hizmetleriyle açılan uzun soluklu iktidarın yolu tersine dönmeye başladı.

Ağıt yakmanın da öfke nöbetlerine girmenin de manası yok. Her gün kurulacak yeni partiler üzerine kulis bilgileri üretmenin, kenarı çekilmiş ve tümden pasifize edilmiş isimleri hedef haline getirecek kurgu haberler üreterek yenilgi sadece hezimete dönüştürülür. Dilde, fikirde ve işte birlik olmadan AK Parti gücünü kudretini toparlayamaz. Karizmatik liderlikle değil istişari zeminde yükselen yönetici kadrolarla topluma umut ve güven telkin edip sorunlar çözüme kavuşturulabilir. 

AK Parti’nin önünde kabaca iki tercih var: Birincisi; MHP ve trol medyaya yaslanarak, toplumun adalet taleplerine kulaklarını tıkayarak eski Türkiye’nin polemikçi partileri gibi iktidar imkânları içinde eriyerek hızla küçülmek. İkincisi; Kurucu kadrolarıyla bir araya gelip istişari zemini güçlendirecek uzun erimli bir hukuk ve refah devleti planı üzerinde fedakârca çalışmak. Aklın ve vicdanın yolu bellidir.