Akit gazetesinin yazı işleri müdürü Ali Karahasanoğlu, açılan bir davada “TSK’da türban, laikliğe aykırı” kararı veren Danıştay savcısının isminin açıklanmasını istedi. Karahasanoğlu, "Görevini yapan bir savcının ismi niye gizlenir ki? Sanki bir suç işlemiş gibi.." diye yazdı.
Vakit gazetesi (bugünkü Yeni Akit) 13 şubat 2006'daki birinci sayfasında, 'İşte O Üyeler' başlıklı haberin altında başörtülü öğretmene anaokulu müdürlüğü yolunu kapatan kararı veren Danıştay İkinci Dairesi Başkanı ve üç üyenin fotoğraflarını yayımlamıştı. Bunun üzerine Danıştay 2. Dairesi üyeleri 17 Mayıs 2006’da saldırıya uğramıştı. Alparslan Arslan adlı saldırgan, Danıştay 2. Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’i öldürmüş, aralarında daire başkanı Mustafa Birden'in de yer aldığı dört üyeyi yaralamıştı. Danıştay saldırısından sonra ifadesi alınan Alparslan Arslan, saldırıdan önce Danıştay üyelerinin fotoğraflarını “İşte o üyeler” manşetiyle yayımlayan Vakit gazetesini ve Mustafa Birden’in telefonunu, Fethullah Gülen’in amcasının oğlu Kemalettin Gülen’in kendisine verdiğini itiraf etmişti.
TIKLAYIN - Danıştay: TSK'da türban, laikliğe aykırı
“Görevini yapan bir savcının ismi niye gizlenir ki? Sanki bir suç işlemiş gibi..” diyen Karahasanoğlu’nun köşe yazısı şöyle:
Kasten mi yapıyorlar, bilmiyorum.
Tam da, bizleri bile kafakola alıp..
“Ergenekon yok.. Bak, kimse faili meçhulle, kim vurduya gidiyor mu? O derin patlamalar da bitti. Eğitim hakkının önündeki engeller kaldırıldı.. Kur’an kursu sayısı, okul sayısını geçmiş....Daha ne istiyorsunuz ki.. Başörtü yasağı kalkalı zaten yıllar oldu.. Yok , yok.. Hâlâ ‘Ergenekon var’ diyenlerin, aklından zoru olsa gerek” söylemine, bizi inandıracakları anda..
İçlerinden birisi çıkıp, tokatı yapıştırıyor..
Kendimize gelmemizi sağlıyor..
Bizim kendimize gelmemizi sağlayan son tokat, Danıştay 2. Daire Savcısı’ndan geldi..
Askeri okullarda öğrencilere başını örtme hakkı verilmişti ya..
“Biz bu ülkeyi, çöpte bulmadık” diye yola koyulan, her toplantısında Marks’ı, Engels’i dev poster ile anan ve kendisini Halkın Kurtuluşu Partisi olarak tanıtan halk düşmanı bir parti dava açmış..
“Başörtü serbestliği, laikliğe aykırıdır” demiş..
Danıştay 2. Dairesi de..
Hele bir savcımız konuyu incelesin..
Biz de bir karar veririz demiş..
Göndermiş dosyayı, kimliği belirsiz bir savcıya..
Yok canım..
Savcının kimliği tabii ki belli..
Ama, “Türban serbestliği kaldırılsın” diye dilekçe yazanlar..
Davayı açanlar..
Savcının ismini gizlemişler..
Niye ki acaba?
Bu devletin vazgeçilmezleri arasında sayılan laikliği korumak için, hukuka uygun bir görüş açıkladı ise..
Görevini yapmış..
Görevini yapan bir savcının ismi niye gizlenir ki?
Sanki bir suç işlemiş gibi..
Davayı açanlar da biliyorlar ki..
Ülkeyi karıştırmak için o dilekçe verildi..
Dilekçe vermek serbest de..
Halkın vergileri ile maaş alan bir savcının, özgürlüklerin kısıtlanması yönünde talepte bulunması olay..
Danıştay savcısının üzerine düşen görev..
Tam aksi yönde..
İdare, başörtü yasağı getirirse..
Savcının görevi, “Hop idareci arkadaşlar.. Bunu yapmaya hakkınız yok. Biz bu halkın vergileri ile maaş alıyoruz, bu despotluğa izin veremeyiz. Kararınız yanlış. Serbestlik kararı vermelisiniz” demesi gerekir..
Ama tam aksini söyleyebiliyor.
İdare serbestlik getirmiş iken..
“Sizin ne haddinize ülkede özgürlük havası estirmek.. Halkı ezeceksin. Özgürlük vermeyeceksin.. Zorla başlarını açtıracaksın. Laiklik bunu gerektirir. Laik devlet böyle olur” diyor..
