Eski Başbakanlık Danışmanı Akif Beki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın spor ve sanat dünyası için verdiği iftar yemeğine davet edilen isimlerin, sanatta sığlaşmanın baş sorumluları olduğunu ifade etti. "Çıtayı ortalamanın altına düşüren bu iftar kadrosunu Cumhurbaşkanı’na rağmen kim yaptı?" diyen Beki, "Erdoğan’ın gidişattan samimiyetle rahatsız olduğundan eminim" diye yazdı.
Akif Beki'nin "Sanatçı iftarındaki terslikler" başlığıyla yayımlanan (14 Haziran 2017) yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sık sık kültür ve sanat ortamındaki sığlaşmadan yakınıyor.
Huber Köşkü’ndeki sanatçı iftarında da aynı sorundan dert yandı.
Devleti kültür ve sanatın işverenliğinden çekip nitelikli işlerin destekçisi, teşvikçisi yapmayı savundu.
Sanatçıyı memurluktan kurtarıp sanatı özgürleştirecek bu reformları, 14 yıldır bekliyor Cumhurbaşkanı.
Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı da dinleyiciler arasındaydı, mesajı almıştır.
Fakat devletin ağzına bakmaya alışmış, iktidardan siparişlerle geçinen bir kültür-sanat esnafı da var. O kesim de üstüne alınmış mıdır?
Beştepe'nin politikası kimlere emanet?
Maalesef, şikâyetlerini haklı çıkaran bir davetli profiline konuştu Cumhurbaşkanı.
İstisnalar tek tük denecek kadar azdı, yine de üstatları tenzih ederim...
Ancak kültürde çoraklaştığımızı somut örnekle göster deseniz, ‘İşte kanıtı bu’diyeceğiniz bir görüntü çizdi çoğunluğu.
Sanatta sığlaşma deseniz, baş sorumlularını yine o listede bulursunuz.
Kültür ve sanat ortalamamız, oradaki çoğu katılımcının üstünde.
Çıtayı ortalamanın altına düşüren bu iftar kadrosunu Cumhurbaşkanı’na rağmen kim yaptı?
Erdoğan’ın gidişattan samimiyetle rahatsız olduğundan eminim.
Her defasında duyduğu derin üzüntüyü güçlü ifadelerle ortaya koyuyor.
Beştepe’nin kültür-sanat programlarını planlayan arkadaşlar, hiç mi etkilenmiyor dinlediklerinden?
Kültür deyince akıllarına magazin şöhretleri... Sanat deyince akıllarına gele gele pop ve taverna müziği, vurdulu kırdılı dizilerin çatapat artistleri gelse yine lafım yok.
Yüzeyde ne görüyorlarsa kültür ve sanattan onu anlıyorlar derim.
Ama o bile değil. İftar kadrosunda ağırlık, bir eğlence kanalındaki yarışmaların jüri üyeleriyle bir müzik şirketinin şarkıcılarında.
Çarkın dışından gelenlerin katılımı ya numunelik ya da göstermelik. Ahbap-çavuş ilişkilerini kamufle etmek için seçilmiş, çeşni olsun diye araya serpiştirilmiş gibi...
Sanki belirleyici kriter, hatır ve çıkar ilişkileri.
Mesela Mustafa Ceceli, özel hayatındaki çalkantı yüzünden diskalifiye oldu deniyor.
İftar kadrosundan çıkarılma nedeni buysa... Popülerliğini özel hayat skandallarıyla gündemden düşmemesine borçlu olan diğerleri neden elenmedi? Belli bir ekibin parçasıysanız size her şey serbest, vazgeçilmezlik mi kazanmış oluyorsunuz?
Kültür - sanat mafyaları
Erdoğan, dezavantajlı durumdaki klasik Türk müziğini, opera ve tiyatroyu kayırmaktan söz ediyor. Onlara pozitif ayrımcılık yapmak istiyor.
Fakat uygulama tersi...
İftar listesinde arabeskçi kadar devlet sanatçısı, magazin figürü kadar tiyatro ustası, pop aranjör kadar alaturka bestekâr, ekran şovmeni kadar dünya çapında operacımız vardı da ben mi göremedim?
Cumhurbaşkanı, kültür ve sanatta sığlaşmayı belli bir çevrenin ideolojik hegemonyasının kırılamamasına bağlıyor.
Haksız da değil. Dışarıdan kimseyi aralarına almamak için mafya gibi kenetlenen ideolojik çeteleşmeler bir gerçek. Ve kültürel iktidarlarını sürdürmek için kendilerinden olmayanı dışladıkları inkâr edilemez.
Ama eskinin kültür, sanat, edebiyat mafyası dediklerimizin bir kalite kaygıları, bir fikri derinlikleri, bir üretkenlik sancıları vardı hiç değilse.
Odağına çıkar ortaklıklarını koyan mafyalaşmalara kültür-sanat mafyası bile denmez.
Bu işlere bakan arkadaşlara!
“Kültürü ve sanatı belli kesimlerin tekelinde tutma saplantısının ülkeye hiçbir faydası yoktur. Tam tersine bu tavır, her alanda üzüntü verici bir sığlığa yol açıyor...”
Ben demiyorum, bizzat Sayın Cumhurbaşkanı söylüyor.
Kültür ve sanatı pop müziğin en sığ, en dejenere formuyla magazin şöhretlerine indirgemeniz de ayrı bir facia. Silkinme zamanınız gelmedi mi?
Sevgili komşum Özkök'e
Öyle ‘karışık oldu, dolaylı anlattığın için anlamadım’ hınzırlıklarına gelmem. Tahrikte fena değilsin. Ama ‘bam bam bam’ dolmuşlarına binmiyorum. Neme lazım, zaman tekin değil.
Yalnız Allah aşkına, bu kadar mı Fransız kalacaktın!... Alt tarafı ‘Rabia’ yerine, yerli ve milli karşılıklar önerdim sana. ‘Milli kuartet’ tuzağına düşme, yabancı o da, ‘Türk dörtlüsü’ de, ‘dört parmak selamı’ de diye...
Sen gel, Katarlı olmaktan kaçarken Farsçadan ‘cihar’ ile ‘dü’ esprilerini bul, bilmeden İranlı ol... Hani tavla jargonunda gider de, bizim bağlama hiç gitti mi şimdi komşu?