Yeni Akit yazarı Hüseyin Öztürk, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile selefi Abdullah Gül arasında yaşanan tartışmayı değerlendirdi. Gül'ün, 696 sayılı kanun hükmünde kararnameye (kHK) yönelttiği eleştirilere tepki gösteren Öztürk, "Abdullah Gül şimdi o samimiyet günlerinin ve inancının öcünü alırcasına, garip bir şekilde terör sevici ve destekçilerine destek vermekte" dedi.
Ne olmuştu?
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin "bastırılmasında" rol oynayan sivillere yargı muafiyeti getiren düzenleme için 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "kaygı verici", "gözden geçirilmeli" yorumlarında bulunmuştu. Eski Başbakan Yardımcısı ve AKP kurucularından Bülent Arınç'ın da retweetleyerek desteklediği paylaşımlar için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Kendileri tarafından yapılan o açıklama, aldığı retweet’lerle süreci çok farklı bir yere doğru işletmiştir" demişti. Erdoğan, daha sonra "düzenlemenin son derece açık olduğunu" vurgulayarak "Yazıklar olsun" ifadesini kullanmıştı. Bunun üzerine açıklama yapan Gül, şunları söylemişti:
"Bir süredir basın yayın organları ve sosyal medya üzerinden bazı milletvekilleri ve ilgili troller tarafından şahsıma karşı yapılan saygısızlık, haraket ve ahlak sınırlarını aşan saldırıların son açıklamamdan sonra giderek arttığına dikkat çekiyorum. Partimizin kuruluş ilkelerinden biri olan düşünce ve ifade özgürlüğüne inanan birisi olarak, gerekli gördüğüm durumlarda görüşlerimi açıklamaya devam edeceğim."
Hüseyin Öztürk'ün "Abdullah Gül’ün düğmesine kimler basıyor!" başlığıyla yayımlanan (3 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanımız R. Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül’e, “kardeşim” diyerek sarılıp Çankaya köşküne uğurladığında, Gül’ün fitne-fesat merkezlerine harç olacağını biliyor muydu acaba?
Bilse elbet “kardeşim” diye kucaklayıp, memleketi ve milleti emanet etmezdi ama “yanılgı kullar için” der eskiler.
Abdullah Gül’ü, o gün “kardeşim” diye sarılıp gönderildiğinde alkışladık, yazılar yazdık, hatta nice insanlarımız mutluluk gözyaşları döktüler, dualar ettiler.
Abdullah Gül ise şimdi o samimiyet günlerinin ve inancının öcünü alırcasına, garip bir şekilde terör sevici ve destekçilerine destek vermekte.
Gerçi Gül’ün gidecek başka yeri olmadığı ve siyasete yabancı olduğu için Refahve Ak Parti’de bulunduğunu söyleyenler de vardı ama nedense o insanlara itibar etmemiştik.
İtibar etmemiştik fakat haklı çıkmışlardı. Çünkü köşke gittikten sonra yakın çalışma elemanları içerisinde milletimiz tarafından itibar görmeyen kimseler zuhur edivermişti.
Bu fotoğrafı ancak görevi bittiğinde, sanki köşk kendilerine tapuluymuş gibi intifada başlayacağını ilan edip ayrılırlarken görebildik.
Hamdolsun gün ışıdı, niyetleri ortaya çıktı, kimlerle ittifak ettiklerine şahitlik etmekteyiz. Geçelim.
•
Şimdi gazeteci/yazar Banu Avar’dan bir Abdullah Gül anısı aktarmak istiyorum. “Banu Avar’la Konuşma” kitabında özetle şunları söylüyor:
“1994’te İngiltere’de 8 yıl kaldıktan sonra Türkiye’ye dönmüştüm. Bana, ‘BBC’nin Türkiye’nin haber koordinatörü’ olmayı teklif ettiler.
1994’ün Şubat ayında BBC’nin programcılarından Nick Gowing’in editöründen bir telefon geldi.
O zaman Türkiye’de Refah Partisi fırtınası esiyordu. ‘Refah Partisi’yle ilgili bir bölüm yapacağız, bize birkaç röportaj ayarlar mısın’ dediler.
Tabii ilk aklıma gelen isim Necmettin Erbakan’dı. ‘Röportaj alabilirim sanırım! Hemen başlayayım çalışmalara…’ dedim.
Telefondaki ses ‘Onu istemiyoruz’ dedi. ‘Kimi istiyorsunuz’ dedim, ‘Erbakan’ın yardımcılarından Abdullah Gül’ü istiyoruz’ diye cevapladı.
O zaman Abdullah Gül’ü tanıyan yok! Röportaj istedikleri diğer isim Fehmi Koruidi. Randevuları aldım, geldiler, röportaj yapıp gittiler.
Bir hafta geçti geçmedi, Avustralya’nın en büyük televizyonu ABC birebir aynı konuşmayı yaptı benimle.
Amerika’dan PBS arıyor yine birebir aynı konuşmayı yapıyoruz. Bu tesadüf olabilir mi? Hiç sanmıyorum.
Türkiye’nin siyasi tarihine damga vurmuş Demirel’in, Ecevit’in, Baykal’ın nerelerde eğitildiklerine bakın… Eğitimlerinde Rockefeller, Eisenhower ve Ford Vakfı’nın burslarıyla karşılaşırsınız.
Türkiye siyasi tarihi içinde yer alan liderlerin büyük çoğunluğu dışarıdan belirlenmiş kişilerdir. Adamlar durup dururken neden size burs verip, oralara götürüyor.
Mesela Exeter Üniversitesi. İngiltere’deki tek ‘Kürt Araştırma Enstitüsü’ olan üniversite. Abdullah Gül ve Fehmi Koru orada eğitim alıyor.
Sonuçta CFR (Council on Foreign Relations-Dış İlişkiler Konseyi) ya da benim ‘Küresel Çete’ olarak adlandırdıklarım hedeflerini açıkça dile getiriyorlar. Diyorlar ki:
‘Her ülkede kendi yanımızda yer alacak adamlar yetiştirmek zorundayız’.