Ama..
Devam ediyor:
“Bu söylediklerim tarih kitaplarına falan yazılabilir.. Türkiye’de bir zamanlar bir Danıştay savcısı, askeri okullardaki kıyafet serbestisinin kaldırılmasını istemişti. ‘Öğrenciler başlarını örtemez, burası muz cumhuriyeti mi, laik cumhuriyet’ demişti.. O savcının adı, şu idi.. Soyadı bu idi.. Denilirse.. Çocuklarım, torunlarım, akrabalarım.. Benden utanır..
Onun için, bu görüşlerimi yazarken, kayıt altına alırken, adım soyadım belli olmasın.. Kimliği meçhul bir savcı olarak tarihe geçeyim..” diyor..
Danıştay Savcısı’nın belgesi haber sitelerinde yayınlanır iken..
Dosya numarasının üzeri karalanıyor..
Savcının adı soyadının üzeri karalanıyor.
Yaptığının, aslında bir suç olduğunu..
Kendisi de..
O talebi savunanlar da kabul etmiş oluyorlar..
Bize de..
“Hani Ergenekon masal idi.. Hani uydurma idi.. Hani kumpas idi.. Hani hiç olmamıştı.. FETÖ’nün uydurduğu bir palavra idi?” demek düşüyor..
Şimdi merakla gazeteleri önüme alacağım..
Televizyon ekranlarında zapping rekorları kıracağım...
Çok merak ediyorum..
Koca koca paşalarımız.. CHP’li siyasetçilerimiz.. Eski bürokratlarımız..
Bakalım, bu Danıştay savcısının “Askeri okullarda kıyafet serbestliği getirilemez” görüşüne ne diyecekler.
“Savcı efendi.. Benim annem de başörtülü idi.. Sen ne diyorsun, ne yapmak istiyorsun” mu diyecekler..
“Askeriyede başörtü yasağı hiç olmamıştı.. Biz sadece FETÖ’cülerle mücadele ettik.. Başörtülülerle mücadele etmedik.. Şimdi Danıştay savcısının talebi de, FETÖ’cülere yöneliktir” mi diyecekler?
Yoksa..
“Ama..” ile başlayıp..
“Mama” ile biten cümlelerle, Ergenekon’un varlığını ve hayatta olduğunu ispatlayan, belki de yerel mahkeme aşamasında henüz kararı çıkmamış olan Ergenekon dosyasına girecek delilleri mi açığa çıkaracaklar..
“Askeriyede başörtü olur mu? Her yerin bir kıyafeti var.. Askeriyede başörtü olmaz.. Hatta savcımızın belirttiği gibi, başörtü laikliğe aykırı olduğu için, üniversitelerde de yasaklanması gerekir..” ile başlayıp,
“Bugün başörtülü bakanlarla karşılaşıyoruz. Başörtülü milletvekilleri var. Bunların başlarını açması gerekir. Aksi hareket, laikliğe aykırı olur. Bunun da bedelini öderler.. Cumhuriyetin kurumları, laikliğe aykırı eylemlere izin vermez”diyerek, tıynetlerini tekrar gösterecek mi?
**
Bu bağlamda..
Bizi uyutmaya çalışanlara karşı, suratımıza şamarı oturtan savcıya teşekkür mü etmeliyim, yoksa itiraz mı etmeliyim bilemedim..
Hukuka bağlı bir devlet olsak..
“Özgürlük karşıtı bir savcı istemiyoruz” der, Danıştay yarım saatte o savcının görevine son verir..
Tıpkı..
Devletin sistemini, kendi emellerine uydurmak istediği FETÖ’cü üyelere bile yaptığı gibi..
Bırakın FETÖ’cüleri..
“FETÖ’cü olmak zorunlu değil.. FETÖ ile irtibatlı olmak da, KHK gereği ihraç sebebidir” diyerek..
Danıştay üyelerinin akrabalarını gerekçe gösterip ihraç eden Danıştay yönetimi..
Akrabasına falan gerek yok..
Bizzat kendisi..
Görev yaparken..
Kamu hizmeti sırasında..
Kendi ideolojik düşüncesini, yetkili daireye hukukun gereği imiş gibi sunan savcıyı..
Derhal ihraç etmeli..
Etmiyorsa..
Etmez ise..
Kimse bize..
“Ergenekon yok, hiç olmamıştı” demesin..
“Bir varmış, bir yokmuş.. Develer tellal, pireler berber iken..” diye başlayan masallara inanırım da..
“Ergenekon yok, hiç olmadı” masalına inanmam..